Elif Nisa

Elif Nisa

Sadakat ve Kararlılık

Sadakat ve Kararlılık

" Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.." (Ahzab Suresi, 23)

Dünya, Allah'a gönülden bağlanıp, O’ndan korkup sakınanlarla, O'na nankörlük ederek yüz çevirenleri ayırt etmek için hazırlanmış bir imtihan ortamıdır. Her insanın ahirette alacağı karşılık, yaşamı boyunca Allah’a gösterdiği sadakati ya da sadakatsizliği oranında olacaktır.

Sadakat tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalbi bağlılıktır. Samimi inanan insan sadakatinde kararlıdır. Amacına ulaşmak, engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapılması gerekenleri tam olarak yerine getirir. Bu anlamda sadakat ve kararlılık, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün bir ahlak özelliğidir. Rabb’imiz, "Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun?” (Meryem Suresi, 65) ayetiyle inananları, ibadet etmede kararlı davranmaları konusunda uyarır.

Zorlukların yanı sıra, insana sunulan sayısız nimet, geçici ve aldatıcı dünya metaı da imtihanın parçalarıdır. Mümin, kendisine her an sunulan bu nimetlerin Allah Katından, şükredici olup olmayacağının denenmesi amacıyla verildiğini bilir. Dünyevi olan herşeyin, imtihan ortamının çekici süsleri olduğunu bilincindedir ve bunların çekim güçlerine kendisini kaptırmaz. Mümin dünya hayatına karşı dikkatli ve şuurludur. Allah'ın hoşnutluğunu kazanma hedefinde kararlıdır ve bu konuda içinde taşıdığı coşkunun olumsuz etkilenmesine izin vermez. Ahiret için ciddi bir çaba içinde olmak, gevşememek, aşırılıklardan kaçınmak, müminin kararlılığının göstergesidir. İşte bu çabadan, bir Kuran ayetinde “Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.” (İsra Suresi, 19) ifadesiyle söz edilir.


Kur’an’da, iman sahiplerinin, “(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur Suresi, 37) ifadesiyle, hiçbir koşul altında Rabb’lerine sadakat ve kararlılıklarından vazgeçmedikleri bildirilir.


“Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.” (Hac Suresi, 35) ayetindeki mümin tanımlamasına uygun davranışlar sergiler ve Rabb’i ile olan bağlantısını kesintisiz sürdürmeye çalışır. Bu şekilde güçlü bir kişilik kazanan müminler, imani yönden de olgunlaşırlar.

Yüce Allah’a teslim olmak, imani olgunluğa erişmiş müminlerin önemli bir özelliğidir. Bu olgunluğu kazanmış mümin, Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının, kendisinin O’na muhtaç olduğunun, her işin bir kader dahilinde ve özel bir hikmetle yaratıldığının bilincinde olarak, bedenini ve ruhunu Allah'a emanet eder.

Hz. İbrahim(as) Gibi Sadık ‘Dost’ Olabilmek

Kuran'da iman edenlerin bu üstün ahlak özellikleri ve Yüce Allah'a olan kararlı teslimiyetleri, kutlu peygamber Hz.İbrahim örnek gösterilerek övülür. Hz. İbrahim'in güzel ahlakı, Allah'a imanındaki samimiyeti, tevekkülü gibi, itaatindeki derinlik, gösterdiği sadakat ve kararlılık da kuşkusuz her müminin sahip olması gereken önemli ahlak özelliklerindendir:

Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. (Nahl Suresi, 120)

Allah, Kur’an ayetlerinde Hz. İbrahim’in Kendi sınırlarını korumadaki titizliğini, zorluklar karşısındaki sabırlı ve teslimiyetli kişiliğini, koşulsuz itaatini över ve onu dost edindiğini haber verir:

İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)

Bu ifadeyle en güzel dinin, ‘Allah’a teslim olup, O'na bir olarak iman eden kimselerin dini olduğunu’ belirtilerek, koşulsuz bir sadakatin ve iman derinliğinin önemi hatırlatılır.

Samimi mümin azimli ve kararlıdır; "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokman Suresi, 17) buyruğuna itaat eder, azimle iyiliği emreder, kötülükten sakındırır. “Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.” (Şura Suresi, 43) ayeti gereği de musibetlere sabreder ve insanlara karşı bağışlayıcı davranır.

Bediüzzaman, arkadaşlarına yazdığı notlarda cennete kavuşmayı umut eden bir insan olarak zor şartlarda dahi nasıl sabırlı, sadık ve kararlı olduğunu, şöyle ifade eder:

"Aziz, sıddık, sebatkar ve vefadar kardeşlerim!..Ben, harika bir ihsan-İlahi eseri olarak şakirane sabrediyorum ve etmeye de karar verdim. Madem biz kadere teslim olup, bu sıkıntıları "işlerin en hayırlısı zorlu olanıdır" sırrıyla ziyade sevab kazanmak cihetiyle manevi bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevi musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor; ve madem hakkelyakin derecesinde yakını bir kat'i kanaatımız var ki: Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve cennet gibi güzel ve saadet-i ebediyye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz diye, şekvâ etmemek lazımdır." (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Onüçüncü Şua, s.311-312)

Sadakat Gösterselerdi…

Kur’an’da, Peygamberimiz (sav) döneminde inkarcılara karşı savaşmak istemeyen, yaralanmak veya ölmekten korkan münafıklardan söz edilir. Samimiyet ve özveri gerektiren durumlarda çeşitli bahaneler ileri süren bu ikiyüzlü kişiler, yaralanmayı veya şehit olmayı kendileri için kayıp olarak görmektedirler.

“Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.” (Tevbe Suresi, 42) ayetiyle bildirildiği gibi, bu kişiler çıkar elde edemeyeceklerini düşündükleri için savaşmak istememektedirler.

Oysa Peygamberimiz (sav)'in yanında mücadele eden ve şehit olan müminlerin canları kolayca alınıp Allah Katında en güzel yerde ağırlanacaklardır. Kendilerince mantıklı davranarak destek olmaktan kaçınanları ise hem dünyada hem ahirette acı sonuçlar beklemektedir. Dürüstçe doğruyu seçen ve doğruya uyan güzel ahlaklı ve Allah’a sadık müminlerin alacakları karşılık “Oysa onlara evla (olan): İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed Suresi, 20-21) ayetiyle bildirildiği gibi daha hayırlıdır.

Müminler, ölünceye dek, hem ibadetlerinde hem Allah'ın rızasını kazanma konusunda kararlıdırlar. İnsan yaşamındaki tek kesin gerçek olan ölüm için hazırlık yapan ve 'ellerinin önden sundukları'na sınır koymayan samimi müminler, ahirette de kazançlı olacak, gerçek kurtuluşa kavuşacaklardır.

Yaşamımız boyunca verdiğimiz kararlarla imtihan oluruz. Çıkarlarımızla çatıştığı zaman dahi sadakatten, dürüstlükten ve samimiyetten vazgeçmeyerek güzel ahlakı yaşamak için çaba gösterirsek, imtihanlarımızı da güzel yaşarız. Güzel ahlakın değeri imtihan ortamında daha iyi anlaşılır. Küçük ya da büyük verdiğimiz her kararda din ahlakına uygun bir tercih yaparsak, –Allah’ın dilemesiyle- sayısız güzelliklere ve sonsuz kurtuluşa kavuşabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi