“Selam Kardeşim”
Yeni Zelanda’daki ilk şehidin, terörist katilin kamerasına yansıyan hoşgörüsüydü bu cümle. Ne o caninin içindeki kin ve nefretin ölçüsünden, ne de hayatının namlusunun ucunda olduğundan habersiz; “Selam Kardeşim.”
Yüzyılların meselesini özetleyen bu sahneydi! O Cuma günü Yeni Zelanda'da 2 camiye yapılan korkunç terör eyleminde 50 Müslüman kardeşimiz şehit oldu, Allah rahmetiyle sarsın, yaralılara acil şifa nasip etsin.
Yeni Zelanda’daki katliam kesinlikle kişisel bir eylem değildir. Diğer Avrupa kentlerinde daha önce yaşanan saldırıları da göz önünde bulundurup tablonun tamamına bakarsak eylemlerin organize, plânlı ve istihbarat kaynaklı saldırılar olduğu ortadadır.
Senelerdir dünyanın dört bir yanından İslam karşıtı sesler artarak yükseliyor. Pek çok ülkede Müslüman mültecilere karşı duyulan tepkiler nedeniyle, her geçen gün yeni tedbirler alınıyor. ABD’nin yanı sıra Avrupa’da da İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, Danimarka, İspanya ve Almanya İslamofobi konusunda ciddi endişe duyan ülkelerin başında geliyor. Bu ülkelerde Müslümanlara yönelik uygulamalar ve yasaklarla ilgili tartışmalar neredeyse gündemden hiç düşmüyor. İslam’a yönelik bu tepkilerin giderek yasalaştırılması ise, bu toplumlarda ciddi bir ayrımcılığın hâkim olmasına da sebep oluyor.
İslamofobi görüşündeki artış ile birlikte kimi yerlerde Müslümanlara yönelik bazı yasaklar getiriliyor, cami inşaatları durduruluyor, açık alanlarda namaz kılınması yasaklanıyor, kitap, film ya da karikatür gibi çeşitli sanatsal araçlarla İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan bu tepkinin propagandası yapılıyor.
Bu ve benzer yasalarla da desteklenen İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığının ve dolayısıyla Müslümanlara yönelik baskıların, provokasyonların ve saldırıların da önünü açtı. İslamofobi güç kazandıkça, Müslümanlar da yaşadıkları bölgelerde giderek daha da fazla ezilmeye başladılar.
Batı ülkelerinde suç oranlarında bir artış kaydedildiğinde, fail olarak ilk akla gelen, ülkede yaşayan Müslümanlar oluyor. İslamofobi başlığı altında İslam’a duyulan korku, nefret ve düşmanlık normalleştirilip sıradanlaştırılıyor. Gerçekte ise İslamofobi ‘sanal bir algı’ değil, arkasında yüzyılların kin ve nefretini barındıran İslam/Müslüman düşmanlığıdır.
Son hafta içinde yaşanan gelişmeleri sıralarsak;
Avrupa Birliği, "Ayasofya'yı cami yapmayın" dedi.
Aynı gün B. Netanyahu'nun oğlu "İstanbul, Bizans'ın başkentidir" hezeyanını paylaştı.
Bir gün sonrasında ise camiye saldıran terörist, Ayasofya tehdidi savurdu.
Bu saldırı, İslam başlığı altında Türkiye'ye ve sinir uçlarına yapıldı.
Bunu, terörist caninin silahları üzerindeki Osmanlı-Türk düşmanlığı içeren mesajlardan ve yayınladığı sözde manifestosundan anlıyoruz. Katil B. Tarrant, sözde manifestosunun "Türklere" başlıklı bölümünde şöyle diyordu; "Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın Doğu yakasında. Ama Boğaz'ın Batı yakasında bir yerde yaşamayı denerseniz, Avrupa'ya gelirseniz sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis'e gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak…"
Ayasofya’dan söz ediyor ki Ayasofya sıradan bir eser değildir. Haçlı zihniyetinin Anadolu’dan söküp atılmasının, Hilal’in galibiyetinin simgesidir. Bu terörist eylemin amacı çok iyi düşünülmeli.
O gün, son olaylar üzerine yazar Erhan Altunay'ın tespit ve uyarıları vardı:
“Terör geleceğe yönelik bir algı yönetimidir diye defalarca söyledik. İstanbul ve Ayasofya’nın adının AP raporu ile başlayıp terörle anılması uzayan bir zincirin halkaları. İşgali okuyun. Yüzyıllık planları okuyun. Dikkatli olun... Artık İslamofobi söylemlerini bir kenara bırakmak vakti. Bu artık organize bir hareket ve odağında Türkiye var. Ortaçağ Batı söylemleri de böyleydi, Türk ve İslam eşanlamlı kullanılırdı. ... Artık çekinmeden “Hristiyan Terör” diye adlandıracağımız bir terörün altyapısı hazırlanıyor. Amaç kutuplaşma. Yıllardır öngördüğümüz olaylar silsilesi. En dikkatli olunması gereken zamanlar. Özellikle yurtdışındaki Türkler ve İstanbul.”
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Sn. İbrahim Kalın’ın teröristin sözde manifestosu ile ilgili açıklamaları şöyle;
“Bu kişi(saldırgan) kendini Tapınak Şövalyeleri ile özdeşleştiriyorsa, ben Viyana kuşatmasının, İstanbul'un fethinin intikamını alacağım diyorsa, bulunduğumuz İstanbul'a da atıflar var. Bunun arkasında çok derin bir zihniyet yapısını görüyoruz. Bir yeni Haçlı anlayışına evriliyor. Haçlı seferlerinin yarım bıraktığını tamamlamaya çalışan kişiler olarak görüyorlar kendilerini. Böyle bir mühit ve iklim var.”
Mücadele İslam iledir. İslam’ı temsil edenler de Türklerdir. Olayları artık İslamofobi üzerinden okumayalım. İslam düşmanlığı ve Türk nefreti kaynaklı, plânlanmış terör saldırıları ile karşı karşıyayız.
O gün görsel medyaya düşen görüntülere baktıkça müthiş bir acı hissettim, dehşete düştüm. Bugün Deccal’in tüm hızıyla faaliyette olması, İslam’a karşı topyekûn bir savaş açılması ve üzerine kimi insanların perişan ve vurdumduymaz acayip hali, hangi vicdanı dehşete düşürmezdi ki?..
Bugün birlikte saf tutmanın, safları sıklaştırmanın zamanıdır. İhtiyacımız olan tek şey sevgi, kardeşlik, birlik, beraberlik ve dayanışmadır. Barışın, dostluğun, özverinin, huzur ve güvenin hâkim olduğu bir dünya için, vicdan sahibi insanlar artık birlik olmalı. Uyanık olmalı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.