Siyasi tarihimizde patronlar partisi çokça gördük...
Ama ağabeyler partisi görmedik...
Şimdilerde görüyoruz.
Saadet Partisi...
Onun Genel Başkanı ifade ediyor:
“Sayın Erbakan Hocamızın hakkını hukukunu, ağabeylerimizin hakkını hukukunu korumak noktasında da kimse bana ‘şurada şu yanlışı yaptın, şu yanlış sözü söyledin’ diyemez.”
Genel kurulda ağabeylerden bir kısmı listeye alınmayınca at kaçtı torba düştü.
“Mağdur ağabeyler.”
Nasrettin hocanın hoşaf yerken “ver şu kepçeyi biraz da biz ölelim” hikayesi...
Mağduriyet yanlış bir yaklaşım, gençler artık kepçeyi istiyor...
Anlamıyor musunuz? “Biraz da biz ölelim” diyorlar...
O yüzden bakıyoruz ki partinin eskileri devrede.
Mahkeme devrede...
Biz yoksak sen de yoksun atışması...
Hadi Şevket Kazan’ın öfkeli hali neyse de, Oğuzhan ağabeye şahsen bu davranışını çok gördüm.
Ağabeysen, ağabeyliğini göster de bayramda elini öpmeye gelelim...
Hem ortada delegelerin oyu ile seçilen bir liste yok mu?
Seçilenler İsrail’den gelmediler, bunlar da partinin as elemanları.
Hadi Fatih’in listeden çıkarılmasını bir hata olarak kabul edelim, ki bu konuda daha önceki yazılarımda fikrimi söyledim.
Gençler dedim, kimin oğlu yakını olursa olsun siyaset yapmak hakkına sahiptir.
Ama biz yokuz diye Roma’yı yakmaya kalkışmak bu camianın asla şiarı değildir.
Nasıl bir İslâmi topluluk ki aralarındaki anlaşmazlığı Allah ve Resulüne (sav) havale etmek yerine bir başka odaklara havale ediyor?
İlim Çin’dedir diye Önder Sav’a gidiliyor.
Genel merkeze hakimler çağrılıyor...
Hoca’nın evi kuşatılarak götürülmek istendiği günleri ne çabuk unuttunuz ağabeyler...
O zamanlar Adalet Bakanı da dahil ortalıklarda Allah’ın bir kulu yoktu. Şimdi her beden Hocacı kesildi. İşin üzücü tarafı bu işler Hoca üzerinden yürütülüyor.
Hocam da biliyor ki altı ay ertelemeyi ben aldım, yoksa hapse girecekti...
O gün zorla götürme olayına nasıl üzüldüysem bugün de bu kongre sonrasındaki olaylara öylece üzülüyorum. Bu hareketler ağabey sıfatı taşıyanların hiçbirisine yakışmıyor...
Manzara tam da bir nefis meselesi...
İhanet eden, fitne çıkaran, dışlayan yok, hepsi hikaye...
Ve bakıyoruz Milli Görüşçü sitelerde neler yazılmıyor.
Milli Görüş Teşkilatları Eğitim Koordinatörü Muhittin Yıldırım’ın “Fitne” başlıklı yazısını okuyunca şaşırdım. Ayetler hadisler ışığında fitne!
Kim fitne?
Demek ki listeye giremedin mı fitne sayılıyormuş, davaya ihanet sayılıyormuş.
Demek ki kongre, seçim hikaye...
Buna karşılık Genel Başkan sayın Kurtulmuş savunma makamında:
“Kongreden sonra çok söylenmeye başlandı. Efendim Milli Görüş’ün temel çizgilerinden sapıyormuşuz. O zaman şu soruyu sormak hakkım değil mi? Madem Numan Kurtulmuş denilen zat hareketi çizgisinden saptırıyordu niçin yeşil listenin de genel başkan adayıydı. Kaldı ki Numan Kurtulmuş dediğiniz kişi yeni ortaya çıkmış değil. Çocukluğumdan beri bu davanın içerisindeyim. Yedi ceddim ortadadır. Binlerce konuşmam ortada. Hangi sözümde, hangi cümlemde, hangi ifade tarzımda yoldan çıktım söylesinler. Kurtulmuş’un sapmaması için sadece 6-7 ismin GİK’te bulunması bir garanti ise bu ağabeylerimiz iki yıldır zaten GİK üyesiydi. Bir kısmı başkanlık divanı üyesiydi. Milli Görüş lideri Erbakan ile ilişkimiz bir gönül ilişkisi, sevgi ve sempati ilişkisidir. Şartlar ne olursa olsun, süreç nasıl gelişirse gelişsin benim açımdan bir şey değişmeyecektir.”
Hele de şu Önder Sav olayına Asiltürk’ün vermiş olduğu cevap enteresan.
Önder Sav’la olan gizli görüşmeyi “ilim Çin’de olsa alın” hadisine bağlamak ne garip şey.
İlim kim o şahıs kim?
Neymiş?
Numan bey listesine bizi neden koymadı?
Müsaade edin de artık koymasın.
Zaman geçmedi mi?
Yorulmadınız mı?
Şeker, tansiyon, romatizmalar, kalp...
Yarın bırakıp gitmeyecek misiniz?
Hem arkadan gelenlere saygısızlık olmuyor mu?..
Ağabeyliğe eyvallah da bu kadarı aşırı... En azından yol kesmedir...
Bırakın kaptanın yakasını, gemiyi istediği rotada kullansın, kaptan bizim kaptan değil mi?
Kayalara çarpmadıktan sonra varsın yol alsın...
Engel olmayın..