Generallerin insan hakları

Generallerin insan hakları

Hepimizin merakla takip ettiği konu, yani Kara Kuvvetleri komutanlığına Hasan Iğsız'ın, Jandarma Genel komutanlığına da Saldıray Berk'in getirilmemesi, YAŞ toplantılarının gündemi değildi. Bunlar YAŞ ataması değiller.

Koca koca adamlar, herhalde askerin devlet içindeki fiilî gücüne dayanarak askerî atamalara siyasî iktidarın hiç müdahale edemeyeceğini öne sürüyor. Bir bürokratik kurum kendi atamasını kendisi yapamaz. Yaparsa, devlet içinde devlet ortaya çıkar. Nitekim hükümet, elindeki yetkiyi kullandı ve Genelkurmay'ın önerisini dikkate almadı. Neydi bu yetki? Dün Lale Kemal'in Taraf'ta yazdıkları, hükümetin elindeki yetkilerin kanunî dayanaklarını sıralıyor. Genelkurmay başkanı olmanın 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun 49. maddesinin (h) fıkrasına göre iki şartı var. Birincisi orgeneral veya oramiral olmak. İkincisi de Kara, Deniz veya Hava Kuvvetleri'nde komutanlık yapmış olmak. Bu şartları sağlayan birini Bakanlar Kurulu teklif edip, cumhurbaşkanı da onaylarsa atama gerçekleşir. Tekrarlayalım: Bu konuda YAŞ'ın hiçbir yetkisi yok.

Generaller arasında en tepeden en aşağıya kimin hangi göreve atanacağı bütünüyle siyasî otoritenin yetkisi içinde. Öyleyse ilan edilen YAŞ kararlarını, "Hükümet bu işlere neden karıştı?" sorusuyla değil, "Hükümet yetkisinin ne kadarını kullandı?" sorgulaması ile değerlendirmemiz gerekir. Hükümet, hepimizi rahatlatacak bir tavır sergiledi. Haklarında soruşturma yürütülen orgenerallere kuvvet komutanlıklarını emanet etmedi. Yine aynı durumdaki subayların terfisini ve ilerlemesini durdurdu. Peki hükümetin tasarrufu, generallerin insan haklarını ihlal anlamına geliyor mu?

YAŞ kararlarını "insan hakları" merceğiyle değerlendirenler var. Hakkında dava açılan generalin veya subayın terfisinin durdurulması insan haklarına aykırı imiş. Açığa alınma tam bir insan hakları ihlali olurmuş. Generallerin "bile" insan haklarına saygı gösterecek kadar ileri bir hukuk düzenine ulaşmak, övünülecek bir durum olmalı. Lakin bir problem var. Bu kadar ileri bir insan hakları düzenini, yine bu generaller engelliyorlar. Terfileri veya açığa alınmaları tartışılan generaller, sistematik ve organize insan hakları ihlaline teşebbüsten yani "darbe teşebbüsü"nden kovuşturma geçiriyorlar. Generallere rağmen generallerin insan haklarını savunmak mümkün mü? Daha kestirmeden soralım: Generallerin insan hakları olur mu?

Bu soruya, "insan hakları"nı sıralayarak analitik bir cevap verelim. İnsan hakları, bireyin yalnızca insan olmakla kazandıkları haklardır. Askerlik mesleği, bu haklardan bazılarından feragat etmek anlamına gelir. Mesela, en temel hak olan "yaşama hakkı"nı ele alalım. Bir general, "hayatım tehlikede, ben birliğimin başında hücuma kalkamam. Bu iş insan haklarına aykırı" diyebilir mi? "Özgürlük ve kişi güvenliği" de öyle. Güvenli ve sanatçılar gibi özgür bir hayat sürmek isteyen, askerlik mesleğinden uzak durmalı. Hele general olmaya hiç kalkmamalı. Yine temel insan haklarından biri olan "ifade özgürlüğü hakkı"nı bir general, sıradan bir vatandaş gibi kullanabilir mi? Meslek askerlik olunca görev ve sorumluluklar hakların ve özgürlüklerin önüne geçer. "Özel yaşama ve aileye saygı" hakkı, askerî kurallara göre zaten geçerli değil. YAŞ, özel yaşamına özen göstermeyen subayları ihraç etmiyor mu? Geriye kala kala "adil yargılanma hakkı" kalıyor. Bu temel insan hakkını kullanırken bir general ile sıradan vatandaş eşit mi? Olmalı mı? Polis kapıyı çalıp beni izharen celp edebilir, ya 3. Ordu komutanını? Ezkaza ya Jandarma Genel komutanı olsaydı?

Türkiye'de süren tartışmaların insan hakları ile derinden alâkalı bir tarafı var. Ancak bu, generallerin insan hakları değil. Şayet eline silah ve yetki verdiğiniz silahlı güç hukukun dışına çıkarsa, o ülkede insan hakları ihlalleri başlamış demektir. Hükümet de bu silahlı gücü hukuk içine sokmakla mükellef. Kısaca hükümet, vatandaş olarak bizlerin insan haklarını korumak adına gerekeni yapmış bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi