Ortada “duygusallık” yok... “Hesap-kitap” var!..
Herhangi bir kişinin, bir olaya “müsbet” mi, yoksa “menfi” mi baktığını anlatmak için, “bardak” örneğini verirler ya… Ortada, “yarısı dolu” bir bardak vardır… “Müsbet” bakışlı insan, “bardağın alt yarısı”na bakar ve “yarısı dolu” der… “Menfi” bakışlı insan ise, “bardağın üst yarısı”na bakar ve “yarısı boş” der… Aslında, her ikisi de doğrudur ama ortada bir “bakış”, bir “zihniyet” vardır… İşe “olumlu” tarafından mı bakacaksın, “olumsuz” tarafından mı?.. Doğrusunu isterseniz; “yarısı dolu su bardağı”na bakıp görüş açıklayanların, “diğer olaylar” konusundaki görüşleri de birbirinden pek farklı değildir… Buradan hareketle diyebiliriz ki; “müsbet” veya “menfi” bakış, “zihniyetin suya yansıması”yla ortaya çıkar… Müsbet isen “dolu” dersin, menfi isen “boş” dersin!..
“48 YILLIK DOSTA VEFA MI?
Bu girizgâhtan sonra, gelelim “YAŞ olayı”na… YAŞ kararları ve halen devam eden “kriz” konusunda “herkesin görüşü” farklı… Meselâ, olaya bir “embedded” gibi “asker cephesi”nden bakanlar diyor ki;
“Org. Hasan Iğsız ve Org. Atila Işık, 1962’den beri arkadaşlar… Harp Okulu’nda omuz omuzaydılar… Aynı Yüksek Askerî Şûra’da general oldular ve yükseldiler. Ancak, son YAŞ’ta yolları kesişti!..
Org. Hasan Iğsız Kara Kuvvetleri Komutanı olmayı bekliyordu ancak Hükümet onun üstünü çizdi ve Iğsız’ın yerine devre arkadaşı Atila Işık’ı getirmek istedi… Ancak Işık, 48 yıllık dostuna vefasızlık etmedi ve hiç düşünmeden emekliliğini istedi!”
Bu satırlar, olaya “asker penceresi”nden bakanların yazdıkları… Onlara göre; işin temelinde “vefa” var, “arkadaşlık” var!..
Demek istiyorlar ki;
“Vefa”nın adı, sadece bir “semt”te veya “boza”da değil, işte “askerî hayat”ta da yaşıyor!..
Olaya “duygusallık” katıp, işe “damardan” giriyorlar ki, insanlar etkilensin!..
IĞSIZ’A TAVRIN SEBEBİ YENİ DEĞİL!
Bir de, olan-bitene “asker penceresi”nden bakmayıp, tam aksine bu pencereye asılı “perde”yi aralayıp, içeride neler olup-bittiğini görenler var ki, onların yazdıkları tamamen farklı…
“Olayların perde arkası”nı anlatanlar da diyorlar ki; “atama krizi”nin sebebi “duygusallık” değil, tamamen “hesap-kitap” ve “strateji” meselesi!..
Nasıl mı?..
“YAŞ’ın dördüncü günü”ne katılmayan Başbakan Tayyip Erdoğan’a, aynı günün akşamında bir “liste” gönderildi… Başbakan, listeyi inceledi ve Genelkurmay’ın “Kara Kuvvetleri Komutanlığı” için teklif ettiği Org. Hasan Iğsız’ın adını çizdi… Yani, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayı”na sunulan listede Org. Hasan Iğsız’ın adı yoktu… Çünkü, Cumhurbaşkanı Gül de, Başbakan Erdoğan da, Iğsız konusunda “kesin kararlı”ydı!..
Burada bir parantez açalım:
“Tayyip Bey’in Hasan Iğsız’ı istemeyişi”nin tek sebebi, “internet andıcı”nın altında “imza”sının olması filân değildir!..
Yani; savcılar, tam da YAŞ öncesinde “internet andıcı”nı gündeme getirmişler de, “amaç, Iğsız’ın önünü kesmek”miş de, “zamanlama enteresan”mış da; bu gibi söylemler “kuruntu”dan ibarettir, tam bir “fasa-fiso”dur!..
Bana göre, Tayyip Erdoğan’ın Iğsız’ın ismini çizmesinin “çok daha eski ve önemli sebepleri” vardır… Yani, bu iş, “birkaç günlük” bir iş değildir!..
Öyle inanıyorum ki;
Erdoğan’ın elinde, Iğsız’la ilgili bir “dosya” vardır… O dosyada neler olduğunu bilmiyorum ama “çok önemli” bilgiler olmalı!..
3’LÜ ZİRVEDE NELER KONUŞULDU?
Durumu açıklığa kavuşturduğumuza göre, şimdi parantezi kapatıp, mevzumuzu devam edelim.
Iğsız’ın adı listede yer almayınca, Org. Atila Işık’ın adı gündeme geldi… Hemen herkes, onun Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirileceğini zannediyordu…
Ancak, Org. Atila Işık, önceki gün yaptığı “yazılı açıklama” ile “emeklilik talebi”nde bulunduğunu bildirdi.
Peki, Org. Işık’ın bu talebi “bireysel” bir karar mıydı, yani “kartel medyası”nın dediği gibi, “duygusal sebep”lere mi dayanıyordu yoksa “kurumsal baskı”lar mı rol oynamıştı?..
Bunu öğrenebilmek için, “YAŞ’ın üçüncü günü”ne bakmak gerekiyor… YAŞ’ın 3. gününde, Org. İlker Başbuğ, Org. Hasan Iğsız ve Org. Aslan Güner arasında “gizli bir toplantı” yapıldı… Bu “üçlü zirve”de; Hükümet’e karşı “toplu istifa” da dahil, “rest”ler gündeme geldi… Ne var ki; bu öneri kabul görmedi… Bunun yerine, “Org. Atila Işık’a baskı” yapılması ve “bireysel”(!) arzusuyla “emekli”ye ayrılması kararlaştırıldı.
Madem Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olması istenmiyordu, o halde Atila Işık da olmasın!..
BAŞBUĞ’UN 2013 FORMÜLÜ!
Org. Işık, işte bu “üçlü baskı”nın ardından “emekliye ayrılma” talebinde bulundu… Böylece, “Başbuğ’un 2013 formülü” de devreye girmiş oldu.
“Başbuğ’un formülü”ne göre;
Org. Işık emekliye ayrıldığına göre, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Org. Necdet Özel, Jandarma Genel Komutanlığı’na da Org. Aslan Güner getirilecekti…
Eğer, bu plâna Tayyip Erdoğan da onay verirse, 2013 yılındaki Yüksek Askerî Şûra’da, Genelkurmay Başkanlığı’na Necdet Özel değil, “Başbuğ’un istediği ve birlikte çalıştığı” bir isim, yani Org. Aslan Güner gelecek!..
“Başbuğ’un hamlesi”nin sebebi bu!.. Son birkaç günlük krizin sebebi de bu!..
İlker Başbuğ, bir anlamda “TSK’nın geleceğine damgasını vurmak” istiyor!..
Kendisi çekiliyor ama, “vuruşarak” çekilmek ve “kadrosunu işbaşında tutmak” istiyor!.. Ki, “kontrol” kolay olsun!..
Sizin anlayacağınız;
Org. Atila Işık’ın emekliye ayrılmasının altında “48 yıllık dosta vefa” filan yok!.. Tam aksine “baskı” var, “hesap” var, “strateji” var!..
Kazın ayağı, hiç de göründüğü gibi değil!..
Bu olay, kamuoyuna “Hükümet-Asker gerilimi” olarak yansıtılmak istense de, bu gerilimin içinde “hükümet” yok!.. Gerilim “asker”den, daha doğrusu “Başbuğ’un kaprisleri ve gelecek hesapları”ndan kaynaklanıyor!..
“Teamül” dedikleri, işte budur!..
Ancak, bilmek lâzım ki;
Herkesin bildiği bu hesaplar, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından da biliniyor… Erdoğan kör değil; olan-biten her şeyi görüyor ve o da tedbirini alıyor!.. Herhalde onun da bir “B plânı” vardır!..
Ve bu plân, öyle sanıyorum ki; önceki akşam saat 22.55’de gerçekleşen ve “bir saat” süren “Erdoğan-Başbuğ görüşmesi”nde de gündeme geldi… Başbuğ, saat 24.00 civarında Başbakanlık Konutu’ndan ayrıldı.
Görüşme sonrası bir açıklama yapılmadı… Ve ben, bu yazıyı “görüşmeden az sonra” yazmaya başladım… Dolayısıyla, “görüşmenin içeriği”ni bilmiyorum…
Ama, bildiğim şu:
“Org. Hasan Iğsız defteri” kapanmıştır!..
Sonunda “Erdoğan’ın dediği” olacaktır!..
Hantepe’de çarpışmadılar mı?
“Kendi koltukları, askerlerin hayatından daha önemli” diyor insanlar… “Yüksek Askerî Şûra’da çarpıştıkları kadar Hantepe’de çarpışmadılar” diyor… Elbette derler…
Çünkü, “Org. Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olamayacağı” anlaşılınca, Org. İlker Başbuğ “askerî bir hamle” yapıp, bu göreve atanması muhtemel Org. Atila Işık üzerinde “baskı” kurup, onu “emekli”ye ayrılmak zorunda bıraktı!..
Peki, “Hantepe’de çarpışmadılar” mı?.. Çarpıştılar!.. Ama “terörist”le değil, “askerler”le!.. “Heron görüntüleri”ni bir “film” izler gibi izleyip hiçbir tedbir almadılar ve “6 askerin şehid olmasına” yol açtılar ya, işte şimdi; “görüntülerin gereğini yapmayanlar”ın peşine düşüp, onlara “hesap sormak” yerine, “görüntüleri kamuoyuna sızdıranlar”ın peşine düşmüşler… Geçtiğimiz Perşembe günü, “görüntüleri sızdırdıklarından şüphe edilen” askerlerin evlerine “eşzamanlı baskınlar” düzenlenmiş, iyi mi!..
30 ayrı eve baskınlar düzenlenip, askerî personelin “eş ve çocukları” da tek tek sorgudan geçirilmiş!..
Sizin anlayacağınız, “Hantepe’de çarpışmadılar” iddiası doğru değil!.. Çarpışıyorlar işte… “Terörist yuvaları”nı değil, “askerlerin evleri”ni didik didik arıyorlar!!!..
İŞTE ‘DEVLET’... İŞTE ‘MİLLET’
MHP GenelBaşkanı DevletBahçeli, gittiği Manisa’da “yaşlı bir adam”a elini öptürüyor...
Başbakan Tayyip Erdoğan ise, 3 gün önce gittiği Aydın’da “yaşlı bir kadın”ın elini öpüyor...