Hizbu’t Tahrir
Hizbu’t Tahrir gibi organları ve yapıları ve onlarla ilgili meseleleri yazmak aslında mayınlı tarlaya girmeye benziyor. Bir taraftan hakkını vermeyi, diğer taraftan da adaleti gözetmeyi gerektiriyor. Bazen insanı o yapıda hizmet eden insanların haklarına tecavüz etme korkusu sararken, bazen de hakikate tecavüz etme endişesi kaplamaktadır. Adil davranabilmek için de her şeyden önce yapıyı tanımak gerekiyor. Yapının kendisi dışa kapalı olduğundan veya en azından böyle bir algı nedeniyle, tanımak da kolay değil. Bundan dolayı Hizbi anlamaya çalışırken ve anladıklarımı aktarmaya çalışırken tanımlamaya çalışmayacağım. En azından zor olsa da yapmak istediğim bu. Daha ziyade kendi literatürlerinden fikirlerini arz ederken başka anlayışlarla mukayese yaparak farkı ortaya koymaya ve belirtmeye çalışacağım. Burada tercihi okurlarımın zekasına ve fitnatına bırakıyorum. Bu husustaki vaki eksiklikler ve yanlışlar, şüphesiz çabalarımın yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bugüne kadar ikincil aktarımlar üzerinden genelde yarım yamalak bir Hizip tasavvuru oluştu. Bu defa ise hareketin fikri merkezine doğru yola çıktık ve bu hususta büyük nispette Hizbin kaynaklarını esas aldık. Hizbu’t Tahrir’in İslâm anlayışı, görüldüğü kadarıyla daha ziyade hukuk ve fıkıh eksenlidir ve onun kriterleriyle şekillenmektedir. Bu da biraz mekanik bir anlayışı beraberinde getirmektedir. Veya dışarıdan gözlemleyenlere ve bakanlara en azından öyle görünmektedir. Hizbu’t Tahrir, Özgürlük Partisi anlamına gelmekte ise de lakin şer’i anlamda kölelikten kurtuluştan başka bir alanda hürriyetin veya özgürlüğün olduğuna da inanmamaktadır. Gerçekten de ‘hürriyet’ mastarı sonradan hür kelimesinden türetilmiş cali bir mastar ve kavramdır. Bu uydurma kavramın Batı’dan geldiğine şüphe edilemez. Hizbu’t Tahrir ise ne Cengiz yasası gibi yasaların ne de hürriyet gibi kavramların ithal edilmesine kesinkes karşı çıkmaktadırlar. Dolayısıyla Şeriat’ın yanında bir de muvazi ve paralel yasa veya kanunnamelerin olmasına ilke olarak karşı çıkıyorlar.
¥
Peki, neden hizip kavramını benimsiyorlar? Hizip her ne kadar parti anlamında ve yine kavram olarak Batı menşeli ise de kelime olarak Kur’an kökenlidir. Dolayısıyla Hizbi/Partiyi Batı ıstılahı çerçevesinde kullanmadıktan sonra galiba başka bir bağlamda istimalinde beis görmüyorlar. Kur’an-ı Kerim elbette fırkalaşma manasında hizbe olumlu bir anlam yüklemiyor. Hiziplerin kendi varlıklarıyla ve yaptıklarıyla bir nevi sarhoş olduklarını beyan eder. Lakin öte yandan Hizbullah’dan söz eder. Burada Hizbullah Kur’an’daki ifadesiyle istikamet üzerine olan ve istikametten sapmayan müminler topluluğu demektir. Yoksa mücerret bir hizip değildir. Bunun eş anlamlı kavramlarından birisi Cemaaatü’l Müslimindir. Hizbut’t Tahrir ise hilafet meselesinde çoğulculuğa taraftar olmadığı gibi hizipler noktasında da çoğulculuğa taraftar olduklarını sanmıyorum. Dolayısıyla anladığım kadarıyla Hizbu’t Tahrir, kendi anlayışları doğrultusunda, kaim-i makamı hilafettir ve hilafeti yeniden ikame etmek ve toparlamak için sahada bulunan ‘tek meşru’ hiziptir. Bundan dolayı diğer cemaatlere ve gruplara oldukça mesafeli yaklaşıyorlar. Ulus devletlerine karşı oldukları gibi ulus çerçeveli hareketlere de aynı şekilde mesafeli bulunuyorlar. Hizbu’t Tahrir mantığı ve anlayışı bunu gerektirmektedir. Öyleyse hizip kavramını kullanmakta hangi dayanağa istinat ediyorlar? Bu kavramın kullanımındaki meşruiyetleri nedir?
¥
‘Hizbu’t Tahrir’ adlı tanıtım broşürlerine göre, şer’i olarak siyasi hiziplerin tesis ve teşkilini vacip olarak nitelendiriyorlar. Bu şuna benzer. İslâm’a göre yeryüzü bütünüyle mescit kılınmıştır. Baş mescid Kabe olmakla birlikte yeryüzünde birçok şubesi vardır. Ve bu şubeler olmasa da yeryüzü toptan bir mescittir. Sinagoglar ise Süleyman Heykeli’nin yıkılmasından sonra onun yerine kurulan kam-i makam yapılar ve mabetlerdir. Bu misaldeki gibi, buradaki hizipler de hilafetin yerine vekalet eden geçici yapılardır. Lakin bununla birlikte; gerçekten de bu genel yaklaşımlarına rağmen Hizbin dışında başka bir hizbin meşruiyetine geçit veriyorlar mı? Burada net bir yaklaşımlarına rastlamadım. Hizip kuruluş gayesini ve esasını Kur’an buyruğuna dayandırıyor. Bu görev algısını, Al-i İmran 104’üncü ayetteki “Sizden emri bi’l maruf ve nehyi ani’l münker yapan bir topluluk olsun” ibaresindeki ümmet kavramından çıkarıyorlar. Elbette ki ‘minkum’ ibaresindeki min, ‘min’i ba’ziyye’ olduğundan dolayı burada ibare ümmetten bir bölük anlamı kazanıyor ve Hizbu’t Tahrir de bunu hizip olarak görüyor. Toplumda işbölümüne dayalı olarak bir bölük ve hizip, iyiliği emretme ve kötülüğü sakındırma hususunda göreve çağrılıyor. Mensupları, Hizbu’t Tahrir’i kurarak da bu görevi yaptıklarına inanıyorlar. Bu ayete bu anlamı yükleyen sadece Hizbu’t Tahrir değil aynı zamanda İslâm düşünürleri arasında ‘siyasal İslâmcı’ adı verilen çizgiye ve cereyana en mutabık ve en muvafık isimlerden olan Fehmi Şinnavi de aynı anlamı vermektedir. Şinnavi de ayetin partilerin kurulmasını emrettiğine inanmaktadır (Bkz, Hizbu’t Tahrir, s: 6-7 ve Fıkhu’s Siyasi, Fehmi Şinnavi, s: 9, El Muhtar el İslâmi Yayınları, Kahire).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.