Bir değerlendirme

Bir değerlendirme

Bugünü değerlendirirken düne bakmak lazımdır. “Neden böyleyiz” sorusunu sorarken de geçmişi hatırlamalıyız. Sistem dayatmalarına bakmalıyız. Bir milletin asli unsuru; din, dil ve vatandır. O bozulursa millet bozulur. O düzelirse millet düzelir. Bütün mesele bu üç unsurun bozulmasındadır.
Millet-i İbrahim’den Türk milletine dönüştük. Bu bir inanç dönüşümüdür. Adı da laik cumhuriyettir. Din ayrı devlet ayrıdır. Din devlete müdahale edemez, devlet de dine karışamaz esasıdır. Ama, Türkiye’de devlet devamlı dini kontrol altında tutmuş, rejimini yerleştirmek için dini kullanmıştır. Millete de esas olarak:
“Milletin bütün fertlerini, ait olduğu toplumun, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren yurttaşlar olarak yetiştirmektir.”
Buyrularak yurttaş olmamız istenmiştir. Eğitimde millilik esas alınmıştır. Mustafa Kemal:
“Mekteplerimizde ve bütün kültür kurumlarında milli eğitim esas kabul edilmiştir. Tuttuğumuz yol budur. Çocuk din eğitimini ailesinden alacaktır. Bu arada ilahiyat fakülteleri gibi dini eğitim takviye edecek kurumlar da kurmak üzereyiz” sözünde durulmuştur. 1924 yılında ilahiyat fakülteleri açılmıştır. 14 bin ilkokulu olan bir millete:
1928 yılında 53 mezun, 1930’da 35, 1932’de de 22 öğrenci veren ilahiyat fakülteleri açılmıştır. 1933’te de İslami Araştırmalar Enstitüsü’ne dönüştürülüp kapatılmıştır.
Kur’an kurslarına da müsaade edilmiştir: 1933 yılında, 9 öğretmen, 232 öğrenciye, Daru’l Kur’an kursu açılmış, 1936-1937 yıllarında, 16 kurs, 14 öğretmen, 372 erkek, 37 kız eğitim görmüştür.
İmam-Hatip okullarını da açtılar: 1924 yılında 2258 öğrenci 300 öğretmen ile başlayan okullar,
1924-1925’te 26’ya
1925-1926’da 20’ye
1926-1927’de 2’ye düştü.
1931-1932 yılından sonra da kapatıldı.
İlk, orta ve liselerde de dini programlar vardı: 1924 yılında ilkokul ikinci sınıftan başlamak üzere haftada iki saat.
1926’dan itibaren de üçüncü sınıflarda başlamak üzere bir saat.
1930 yılında da haftada yarım saat okutulmak üzere din dersleri okutuldu. Daha sonra da kaldırıldı.
Din dersi ismi altında, “İslamiyetin ilerlemeye ve kalkınmaya karşı bir din olmadığı gerçeğini öğretmektir” denen programlar uygulandı.
Camiler mi? 1932 yılında cami ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname ile “ihtiyaç fazlası” denilerek birçok cami kapatılmıştır.
Yukarıdaki tablodan da anlaşıldığı gibi, rejim laik bir toplum oluşturmayı amaçladı. Halk tepkisinden olsa gerek ki göstermelik dini okullar açtı. Bu programlarda da dini öğretmekten önce, dinin ilerlemeye mani olmadığı okutuldu.
Deriz ki;
Din, dil ve vatan unsurundan din çıkarılınca millet topallamaya başladı, yürüyemez hale geldi.
Bugün yüzlerce din okulları, Kur’an kursları var denirse, 1923-1950 bu milletin manevi boşluk, inancın her inanana hayat hakkının verilmediği bir devirdir. 25 genel bir neslin yetişmesi devridir. Bu nesil ile 1950 sonrası neslin kültür çarpışması, inanç çarpışması, laik ve demokrasiye farklı yorumların gelmesidir.
Bu millet laikleşti ama o nesil sahip olduğu gücü bırakmamak dayatması ile; bizim sunduğumuz demokrasiyi yaşatacağız derken, sonraki nesil, demokrasi denen anka kuşu demokrasi ise dünya normlarındaki demokrasi olmalıdır demektedir.
İkinci neslin içine Müslümanlar da katıldılar. Hem laik hem de demokrat oldular.
Hadisenin esası budur, değerlendirmemiz de bu yöndedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi