Şebinkarahisar - 3
Şebinkarahisar’la ilgili gezi notlarını noktalamadan önce birkaç şeyi kaydetmeden geçemeyeceğim.
Birincisi; Evliya Çelebi’mizin diliyle direksiz göğe eren Şebinkarahisar kalesine çıktık ve Ceddimiz Fatih’in Karahisar-ı Şarki’sine bir de kaleden baktık. Yolunuz düşerse mutlaka size de tavsiye ederim. Sakın kalenin ihtişamına bakıp da gözünüz korkmasın. En fazla bir saatlik bir yürüyüşle mutlaka çıkarsınız.
İkincisi; gittiğim her yerde mutlaka bir yeraltı büyüğünü ziyaret ettiğim halde, Şebinkarahisar’da böyle bir ziyareti maalesef unuttum. İnşallah o güzel seldenin yeraltı büyükleri bize darılmamışlardır. Bilirim onların darılması, insanın ayağına dolaşır.
Üçüncüsü; yaklaşık 2500 öğrencisi olan Şebinkarahisar Meslek Yüksekokulu’nda bahçe bitkileriyle ilgili bir programın olmayışı. Oysa Şebinkarahisar, sahip olduğu mükemmel ekoloji sayesinde hâlâ bahçe bitkileri yetiştiriciliğinin merkezlerinden birisi durumunda. Bu bakımdan Şebinkarahisar Meslek Yüksekokulu’nda mutlaka bir bahçe bitkileri programı açılmalıdır.
Bunu zaten panelde de dile getirdim.
Bu konuda, Meslek Yüksekokul Müdürü, İlçenin Kaymakamı, Belediye Başkanı, Ziraat Odası Başkanı ve İlçe Tarım Müdürü başta olmak üzere en gencinden en yaşlısına bütün Şebinkarahisarlılar çalışmalı; milletvekillerini ve eski bürokratları da devreye sokmalıdır...
Ekolojisi uygun olan yerlerde eğer bir Meslek Yüksekokulu varsa, bahçe bitkileri programlarının açılmasının önemi ise şundandır:
Ekonomiyle biraz ilgisi olanlar bilirler ki; bugün gelişmiş ekonomilere sahip olan bütün ülkelerin ekonomilerinin temelinde, ekolojilerine ve toprak varlıklarına bağlı olarak, çok iyi gelişmiş bir tarım yatar.
Bu cümleyi tersinden yazacak olursak, şöyle dememiz gerekir:
Hiçbir ülke tarımını geliştirmeden ekonomisini geliştirememiştir.
İlgililere, bilgililere, etkililere ve “sakın bana tarımdan bahsetmeyin” diyen yetkililere duyurulur.
Bugün dillerde çok dolaşan iyi tarım veya organik tarım bilimsel temele, yani iyi bir eğitime dayanmadan yapılamaz. Bu da ya Ziraat Fakülteleri’nde, ya da Meslek Yüksekokulları’nda verilecek eğitimle gerçekleşecektir.
Bu eğitimin illa da bahçe bitkileriyle olan ilgisi nedir diye mi soruyorsunuz?..
Ekolojisini bulmak kaydıyla, bütün tarımsal faaliyetlerin birim alana en fazla kâr getireni, kültürel seviyeyi en fazla artıranı, birim alana en fazla işgücü gerektireni, dolayısıyla birim alana en fazla istihdam sağlayanı, meyvesi, sebzesi, bağı ve süs bitkileriyle, bahçe bitkileri yetiştiriciliğidir. Bu bakımdan Şebinkarahisar gibi çok eski bir bahçe bitkileri kültürünün olduğu yerlerde, bu kültür mutlaka bilimsel temele dayandırılmalıdır. Bunun da yolu eğitimden geçer.
Nitekim önceki yazılarımda belirttiğim gibi, bir çiftçimiz akademisyenlerden öğrendiği usulle karadutları çelikle çoğaltmaya başlamış ve karadutların beyaz dutlar üzerine aşılanması sırasında karşılaştığı aşı uyuşmazlığından kurtulmuş. Dolayısıyla de karadut fidanlarının fiyatlarını çok aşağılara çekmiş.
Hemen akla geleceği gibi, bir üretim dalında üretim materyallerinin fiyatının ucuzlaması demek, o üretim dalının daha geniş alanlara kolayca yayılması demektir. Bu da ülkenin kazancı anlamına gelecektir.
Karadutların çelikle çoğaltılması örneğinden hareketle, eğer Şebinkarahisar Meslek Yüksekokulu’nda bahçe bitkileri programı açılmış olsaydı, ilçede ceviz aşısı problemi çoktan çözülürdü.
Böylece, ilçenin yetiştiricileri ceviz aşısını yapamama ve kendi çeşitlerinin aşılı fidanını il dışından getirme ayıbından kurtuldukları gibi, il dışına Şebin Cevizi’nin aşılı fidanını ve çelikle çoğaltılmış karadut fidanlarının üzerine aşılanmış karadut fidanlarını yetiştirip satarak çok daha fazla gelir elde edebilirlerdi.
Yeri gelmişken konunun yabancısı olan bazı okuyucularımı ve genç meslektaşlarımı bir hususta aydınlatmak istiyorum:
Kimi zorunlu haller dışında, fidan yetiştiriciliğinde aşıya mutlaka başvurmak gerekir.
Çünkü:
1) Kimi fizyolojik nedenlerden dolayı, aşı meyve verimini ve kalitesini artırır.
2) Ağacı daha erken meyveye yatırır.
3) Eğer kullanılan anaç zayıfsa, ağaçta bodurlaştırma etkisi yaparak, bodurlaştırmanın sağladığı birçok avantajı önünüze getirir.
¥
Bütün bunlardan sonra demek durumundayız ki:
Eğer modern anlamda standart ceviz yetiştiriciliği yapmak istiyorsanız, mutlaka aşılı fidan alın ve bahçenizi ismine doğru aşılı fidanlarla kurun.
Bu aşılı fidanları da, çarşıdan, pazardan değil; biraz pahalı da olsa, ismine doğru fidan yetiştiren dürüst fidancılardan alın.
Biliniz ki, özellikle ceviz gibi sofralık olmayan; yani renk ve albenisi bulunmayan meyvelerde aldığınız fidanın yanlışlığını yıllar sonra anlarsınız.
O da iş işten geçtikten sonra...
Bu bakımdan:
Yetiştiriciliğinizi mutlaka kitabî yapın!..
Ve sakın, kitapsız ceviz yetiştiriciliğine ve aslında hiçbir yetiştiriciliğe soyunmayın!..
“Okuma!” kitabından aldığınız eğitimle okumaya karşı oldukça soğuk ve hatta uzak olsanız bile, mutlaka bir veya birkaç ceviz kitabını alın ve masanızın üzerine koyun!
Kazara ve gafletle de olsa bir gün bakacağınız ve bazı şeyleri öğreneceğiniz tutar!
Bu da sizi bilgili kılar ve mutlaka size fayda sağlar.
Temin ederim ki, kitap okuduğunuz için kesinlikle herhangi bir zarar görmezsiniz ve kimse sizi kınamaz.
Bu konuda kınayan olursa da sakın aldırış etmeyin!..
Unutmayınız ki, bir ceviz ağacının ekonomik ömrü, doğru seçim ve doğru dikimle 500-600 yıl olabilir. Yanlış dikimle sizin ve ülkemizin kaybı ise, bu uzun ömür içinde, en azından 3-4 milyon liradır.
Eski söyleyişle 3-4 trilyon liralık bir zarar...
Bir kitabın parası ise 15-20 lira...
Bu parayı nerelere harcamıyorsunuz ki?..
Bir kitap, bir tek ceviz ağacının bile doğru zamanda, doğru şekilde ve doğru çeşitle yetiştirilmesini sağlasa yeter de artar...
Ülkemizin ve arkanızdan gelecek nesillerin kazancını bir düşünsenize!..
¥
Yeri gelmişken, birkaç cümle de ilgili ve çok bilgili yetkililerimize söylemek istiyorum...
İllerimizde, ilçelerimizde ve yörelerimizde bu milletin kaynaklarını kullanarak yıllardır her türden fidan dağıtıyor, dağıttırıyor ve davul zurna eşliğinde şaşalı ağaçlandırma bayramları yapıyorsunuz...
Söyler misiniz, kurduğunuz bahçeler, ağaçlandırdığınız alanlar nerede?
Eğer yıllardır dağıttığınız her türden fidanlar ağaca dönüşseydi, ilinizde, ilçenizde, yörenizde yüzlerce ve hatta binlerce dekarlık bahçeler oluşması gerekmez miydi?
Hani nerede o bahçeler; söyler misiniz?
Hani nerede o ağaçlandırdığınız alanlar, gösterebilir misiniz?
Çarpın, bölün, toplayın, çıkarın ve dağıttığınız fidanlardan oluşan bahçeleri; davul zurna eşliğinde ağaçlandırdığınız alanları mutlaka ortaya çıkarmaya çalışın...
Göreceksiniz ki dağıttığınız fidanların birçoğu ağaca dönüşmemiş; törenlerle ağaçlandırdığınız alanlarda ise sağa sola serpiştirilmiş üç beş ağaç var...
Neden acaba?
Hiç düşündünüz mü?
Bu durumda, bir Molla Kasım gelerek sizi hesaba çekmeden önce kendinizi mutlaka hesaba çekip, “Sahi bu bahçeler nerede?”, “Ağaçlandırdığımız onca alan neden hâlâ çıplak?” diye sormanız gerekmez mi?
Yol kenarlarında boş alanları gösteren “... ağaçlandırma sahası” veya “... kurumun hatıra ormanı” yazılı levhalar sizlere bir şeyler demiyor mu?..
Emrinizdeki ilgilileri ve hiç okumadıkları halde bilgi sahibi olanları çağırıp “Bu ağaçlar neden kurudu?” ya da “Tabelanın gösterdiği orman hani nerede” diye bir kez olsun hesap sormalı değil misiniz?..
Eğer sizler kendinizi hesaba çekmez ve yetkileriniz dahilinde gerekli sorgulamayı yapmazsanız; biliniz ki, her hesaba çekicinin üzerinde mutlaka bir hesaba çekici vardır...
Ve o hesaba çekici sizi bir gün mutlaka hesaba çekecektir...
Hem de bütün yetkileriniz elinizden alınmış olarak...
Benden hatırlatması...
¥
Ceviz üzerine bu kadar sözden sonra, bahçesi bir ceviz müzesi gibi olan Eşref Şenol Bey’den bahsetmeden yazıyı bitirmek olmaz.
Eşref Bey’in bahçesinde yaklaşık 300 yaşında çok sayıda ceviz ağacı var. Bir tanesi ise tahminen 600 yaşlarında...
Söylesenize, böyle bir bahçe ceviz müzesi olmaz mı?..
Ve bir şey daha...
Eşref Şenol Bey, kırsalda oturan her Anadolu insanı gibi sofrası açık, gönlü geniş birisi...
Eğer yolunuz Şebinkarahisar’a uğrarsa mutlaka Eşref Bey’in kapısını çalmalısınız.
Size mutlaka ikram edecek bir şeyler bulur.
Hiçbir şey bulamasa, her bir tanesi şifa kaynağı olan firenk üzümlerinden avuç avuç ikram eder.
Eğer yolumuz kışın Şebinkarahisar’a uğrarsa, ne olacak mı diyorsunuz?..
O zaman da Eğribel’de üşüttüğünüz boğazınızı Eşref Bey’in ikram edeceği Geleboru çayıyla mutlaka tedavi imkânına kavuşursunuz.
Biliniz ki, bu konuda Geleboru çayı mücerreptir...
Yani tecrübe edilmiştir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.