Kamplaşmayı körükleyen kim, kucaklaşma isteyen kim?
Malûm, 12 Eylül’de “referandum” yapılacak... Toplum, “anayasa değişikliği” paketine “Evet” veya “Hayır” diyecek... Değişikliğe “Evet” diyen siyasilerle, “Hayır” diyen siyasiler, “gerekçe”lerini açıklamak üzere, “miting meydanları”nda halka sesleniyorlar... BDP malûm; “Kürt halkının 12 Eylül Anayasası’na ‘Hayır’ diyeceğini” bildiği için, “sandığı boykot” kararı aldılar... Bu kararı aldılar ki; insanlar “Evet” diyemezsin!.. Bunun adı, resmen ve alenen “despotluk”tur!.. Çünkü, hele de “demokrat” olduğunu iddia eden hiçbir parti, “halkın vicdanı”na “ambargo” koyamaz!.. Böyle bir “ambargo” ve “pranga”yı sadece “despotlar” koyar ki; daha “muhalefette” iken “halkın vicdanına ipotek” koymaya kalkışan bir BDP’nin, yönetime gelmesinden Allah korusun...
Bunlar var ya; eğer işbaşına gelirlerse, Kürt halkı üzerinde öyle bir “terör” estirirler ki, “PKK terörü” solda sıfır kalır!.. Kürt halkına öyle bir “zulüm” yaparlar ki; “Hitler ve Saddam zulmü” bile hafif kalır!..
Eğer aksini iddia ederlerse, şu yaptıklarına bir baksınlar... Ne demek “sandığa boykot” uygulamak?.. Ne demek “halkın vicdanına ipotek” koymak?.. Ne demek “tehdit” ve “şantaj”larla halkı korkutmak?..
Bırakın, kim nasıl “oy” verecekse versin!.. Bırakın, “Evet” veya “Hayır” desin, sana ne?.. Yıllar boyu “ağa zulmü” altında inleyen Kürtler, şimdi de “BDP’li ağalar”ın zulmünü yaşamaya mecbur mu?..
KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ NE DİYOR?
Başbakan Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında CHP ve MHP’nin yanına BDP’yi de ekleyerek; “Bunlar ruh üçüzü” diyor ya, o halde, “üçüz”lerden CHP ve MHP’ye de bir bakalım... Bakalım, onlar neler söylüyor.
Tarih, 27 Temmuz 2010... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Toplum karpuz gibi bölündü” sözü Milliyet’te manşet...
Fikret Bila’ya konuşan “Bay Kemal” demiş ki;
“Bugün geldiğimiz nokta ortada. Toplum, karpuz gibi ikiye bölündü. (...) Bu çok tehlikeli. Çok endişe verici. Esâsen referandum da bir ayrışmadır. (...) Bunun sorumlusu da Başbakan Tayyip Erdoğan’dır.”
“Bay Kemal”in söylediklerini aktardığımıza göre, şimdi de “ruh ikizi”ne, yani MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye kulak verelim...
Bay Bahçeli de demiş ki;
“Anayasa paketinin amacı, gerilimler üzerinden toplumu cephelere ayırmak, kamplaşmadan siyasî yığınak oluşturarak seçime kadar gidebilmektir.”
KAMPLAŞMAYI KÖRÜKLEYEN KİM?
Dikkat edin; henüz “lider” olamamış her iki “genel başkan” da, “toplumun karpuz gibi bölündüğünden, cephelere ayrıldığından ve kamplaşmaya itildiğinden” dem vuruyor!.. O halde, bu “yorum”lardan hareketle “durum” nedir, ona bir bakalım.
Sormak lâzım “ruh üçüzleri”ne:
Bu toplumda “kamplaşma” yoktu da, AK Parti iktidarı mı getirdi “cepheleşme” ve “kamplaşma”yı?..
Bu ülkede, özellikle “Ergenekon sanıkları”nın körüklemeye çalıştığı “Alevi-Sünni” ayrımı yoktu da, AK Parti mi getirdi?..
Bu ülkede, “birbirlerine düşürülmek” istenen “Kürtler” ile Türkler” arasında bir ayrım yoktu da, AK Parti mi icat etti?.. Bu ülkede “Sağ-Sol” ayrımı yoktu da; “aynı silah”larla “Ülkücüler”in ve “Solcular”ın birbirlerini vurmasını AK Parti mi tezgâhladı?..
Daha nice örnek...
Hiç kimse kendini ve hele de toplumu kandırmaya kalkışmasın... AK Parti’nin yapmaya çalıştığı şey “barış ve kardeşlik projesi”ni hayata geçirerek, toplumdaki “kamplaşma”yı engellemeye çalışmaktan başka bir şey değildir...
Yoksa, bu ülkede “kamplaşma” zaten vardı...
“Her yerde” vardı... “Yargı”da da vardı, “bürokrasi”de de... “Asker”de de vardı, “sivil”lerde de!..
Bu ülke insanını “Laik-Antilaik” diye ayıran ve hatta “Laik olmayan insan bile olamaz” diyen ben miydim?..
Bu ülkede, hiç kimse “Atatürkçü” olmak zorunda değilken, “Atatürkçü” olmayanlara “gerici, yobaz, irticacı” diye “yafta” asan kimdi?..
CEPHELEŞMEYİ MOĞULTAY BAŞLATTI!
Söyleyin Allah aşkına;
22 Ağustos 1995’teki CHP İstanbul İl Kongresi’nde; “Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de, MHP’ye ve Refah Partisi’ne mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde 2 bin hakim aldık. Yaptığım suçsa, ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. 10 yıldır, 20 yıldır, 30 yıldır iktidardan uzaksınız. Yapılacak en akıllı şey kendi iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın ve bu kadrolar günün birinde gelecek, büyüyecek ve senin yolunu açacak.”
Diyen adam, “AK Partili bir Adalet Bakanı” mıydı, yoksa “SHP-CHP’nin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay” mıydı?..
“Yargıda kadrolaşmayı” hedefleyen bu adam, aynı zamanda “yargıda kamplaşma”nın, “yargıda cepheleşme”nin, “yargıda ayrışma”nın fitilini de ateşlemiş değil midir?..
YARSAV’A KARŞI HAKSAV KURULURSA
Gelelim, “YARSAV olayı”na!..
Söyleyin Allah aşkına, YARSAV adlı dernek, “CHP ve mezhep hizipçilerinin arka bahçesi” gibi hareket etmiyor mu?..
Zaman zaman “Hükümet’e meydan okuyan” ve “gücünüz yetiyorsa bizi kapatın” şeklinde “efelenme” girişimlerinde bulunan bu örgüt, “yargıda kamplaşma, cepheleşme ve ayrışma sembolü” değil midir?..
Herkes “malûm mezhep”ten olamayacağına ve dolayısıyla “YARSAV’a üye” olmak gibi bir mecburiyeti bulunamayacağına göre; “hakim” ve “savcı”ların, YARSAV’ın karşısına “başka bir dernek”le çıkmaya hakkı var mıdır, yok mudur?..
Meselâ, “hakim” ve “savcı”lar içindeki “milliyetçi, muhafazakâr ve mukaddesatçı” insanlar, YARSAV’a karşı, HAKSAV adlı bir dernek kurmaya kalksalar, yargı “karpuz gibi ikiye bölünmez” mi?..
Bir yanda YARSAV’cılar,
Bir yanda HAKSAV’cılar!..
Üstüne üstlük; vatandaşlar da, “Ben YARSAV’cı hakim değil, HAKSAV’cı hakim istiyorum... Beni onlar yargılasın” derse, o zaman ne olur “yargı”nın hâli?..
Al sana kamplaşma!..
Al sana cepheleşme!..
Bırakın “yargı”nın “karpuz gibi bölünmesi”ni, kalıbımı basarım ki; yargı “eşekten düşen karpuz” gibi paramparça olur!..
O halde ne yapmak lâzım?..
“Kamplaşmanın sembolü” haline gelen YARSAV’ın kapısına kilit vurmak lâzım!..
Bunun örneklerini geçmişte gördük... “Acı”sını da çok çektik... Tıpkı, bugünkü “yargı” gibi, o zamanlar da “polis” ikiye bölünmüştü!..
Bir tarafta Pol-Der’ci polisler,
Bir tarafta Pol-Bir’ci polisler!..
Birini “Solcu”lar, diğerini de “Ülkücü”ler kurmuştu... Polis, o kadar ikiye bölünmüştü ki; “Solcu”lar gözaltına alındığında Pol-Der’ciler, “Ülkücü”ler gözaltına alındığında Pol-Bir’ciler “serbest” bırakıyordu!..
Sonraki yıllarda her iki “dernek” de kapatıldı da, “poliste çiftbaşlılık” sona erdi!..
O halde, YARSAV niye kapatılmasın?..
Haa, illâ “açık” kalacak ise, YARSAV’a karşı HAKSAV kurulduğunda, hiç kimse “kamplaşma” ve “cepheleşme”den şikâyet etmeye kalkmasın!..
Öyle ya; “kamplaşma”nın fitilini ilk ateşleyen YARSAV’dır!.. “Tarafsız” ve “bağımsız” olmaları gereken “hakim”ler, “YARSAV’a üye” olmakla, aslında “cepheleşme”ye de “öncülük” etmişlerdir!..
BALYOZ SANIKLARI NASIL KURTULDU?
İşte bu “tablo”dan sonra, aldı beni bir merak... Düşünmeden edemiyorum:
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “102 Balyoz sanığı” hakkında “oybirliği” ile aldığı “yakalama” kararına itirazları görüşen 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki “tatil trafiği”nde “tarafsızlık” kaygısı mı rol oynamıştır yoksa “cepheleşme” mi?!?..
Şu hale bakın: Mahkeme heyetinin başkanı Şeref Akçay, üye hakimlerden Bülent Akasma’yı, durduk yerde “tatil”e gönderiyor!.. Hemen arkasından da “tatilde” olan üye hakim Oktay Açar’a haber gönderiyor: “Tatilini yarıda kes, görevinin başına dön!”
Böylece; “Balyoz sanıkları” için karar verecek mahkeme heyeti yeniden teşkil ediliyor ve 1’e karşı 2 oyla alınan karar açıklanıyor:
“Yakalama kararının kaldırılmasına!”
Şimdi, siz de merak etmez misiniz;
Bülent Akasma “tatile gönderilmese” ve de Oktay Açar “tatilden çağırılmasa”ydı, karar böyle mi olurdu?..
Hani, “genel başkan”lar “kamplaşma” ve “cepheleşme” diyor ya; işte bunun için sormak istiyorum;
Bu durum, “yargıda bir kamplaşma” olduğunun göstergesi değil midir?..
Peki, bu “kamplaşma”ya yol açan AK Parti midir yoksa “CHP’li Mehmet Moğultay’ın ektiği tohumlar” filizlenip, dal-budak mı salmıştır?..
SAVCI ÖZ’E BASKI YAPAN KİM?
Aklıma gelmişken, şunu da sorayım:
“Ergenekon Savcısı” olarak son derece “başarılı bir performans” sergileyen, bu yüzden de “Ergenekon’un yıpratma kampanyası”na maruz kalan Savcı Zekeriya Öz’e yönelik “Baskı ve yıldırma taktikleri”nin kaynağı kimdir acaba?..
Savcı Öz’e “Ergenekon dosyalarını bırak” diyen kim veya kimlerdir?.. “Göreve devam etmek” istediğini söyleyince de; “önüne alakasız dosyalar yığan” ve böylece “iş yapamaz” hale getirmek isteyen kim veya kimlerdir?..
Bu “baskı” ve “yıldırma” taktiklerinin HSYK veya YARSAV ile bir ilgisi var mıdır?.. “Hakimler ve Savcılar Yaz Kararnamesi”nin görüşüldüğü şu günlerde, Savcı Zekeriya Öz’e yapılan baskı için, “Ergenekon Savcısı’na Ergenekon operasyonu” dersek, fazla mı abartmış oluruz?.. Değilse, bu “başarılı savcı”yı yıldırmaya çalışmak neyin nesidir?..
Bu “Alicengiz oyunu”nun amacı, HSYK’yı memnun etmek midir, Ergenekon’u memnun etmek mi?..
İŞTE BUNUN İÇİN “EVET” DEMELİYİZ!
12 Eylül’deki referandumda, işte bu “soru”nun cevabını vereceğiz... Çünkü, o referandumda “yargıdaki T.S.E. damgası”na da son verilecek, “kamplaşma”lara da!..
Peki, bunun böyle olacağını “ruh üçüzleri” bilmiyor mu?.. Çok iyi biliyorlar!.. Zaten onun için “Hayır” diyorlar ki; “kamplaşma” devam etsin, “cepheleşme” yaygınlaşsın istiyorlar!.. Öyle ya; “kamplaşma” sona ererse, “rant”lar kesilir, “saltanat” biter!..
Şunu çok iyi bil ey Türkiye;
“Kamplaşmayı körükleyen” kendileri,
“cepheleşmeden şikâyet” eden kendileri!..
AK Parti’nin yaptığı ise;
“Onların maskelerini düşürmek”ten ibaret!...
Bilmem, anlatabildim mi?..
Ramazan’da ne yazacağım?
Bugün, “11 ayın sultanı Ramazan”ın ilk günü... Dün gece “teravih namazı” kıldık ve ardından da ilk “sahur”umuza kalkıp, “oruç” için niyetlendik... Cenab-ı Allah, tüm mü’minleri; “başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu kurtuluş” olan Ramazan’ı hakkıyla yaşayan, “Allah’ın rızası”nı kazanan kullardan eylesin... Mübarek Ramazan ayınızı tebrik ediyor bu ayın hepimiz için “rahmet, mağfiret ve kurtuluş”a vesile olmasını niyaz ediyorum.
İsterdim ki; “Ramazan ayı” boyunca, “Ramazan’ın ruhuna uygun yazılar” yazayım... Ne var ki; çok zaman “şeytan taşlamaktan salâvat getirmeye” fırsat bulamıyoruz... İşte bunun için, beni mazur görün... “Dinî yazılar” okumak istediğinizde “Ramazan sayfamızı” okuyun... Ben, “şeytan kovalamaya” ve sizleri “şeytanların aldatmaları”na karşı uyarmaya devam edeceğim...
Tamam, Ramazan boyunca “şeytan”lar zincirlendi ama unutmayın; ortalık “iki ayaklı şeytan”larla dolu... Olayları sürekli çarpıtıyorlar, insanları sürekli yanıltıyorlar...
O halde, “şeytan taşlamaya” devam!..
Hoşgeldin 11 ayın sultanı... Ramazan’ınız kutlu olsun...