Kılıçdaroğlu’nun villası... Benim memurum işini bilir!
“Candaşlık” veya “yoldaşlık” dedikleri, bu olsa gerek... Önceki günkü “candaş medya”ya baktım da; “Kemal Bey’in villası”nı o kadar küçültmüşler, o kadar küçültmüşler ki, neredeyse “tek odalı gecekondu” diyecekler... Hatta, “gecekondu” bile değil; utanmasalar, bir “ev maketi” diyecekler...
Hani; “yaşı büyük” olduğu halde kendini “küçük” gösterenlere; “küçül, küçül de cebime gir” deriz ya, “Bay Kemal’in sözcülüğü”ne soyunan “candaş” ve de “yoldaş medya”nın yaptığı da bu!..
Koskoca villayı o kadar “cüce”leştirdiler ki; neredeyse “maket”leştirip, ceplerine sokacaklar!..
Erdoğan’ın villası ile Bay Kemal’in villası, “kıyas bile kabul etmez”miş!..
Biri “lüks”müş, diğeri ise “ufacık”mış!..
İşte “saptırma” buna denir!..
Bu, “çarpıtma”nın dik alâsıdır!..
VİLLA KIYASLAMASI YAPAN YOK Kİ!
Kimsenin “villa kıyaslaması” yaptığı yok ki!..
Biz, “ağızdan çıkan söz”e bakarız...
Bay Kemal; televizyon ekranlarında “Villada oturmayacağım” dedi mi, demedi mi?..
“Villada oturmayacağım” dediğine göre, zannettik ki; “villası yok”tur, almaya da maddi gücü yoktur!..
Ama, gördük ki;
“Villa”sı vardır!..
Hem de “2 tane” birden!..
Hattâ, “Melih Gökçek’in iddiası”na göre;
“2 villa”dan hariç, “5 tane daha dairesi” vardır!..
Soru da, işte buradan çıktı zaten:
“Yerel seçim öncesi İstanbul’da yırtık ayakkabıyla dolaşan ve garibanlık edebiyatı yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yedi adet evi var mı, yok mu?.. Bunları memur maaşıyla mı aldı?”
“Bay Kemal” bu sorulara cevap vermek yerine, sürekli “minder dışı”na kaçıyor!.. O cevap veremeyince de, iş, “candaş ve yoldaş medya”ya düşüyor!..
Bay Kemal’in villasının “halk tipi villa” olduğunu söylemeye başladılar ki; “inşaatçı” veya “emlakçı” olmadığımız için, “halk tipi villa”nın ne menem bir şey olduğunu elbette bilemiyoruz...
“Halk tipi villa” diye bir “villa türü” olduğuna göre, bu demektir ki, “sosyete tipi gecekondu” da vardır!.. Ne bileyim, bir gün kalkıp; “gariban tipi yalı” veya “çulsuz tipi saray”dan bahsederlerse hiç şaşmam!..
Çünkü “gariban tipi solcu”ları çok iyi tanırım ben... Millete, ne kadar “halktan biri” ne kadar “fakir” olduklarını göstermek için, “beyaz gömlek”lerinin cebinde “Birinci cıgarası” taşırlar da, “çorap”larının içine “Marlboro” veya “Kent” sigarası “zula” ederlerdi!.. Birisi “sigara” istediğinde hemen “Birinci” uzatırlar, ortalıkta “otlakçı” bulunmadığına kanaat getirdiklerinde ise, çoraplarından çıkardıkları Marlboro’yu tüttürürlerdi!..
“1960 model solcu”lardan olan “Etro Kemal”in yaptığı da bundan farksız... Yerel seçim öncesi İstanbul’da “yırtık ayakkabı”yla dolaş, “candaş medya”nın yazdığına göre, miting meydanlarında “29 liralık pantolon” giy, böylece “emekçi” rolü oyna, ama “ikisi villa, 7 eve” sahip ol!..
Bu nasıl “memur”luktur?..
Bu nasıl “işçi”liktir?..
Ve bu nasıl “emekçi”liktir?..
Söyleyin Allah aşkına;
Bugünün Türkiye şartlarında “2’si villa, yedi evi” olan kaç “memur” vardır?..
Ya da, bir tek “memur” var mıdır?..
Tabiî, “işini bilen memur”lar hariç!..
SSK’DA HEP ZARAR, HEP ZARAR!
Gelelim, “zurna”nın “zırt” dediği noktaya...
“Bay Kemal”, bunca mal-mülke “memur maaşı”yla sahip olamayacağına göre; bu değirmenin suyu nereden gelmiştir acaba?..
Ailesi mi “zengin”dir,
Yoksa bunca para, “anasının bohçası”ndan veya “dedesinin mirası”ndan mı kalmıştır?..
Hani, “SSK Genel Müdürlüğü” döneminde “başarılı bir bürokrat” olsaydı, “taltif edildiğini” filân düşünebilirdim!..
Ama, hayır!..
Bay Kılıçdaroğlu, “SSK Genel Müdürlüğü” döneminde “son derece başarısız bir bürokrat” idi!..
O kadar “başarısız”dı ki, SSK, onun döneminde hep “zarar” etti!..
Buyrun, “tablo” ortada:
1991... 128.000 kâr... Ziya Yalçın Sayın
1992... 2.556.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1993... 8.084.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1994... 19.399.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1995... 81.335.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1996... 144.383.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1997... 336.000.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1998... 447.000.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
1999... 1.111.000.000 zarar... Kemal Kılıçdaroğlu
“ZARAR” DEĞİL, “AÇIK”MIŞ!
İsterseniz, bu “tablo”yu biraz açalım...
“SSK’nın verileri”ne göre; 1991 yılında, yani Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürü olmadan önce kurum, 128 bin lira kâr açıkladı.
SSK’nın başına, 1992 yılında Kılıçdaroğlu atandı. 1992 yılından itibaren de kurum zarar etmeye başladı.
Bu çerçevede 1992 yılında kurum 2 milyon 556 bin lira zarar açıkladı.
Kılıçdaroğlu, 1999 yılında ise başarısız bulunarak dönemin hükümeti tarafından görevden alındı.
Kılıçdaroğlu’nun görevini devrettiği 1999 yılında ise kurumun zararı 1 milyar 111 milyon liraya ulaşarak, SSK “Türkiye’nin en çok zarar eden kurumu” haline geldi.
Zaten Kılıçdaroğlu da inkâr etmiyor bunu... Ama, bunun bir “zarar” olmadığını iddia ediyor... Kılıçdaroğlu’na göre; bunun adı “zarar” değil, “finansman açığı” imiş!..
“Açık” verdiğini kabul ediyor yani!..
Peki, bu bir “zarar” değilse;
SSK, 1994 yılında 15 milyon lira, 1995 yılında 60 milyon lira, 1996 yılında ise 90 milyon lira “Hazine’den yardım” almak zorunda kalmadı mı?..
SSK, Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdürlüğü döneminde ilk defa değeri 5 milyon lirayı aşan gayrimenkullerini satmak zorunda kalmadı mı?..
Adına ister “zarar”, isterse “finansman açığı” deyin, ne değişir ki?..
Nihayetinde, ortada bir “açık” var!..
Bay Kılıçdaroğlu, bu açığın “kendi yönetim biçimi”nden değil, “hükümet politikası”ndan kaynaklandığını iddia ediyor!..
O halde, sorarlar adama;
Sen orada “bostan korkuluğu” muydun?..
Kaldı ki, bu zarar “hükümet politikası”ndan kaynaklandı ise, dönemin hükümeti seni niye “basiretsiz”likle suçladı ve 1999’da niye “görevden aldı” ve hemen ardından niye Danıştay’da dâvâ açtı?..
Düşünebiliyor musunuz; bay Kılıçdaroğlu, herhangi bir “ideolojik” sebeple değil, “başarısızlık” ve “basiretsizlik” suçlamasıyla alınmış SSK’nın başından!..
SSK’DA VURGUN VE YAĞMA!
Olayın bu boyutu, elbette çok önemli... Ama bir de, “daha sonrası” var...
Hatırlar mısınız;
7 Ocak 2003 tarihli gazetelerin manşetlerinde şöyle başlıklar vardı:
“SSK vurgununa ilk neşter!”
“SSK yağmasına DGM neşteri!”
Gazetelerde bu manşetler vardı, çünkü;
Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan’ın yaptığı “suç duyurusu” üzerine, Ankara DGM Savcısı Ömer Suha Aldan, bir operasyon başlatmıştı!..
“Neşter-1” adı verilen operasyonda onlarca kişi gözaltına alınmıştı... Ki, bunların arasında, “ünlü ilaç firmaları”nın sahip ve yöneticileri de vardı...
O günkü haberler, aynen şöyleydi:
¥ “Soruşturma çerçevesinde, SSK’nın 1992 yılından itibaren tıbbi malzeme alımlarında “yolsuzluk yapıldığı” iddiaları araştırılıyor... İddialara göre, piyasada 100 dolara satılan tıbbi malzemelerin SSK tarafından 600 veya 900 dolardan satın alındığı, bu yöntemle kurumun yüz milyarlarca lira zarara uğratıldığı iddia ediliyor.”
¥ “Yolsuzluğun bu kadar artmasının ana nedeni ihale dışı alım yapılması. Alımların çoğu, ihalesiz, protokolle gerçekleştirilmiş. Satıcı karşınıza geliyor, aranızda anlaşıyorsunuz ve mal alımına karar veriyorsunuz. Oysa kamuda ihalesiz mal alımına gidilmemesi gerekirdi.”
Dedim ya, bu operasyon, o günlerin Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan tarafından yapılan “suç duyurusu” üzerine başlatılmıştı...
Yaşar Okuyan, bağıra bağıra diyordu ki;
“SSK 1992’den itibaren sarf malzemesi alımlarını ihalesiz yapmış. Bu durum 2001 yılına kadar sürmüş. Aslında yasaya göre SSK’nın ihalesiz alım yapması mümkün değil. Bakanlığım döneminde, SSK’nın ihalesiz alım yaptığı 50 bin çeşit sarf malzemesinde yolsuzluk saptadık.
En çarpıcı örnek ise kalp stenti alımında yaşandı. SSK, kalp stentini yıllarca 2 bin 450 dolardan satın almış. Ben bu malzemelerin ihaleyle alınması talimatını verdim. İhaleye geçince kalp stenti kuruma 450 dolara mal olmaya başladı. Bugün bu rakam 300 dolara kadar gerilemiş durumda.
Aynı şekilde balon kateteri de ihalesiz bin dolardan satın alınıyordu. İhaleye geçince fiyat 169 dolara geriledi. Sadece 2001’de fahiş fiyattan 31 bin balon kateteri alındı.
Sadece bu malzemede kurumun bir yıllık zararı 30 milyon dolardan fazladır. Son on yıllık süreçte SSK yılda bir katrilyon zarara uğratıldı.”
Peki, “SSK’nın zarara uğratıldığı” dönemde kim vardı SSK’nın başında?..
Elbette Kemal Kılıçdaroğlu!..
ALAN RAZI, SATAN RAZI OLUNCA!
Bay Kılıçdaroğlu; “tıbbî malzeme” satan firmalar ile “ilaç” satan firmalara bir anlamda “boyun eğmiş” ve onlardan “ihalesiz” mal almış!..
Yani, firmalar “kakalayabildiği” kadar kakalamış devlete!.. “300 dolarlık kalp stenti”ni bile “2 bin 450 dolara” kakalamışlar ya, varın gerisini siz hesap edin!..
Peki, bütün bu “vurgun”lar, “yağma”lar yaşanırken Kemal Kılıçdaroğlu nerededir?.. Elbette “SSK Genel Müdürlüğü” koltuğunda oturmaktadır ve “SSK kadrolarına terörist atamakla” meşguldür!..
İnanmayan, gitsin Yaşar Okuyan’a sorsun!..
Olmadı, DSP’li Nami Çağan’a sorsun!..
“Neşter-1 dâvâsı” henüz devam ettiği için daha fazlasını yazamıyorum!..
Ama, düşünmeden de edemiyorum:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü döneminde yapılan “ihalesiz alım”larla, bugünkü “ikisi villa, 7 daire”nin bir bağlantısı var mı acaba?..
Merak ediyorum;
“Gör bizi, görelim seni” gibi bir “alan razı, satan razı” dümeni yaşanmış mıdır?.. Rahmetli Özal’ın deyimiyle; “Benim memurum işini bilir” kuralı mı uygulanmıştır?.. Değilse, “memur maaşıyla 7 daire”ye nasıl sahip olunur?..
Vatandaş, CHP’nin Ankara Elmadağ’daki mitinginde, öyle “pankart” açmış ya;
“Bize de halk tipi havuzlu villa yaptırsana!”
“SSK Genel Müdürlüğü” yapmış bir Kemal Kılıçdaroğlu “halk tipi havuzlu villa” yaptırabiliyorsa, Allah muhafaza “Başbakan” olduğunda, herhalde “halk tipi saray” inşa ettirir!..
Bunlar, böyle bir “solcu”dur işte!..
Gömlek ceplerinde “Birinci” taşırlar, çoraplarında “Marlboro” saklarlar!..
Ortalıkta “yırtık ayakkabı” ile dolaşırlar ama sırtlarında “Etro” marka gömlekler, “Seferihisar” ve “Pelitköy Sahili”nde “villa”ları vardır!..
Sahi be Kemal Bey;
“Bize de halk tipi villa yaptırsana!”
Çünkü biz,
“SSK Genel Müdürü” olma yaşını çoktan geçtik!..
“İşini bilen memur”lardan da değiliz!..