Felaketlerin anası
Filistinliler İsrail’in kurulmasını Nakba yani felaket olarak anarlar. Keza 1967’de Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın kaybedilmesi de ikinci bir felaket ve İkinci Nakba olarak anılmıştır. Lakin bazı Arap ve Müslüman yazarların felaketlerin veya nakbaların anasının hilafetin yıkılması olduğunu ortaya koymuşlardır. İlginçtir, İngilizler hilafetin yıkılması için yanıp tutuşurken ve her türlü desiseye başvururken Arap Birliğinin kurulmasına öncülük etmişlerdir. Lakin Mogmohon’un Şerif Hüseyin’e söz verdiği gibi yekpare değil parçalanmış ve un ufak edilmiş bir Arap dünyası. İngilizler İkinci Dünya Savaşı sırasında (Antony Eden) Arap Birliği kurmaları için Arapları teşvik etmişler ve projenin kirveliğini yapmışlardır. Bunu da parlattıkları Saad Zağlul’un halefi olan olan Mustafa Nuhas Paşa’ya ısmarlamışlardır. İngilizler neden hilafetle uğraşmış ama Arap Birliği’ni teşvik etmişlerdir? Bunun cevabını da Prof. Muhammed el Behiy: ‘El İlmaniyye ve’l İslam beyne’l fikri ve’t tatbik’ kitabında vermekte ve mevzuyu dört başı mamur bir şekilde analiz etmektedir. Hilafetin kaldırılmasının temel iki işlevci ve görevi olmuştur.
Birincisi: Hilafet bütün Müslümanları ortak bir potada ve çatı altında topluyor ve buluşturuyordu. Dolayısıyla hilafetin yıkılmasının bir mühim sonucu da, Arap ve Acem Müslümanları yani ümmetin iki şıkkını birbirinden ayırmak ve birbirine yabancılaştırmak olmuştur. Bu nedenden dolayı yıllar yılı komşularımızdan ayrı gayri kaldık ve gidip gelişlerimiz kısıtlandı. Böylece ümmetin fiili ve potansiyel gücü parçalanmış oldu.
İkincisi: Hilafet Arapları da bir arada tutuyordu. Hilafetin gitmesiyle birlikte Araplar arasındaki bağlar da çözülmüş ve yekpare bir halden 23 pareye ayrılmışlardır. Hilafetin yıkılmasıyla Arapların da bütünlüğü kayboldu. İngiliz projesi olan Arap Birliği, Arapların iki yakasını bir araya getirememiştir. Araplar da bölünerek ve parçalanarak ortak çıkarlarını ve endişelerini kaybettiler. Aralarındaki tezat alanı büyüdü. Ortak çıkarlar ve kaygıların azalması Filistin gibi ortak davaların sahipsiz kalmasına vesile oldu. Dolayısıyla Filistin’in öksüz ve yetim kalmasının nedeni ortak bağın kaybolmasıdır. Bu itibarla, hilafeti yıkanlar aslında hedeflerine tam ulaşmış oldular. Bundan dolayı Allenby, Kudüs’e girdiğinde yüzyılların yankılanması olan şu sözü sarf etmiştir: “Haçlı Savaşları şimdi sona ermiştir..” Demektir ki, Haçlı Savaşlarının gayesi İslam alemini dağıtmak ve parçalamak ve hilafet gibi ortak bağları yok etmektir. Fransız Komutan Goro da Şam’a girdiğinde doğrudan Salahaddin Eyyübi’nin kabrine giderek bir mesaj bırakmıştır: “Salahaddin! İşte biz yeniden geri döndük...” Elbette geri dönmeleri ebedi kalmaları anlamına gelmiyor. Ürdün ordusunun eğitmeni ve komutanı olan Gallup Paşa da Akdeniz’i bir Hıristiyan gölüne geçirmek için Batı’nın bin yıl uğraştığını ve mücadele verdiğini ikrar etmiştir. Bundan dolayı ne Preveze Savaşı ne İnebahtı bozgunu Batı’nın hafızasından hiçbir zaman çıkmamıştır.
•
Arap milliyetçiliğinin fikri öncüleri nedense Müslümanlar değil de Hıristiyanlar olmuştur. Yine Arap dünyasında Marksizmin öncülüğünü de Yahudiler yapmıştır. Arap milliyetçiliğinin öncülerinin Levanten veya Batı’nın ticari ve siyasi acentaları olan Hıristiyanların olması tesadüf müdür? Kainatta tesadüfe tesadüf edilmemiştir. Albert Hourani ve Satı Husri bu gerçeği ifade etmişlerdir. Türk milliyetçiliğinin önder ve öncü isimlerinin de yine aynı şekilde Türk olmamaları şayanı dikkattir. ‘Türkiye Türklerindir’ ve ‘Mısır Mısırlılarındır’ derken kimse İngilizlerin ‘böl-yönet’ tuzağına düştüğünü fark etmedi bile! Demek ki hilafetin yıkılması Haçlı Savaşlarının maksadı ve sonucu olmuştur. Hilafetin hukuk normu İslam hukuku iken post hilafet döneminin ideolojisi de laiklik haline gelmiştir. Laiklik Batı’da deizmin bir boyutu ve türevi olarak gelişmiştir. Bir yaratıcıya inanmakla birlikte deizm, vahye ve kurumsal dine ve dini otoriteye inanmaz ve kabul etmez. Hobbes’in görüşlerinden de mülhemdir. Hobbes’e göre, hayır ve şerri Allah değil devlet yaratır! George Orwell, ‘Nineteen Eighty-Four-1984’ romanında Big Brother karakteriyle bu anlayışı somutlaştırmış olmalıdır. Eskiden Kur’an ifadesiyle haram helal ihdas ederek ruhbanlar veya Clergy/din adamları sınıfı Allah dışında fili olarak erbab (rabler) haline gelmişlerdi.. Clergy’nin etkisizleşmesiyle birlikte bu görevi daha sonra seküler rahipler deruhte etmeye başlamışlardır. Hobbes ve benzerlerine göre, ahlak ve kanunun tek ölçütü ve kriteri devlettir. Fransız Devriminden sonra İslam dünyasına da intikal eden pozitivist ilim anlayışı zamanla İslami bilim anlayışını refüze etmiş ve sonunda Mısır’da seküler eğitime dayalı tevhid-i tedrisat talepleri baş göstermiş ve bunu da İsmail El-Kabani ve Taha Hüseyin gibiler savunmuştur. Bu gelişmeyle birlikte bırakın Ezher’in diğer alanlarda ve diğer kurumlara öncülük etmesi ve otorite kurması kendi sahasını bile korumakta, çeşitliliğini muhafaza etmekte zorlanmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.