Hanefi Avcı'ya hodri meydan

Hanefi Avcı'ya hodri meydan

Avcı’ya hodri meydan

Referandum öncesi Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki Ergenekon Operasyonu ile Eskişehir Emniyet Müdürü Hanifi Avcı’nın yeni kitabı, aynı zaman aralığında piyasaya düştü.

Mahir Kaynak’ın dediği gibi bu kitap karşı hamledir, kurgusu ve zamanlaması stratejik bir çıkıştır.

597 sayfalık kitabın aslında “cemaat yapılanması” üzerine yazılmadığı, son anda eklemelerle konseptinin değiştirildiği anlaşılıyor. İlk 397 sayfalık bölümü, anılardan ibarettir, hayatını anlatıyor. “Cemaat” başlıklı kalan 200 sayfa, aceleyle kaleme alınmış, tümüyle duyumlara ve özel sohbetlere dayalı.

Ergenekon’u, Balyoz’u, Danıştay’ı, faili meçhul cinayetleri, darbe günlüklerini, son yıllarda yapılan tüm çete operasyonlarını duyumlarına göre aklarken, yine duyumlarla hüküm kurarak düşman ilan ettiği cemaat torbasına ne bulduysa dolduruyor. Çözüm olarak önerdiği formül ile HSYK’daki Ergenekon Operasyonu ise birebir örtüşüyor.

Cemaatin 5-6 yıl içinde özel yetkili mahkemelere hakim ve savcı atayarak bu operasyonları yönettiğini öne süren Avcı, “Bu tüm yargıç ve savcılar hemen değiştirilmeli” diyor. Buradaki temel çelişki, HSYK’nın “cemaatin arka bahçesi” olarak görülmesidir. HSYK’da biliyorsunuz, İstanbul’daki özel yetkili mahkemelerde görevli hakim ve savcılarının tamamının değiştirilmesini gündeme gelmişti.

EMEKLİ GENERAL VELİ KÜÇÜK ŞOKU

Avcı, 4 Şubat 1997’de TBMM Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede, Veli Küçük adını ilk kez deşifre eden isimdir. Yeni kitabında (sayfa 553) şu ifadeyi kullanıyor: “Veli Küçük suçlu mu masum mu bilmiyorum ama herhalde ilk kez ben Susurluk döneminde ortaya atmıştım.”

Şimdi Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’le ilgili o dönemdeki sözleri de şöyle: “Mehmet Ağar’a bağlı Özel Harekat Dairesi’nde İbrahim Şahin’in başkanlığında bir grup polis, Korkut Eken’e bağlı bir grup sivil insan, geçmişte yatmış çıkmış ülkücü insan; bunlar birleştirilerek, bu dediğim (hukuk dışı) yöntemlerle çalışan bir grup oluşturulmuştur.”

28 Şubat sürecinde İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu’nun yanında yardımcı olarak çalışan Avcı, askerle emniyet arasında köstebek savaşı çıktığında, Orakoğlu’na sahip çıkıp “Darbeleri araştırmak bizim görevimizdi” dedi. Şimdi, (sayfa 408) “Orakoğlu istihbarat formasyonuna sahip değildi, yanlışlıkla ya da tesadüf eseri daire başkanı yapılmıştı” görüşünde.

ASIL ŞİMDİ BEN AÇIKLIYORUM

Susurluk’ta ortalığı kasıp kavuran Avcı, Ergenekon soruşturmasında dut yemiş bülbüle döndü. 2008 Şubat’ında savcılara, Susurluk’ta anlattıklarının dışında yeni hiçbir bilgi aktarmadı. Bu çelişkiyi, 2008 yılı Temmuz ayında piyasaya çıkan Gölge İktidar kitabımda (sayfa 156) “Hanifi Avcı topa girmedi” ara başlığı altında dile getirdim.

Kitapta yer vermediğim önemli bir ayrıntıyı şimdi açıklıyorum, Avcı, suskunluğunu savcılara şöyle izah ediyor: “Soruşturduğunuz kişilerin çoğu benim eski arkadaşlarım, konuşmam doğru olmaz, beni mazur görün.”

BÜYÜKANIT VE BAYKAL'I YALANLADI

Şemdinli olayıyla ilgili meclisteki araştırma komisyonuna “Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz” dediği için İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan alınan Sabri Uzun’un cemaat tarafından harcandığını (sayfa 423) söylüyor. Oysa, Yaşar Büyükanıt’ın emekli olduktan sonra Uzun’u başbakana şikayet ederek görevden aldırdığı yönünde açıklaması var.

Avcı, Baykal’ın video görüntülerinin çok eski olduğunu (sayfa 566) iddia ediyor. Baykal, görüntüler için “iki haftalık” demişti. Görüntülerdeki saç kesimi ve ağrıları yüzünden bacağı aksayarak yürüdüğü dönemi herhalde Baykal’dan daha iyi bilemez?

UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI HESABI MI?

Uyuşturucu davasında sanık olarak yargılanan eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Aslan için “Ben kefilim” diyen Avcı, kitabında da Emin Bey’e komplo kurulduğu (sayfa 435) iddiasında ısrarlı. Avcı’nın KOM Başkanı olduğu 2004’de yakalanan eroin miktarının 2 bin 500 kilo, Emin Aslan’a komplo kurmakla suçladığı mevcut KOM Başkanı Ahmet Pek’in başkan olduğu 2009’da yakalanan eroin miktarının 12 bin 500 kilo olduğunu hatırlatırsak, bir şey ifade eder mi, takdir sizin.

Ayrıca, uyuşturucu kaçakçısı Ertuğrul Yılmaz tarafından kurulan Doğuş Factoring’in yüzde 10 hissedarı ve Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin’i, bu karanlık şirketin avukatı ve Danıştay cinayetinin tetikçisi Alpaslan Arslan’ı korumaya çalışması (sayfa 504-505) şüphe vericidir.

KANLI DANIŞTAY SALDIRISI AYIBI

Avcı’nın bu arada, Ergenekon kapsamındaki Danıştay cinayetinde faturayı, eski imam 83 yaşındaki Salih Kunter’e kesmesi ilginçtir. Yakalandığı sırada hiç konuşmayan, kaldığı Sincan cezaevinde çok özel ziyaretçilerinin ardından 40 gün sonra Salih Kunter adını veren Alpaslan Aslan, ilk duruşmada bu ifadesini yalanladı. Eylemi, “türban çetesinin işi” olarak karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Kunter hakkında beraat kararı verdi.

Diğer sanıklarla ilgili daha somut delilleri görmezden gelen Avcı, Danıştay’ı Ergenekon’a bağladıkları için savcılara kızıyor. Avcı’nın, birleştirme kararını Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin verdiğini bilmeyecek kadar cahil olduğunu düşünmüyorum, sanırım, istihbaratçı kimliğiyle kafa karıştırmayı hedeflemiş.

AVCI’NIN ATLADIĞI İNCE AYRINTI

Soruşturmalar nedeniyle görevlerinden alınan emniyetçiler Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya, Faruk Ünsal ve Orhan Özdemir’i koruyan Avcı, burada da çelişki içinde. Mesela Ünsal, AK Partili isimlerin karıştığı bir çeteye bilgi sızdırdığı iddiasıyla tutuklandı. Avcı kitapta bir kurnazlık daha yapıyor, soruşturmada görevli polisleri çok iyi tanıdığını belirttiği halde güya “onların da bilmediği” bilgilere ulaşmak için (sayfa 475) polislere olayı sormuyor. Çünkü o polisler, Ülkücü kökenli ve kendisi bunu çok iyi biliyor.

Avcı, Gülcü’nün emniyet genel müdür yardımcılığı görevinden “Ergenekon diye terör örgütünün kayıtlarında olmadığını” söylediği için cemaat tarafından alındığını söylüyor. Herkes biliyor, Gülcü, Bakan Beşir Atalay’ın çok yakın dostudur, hakkında soruşturma açılınca gözünün yaşına bakmadı.

BASKININ NEDENİ MEÇHUL İHBARCI MI?

Kitabın 488. sayfasında, İstanbul istihbarat birimi hakkında hukuk dışı dinlemeler yaptığı gerekçesiyle 8 ayrı yere gönderdiği ihbar mektuplarına yer veren Avcı’nın bu girişimi, Osman Paksüt’le ilgili soruşturma kapsamında 2008 Ağustos’unda yapılan emniyet baskınının gerisindeki “meçhul ihbarcı” olduğu izlenimini doğurdu. Erzincan dosyasına da el atan Avcı, Başsavcı İlhan Cihaner’in görev sınırlarını aştığını kabul etmekle birlikte komploya kurban gittiğini (sayfa 508) anlatırken, iddiasını Eskişehir’de görev yapmış aynı davada sanık Albay Recep Gençoğlu’nun sözlerine (sayfa 509) dayandırıyor. Avcı, Sabancı Center’deki cinayette cevabı verilmemiş hiçbir sorunun kalmadığını (sayfa 540) söylerken, hapishanede öldürülen katil Mustafa Duyar’a hiç değinmiyor. Vakit Gazetesi’nin web sayfası Habervaktim’i bile cemaatle ilişkilendiriyor. 51 Nolu DVD’deki görüntüleri de cemaat çıkınına ekleyen Avcı, bu konuda bildirimde bulunulduğu halde sadece bir kişinin dava açtığını unutmuş olmalı. Bir de vukuatı var Avcı’nın. Başbakanın eşi Emine Erdoğan’ın telefonlarını dinlemiş. Özrü kabahatinden büyük, “tesadüfen dinlemeye takılmış” diyor. Başka tesadüfler üzerinden yargısız infaz yapan Avcı’nın bu tutumu sizce tesadüf mü?

Kitapta, çeteler ve uyuşturucuyla mücadeleyi gölgeleme gayretinin yer aldığı daha bir dizi “zırva” var. Eğer, dünün efsane polisi, iddialarını tartışmak isterse, kendisiyle istediği TV kanalına çıkmaya hazırım. Hadi kap gel kitabını...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi