Bayrampaşa’da bir iftar akşamı ve referandum sohbeti
Geçenlerde de yazdım... Hayatın hızlı akışı ve yoğun çalışma temposu yüzünden, “dost”larımız, “arkadaş”larımız ve hatta “akraba”larımızla, ancak “düğün”lerde, “cenaze”lerde veya “yemek”lerde karşılaşabiliyor, ancak bu vesilelerle birbirimizin hal ve hatırını sorabiliyoruz... Geçenlerde bir arkadaş, “iftarlar da olmasa, görüşemeyeceğiz” dedi ki, çok doğru... Ramazan ayı, gerçekten de “bereket” ayı... Aynı zamanda, “yardımlaşma, dayanışma ve kucaklaşma” ayı... “İftar”lar vesilesiyledir ki; birçok insan birbirini görüyor, en azından “iki çift lâf” ediyor... Birlikte olmak çok güzel, sohbet etmek çok güzel.. Kaynaşmak çok güzel, dayanışma içinde olmak çok güzel... Hele de “yeni yüzler” görmek, “isim” olarak bildiğin halde “yüz yüze görüşemediğin” insanlarla karşılaşmak çok güzel...
Hasılı kelâm, “Ramazan” çok güzel, “iftar akşamları” çok güzel!.. Allah (c.c.) daim etsin...
CADDE DOLUSU İNSANLA İFTAR!
Önceki akşam Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin Bürge’nin davetlisiydim... Nicedir davet ederdi... Hatta geçen yılki Kosova ve Makedonya’daki 3 günlük gezimizin ardından, “Gel” demişti; “Bir de cezaevinde iftar et!”...
Ne yalan söyleyeyim, irkilmiştim!..
Öyle ya;
“Cezaevinde iftar” da ne demek?!?..
Sonra öğrenmiştim ki;
“İftar için cezaevine bekleriz” şeklinde bir sloganları varmış... Bayrampaşa halkına, “Kapanan Bayrampaşa Cezaevi’nde iftar” veriyorlarmış!..
İşlerimin yoğunluğundan gidememiştim.
Bu yıl da davet edince, davete icabet ettim... “Herhalde” dedim, “Başkan bu defa Bürek ikram edecek!”
Nerdeee... Yine “Bürek” yiyemedik!..
Bütün Bayrampaşa halkı gibi; onlarla birlikte ve aynı masalarda “tabldot yemek”lerden yedik!..
Evet, “millet”le birlikte!..
“Millet”in tam ortasında!..
Başkan, bu yıl, binlerce kişiye “sokak iftarı” veriyor... Gerçi buna “sokak iftarı” değil, “cadde iftarı” demek lâzım... Çünkü, Merkez Camii’nin yanındaki cadde, tamamen “iftar sofrası” için ayrılmış!.. Adeta “bayram yeri” gibi!..
Sanki bütün Bayrampaşa orada!..
Yanımda AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Cemil Yıldız ve Başkan Hüseyin Bürge, karşımda ise AK Parti Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı, Saadet Partisi İlçe Başkanı Hüseyin Küskü ve Taraf gazetesi yazarı Melih Altınok oturuyor.
REFERANDUMDAN KİM, NE BEKLİYOR?
Eh, “siyasi”ler ve “gazeteci”ler bir arada olur da, “referandum” konuşulmaz mı?..
Önce “tahmin”ler yapılıyor...
Ayşenur Bahçekapılı, günlerdir İstanbul’u dolaştığını söylüyor ve ekliyor: “Benim tahminim, yüzde 60’ın üzerinde Evet çıkar!”
Taraf’tan Melih Altınok, referandumdan “yüzde 50’nin üzerinde bir ‘Evet’ çıkacağına” inandığını söylemekle birlikte, bu oranın “düşük” veya “yüksek” çıkmasının “Güneydoğu’daki boykot kararının delinmesine bağlı olduğunu” ifade ediyor.
Melih, birkaç gün önce Diyarbakır’daymış... Bütün herkes “Evet” diyormuş ama, “Ah şu PKK ve BDP baskısı olmasa!”
“Boykot kırılırsa” diyor; “Kürt halkının tamamı Evet diyebilir ve bu da Türkiye ortalamasını yükseltir!”
Bu defa bana döndüler;
“Senin tahminin ne?”
Hiç düşünmeden, “yüzde 62” dedim!..
Sonra da ekledim:
“Benimki tahmin değil, matematik hesaba dayanıyor... Hesap yaptım, yüzde 62 çıktı!”
“Nasıl yani?” dediler, izah ettim:
“AK parti’nin oyu yüzde 40 civarında... Buna MHP’lilerin yüzde 7’sini ekleyin... En az yüzde 5 de CHP ve sol tabandan gelir... Etti mi yüzde 52... Bunun üzerine yüzde 4 BDP’den, yüzde 3 SP’den, yüzde 2 BBP’den, yüzde 1 de Demokrat Parti ve diğerlerini eklerseniz, eder yüzde 62... Tabiî, 3 aşağı-5 yukarı olabilir ama yüzde 60 civarı kesindir!”
Konuşmalarımıza, “yemek duası” esnasında ara verdik... Sonra Merkez Camii’nin bahçesinde “tavşan kanı çay”lardan yudumladık ki, yemeğin üzerine iyi gitti...
CHP’NİN YÜZÜNE BAKAN YOK!
Bir ara, elinde “poşet”le dolaşan biri, masalarımızın üzerine “ıslak mendil” bıraktı... Üzerinde “Referandumda Hayır-CHP” yazıyordu... Baktım, aynı şahıs diğer masalara da bırakıyor, “ıslak mendil”lerden!..
Merakla izledim, millet ne yapacak?..
İnanır mısınız;
Yüzüne bakan olmadı!..
Oysa, “yemek sonrası”ydı, insan hiç olmazsa alır, bir güzel elini silerdi!.. Ama, dedim ya; bırakın elini sileni, elini süren olmadı!..
Demek oluyordu ki;
“Bayrampaşa’dan CHP’ye hayır yok!”
Zaten olsaydı, Hüseyin Bürge “3 dönem üst üste Belediye Başkanı seçilebilir miydi?”
O an, “Karadenizli nine”nin hikâyesi geldi aklıma... Bilirsiniz, Karadenizli nine, “köyün çeşmesi”nden “kova”larına su doldurmuş, evine doğru gidiyor...
Yolda, iki adama rastlamış... Adamlar, “Yardım edelim nine” deyip, elindeki kovaları almışlar ve evine kadar götürmüşler...
Evin avlusuna gelince, “Sağolun” demiş nine; “Ama siz yabancısınız... Niçin geldiniz köyümüze, kimlerden olursunuz?”
Adamlar, “Biz CHP’liyiz” demiş; “Seçimde oy istemek için gelmiştik!”
“Haa, öyle mi” demiş nine; “Evlâdım, bunu daha önce niye söylemediniz?”
Tutmuş, kovalardaki suyu dökmüş yere;
“Ben bu suyla abdest alacaktım!.. Eliniz değdi, bu suyla artık abdest alınmaz!”
Demek ki, bu anlayış hâlâ devam ediyor!..
Baksanıza;
“Millet, CHP’lilerin dağıttığı ıslak mendille bile, elini silmiyor!”
Herhalde “kirlenmesin” diye!..
KARDEŞLİK SINIR TANIMAZ!
Biraz sonra; Ayşenur Hanım başka programı olduğu için, Melih Altınok da Sultanahmet’teki “Genç Sivil’lerin eylemi”ni izlemek için ayrıldılar masadan.
Biz; Başkan Hüseyin Bürge ile bir başka masaya geçip, hem biraz “nostalji” yapıp, Prizren’den, Üsküp’ten, Kalkandelen’den söz ettik, hem de “Bereket Konvoyu”nun başardığı işlerden... Biliyorsunuz, her yıl Ramazan ayında Balkanlar’dan Lübnan’a, Batı Trakya’dan Bulgaristan’a kadar TIR’larla gidip, oralarda “iftar sofraları” kuran ve “kardeşliğin sınır tanımadığını” gösteren Bayrampaşa Belediyesi, bu işi “dernek”leştirdi...
Benim de “kurucu üyeleri” arasında bulunduğum “Kardeşlik Sınır Tanımaz Derneği”ni geçen yıl faaliyete geçirdik...
İnşaallah bu derneği daha fazla büyütüp, “Türk ve İslâm coğrafyası”na “kardeşlik” götürmeye devam edeceğiz. Neyse; bu konudaki sohbetimizi, muhabirlerimiz Kemal Gümüş ve Hüseyin Kuloğlu’nun haberinden okursunuz inşallah...
Hani, diyorlar ya;
“Açılım da ne?.. Ne var içinde?”
Daha ne olsun ki;
“Tokalaşmak” için uzanan bir “el”den daha güzel “açılım” mı olur?..
“Güleryüz” ve “kucaklaşma”..
Al sana açılım!..
O eller, “tokalaşmak” için “açılmak” yerine, surata inecek “sıkılı bir yumruk” olsa, daha mı iyi?!?..
“Ayrı dünya”larda yaşamak yerine; geçen yıl Prizren ve Üsküp’te olduğu gibi; “aynı masa” etrafında, birlikte “bir tas sıcak çorba” içmek de bir “açılım” değil mi?..
O masalarda “Türk” de vardı, “Arnavut” da... Onlarla “bir şeyleri paylaşmak” ve “ortak nokta”lar üzerinde sohbet etmek varken, “kavga” ve “gerilim” niye?..
“Bereket Konvoyu” ve “Kardeşlik Sınır Tanımaz Derneği”, en azından Balkanlar’da bunu başardı.
“El”leri birbirine kenetledi!..
“Yürek”leri birbirine açtı!..
“Kaynaşma” ve “kucaklaşma”ya vesile oldu!..
Peki, bu “Türkiye’de” niye olmasın?..
“Kürt kardeşlerimiz”le niye olmasın!..
Öyle ya;
“Açılım”dan amaç da bu!..
BDP’NİN BOYKOTU DE-Lİ-NE-CEK!
Ama BDP ve PKK, bırakın “eksen kayması”nı, “altındaki zeminin kayması”ndan ve “iyot” gibi açıkta kalıp, “saltanat”ının yok olmasından korktuğu için, “açılım”a da karşı çıkıyor, “referandum”un getireceği “özgürlük ortamı”na da!..
“Boykot” kararı alıyorlar ki;
“Hiç kimse sandığa gitmesin!”
Giderlerse, “başlarına geleceklere” razı olsunlar!
Gayet iyi biliyorlar ki;
Eğer “tehdit” ve “şantaj”larla ve hatta “cinayet”lerle “halkın gözünü korkutamazlar” ise, Kürt halkı sandığa gidecek ve “Evet” diyecek!..
Kürt halkının “Evet” diyeceğini çok çok iyi biliyorlar!.. Çünkü, “kendileri” de “Evet” diyorlar!.. Ama, ah şu “iradeleri ipotek altında” olmasa!.. “Beyinlerine vurulan prangalar” bir çözülse var ya, “Kürt halkı” ile birlikte kendileri de sandığa koşacak ve hep birlikte “Evet” diyecek!..
Ben inanıyorum ki;
Kürt halkı, öyle ya da böyle “boykot zinciri”ni kıracak ve sandığa gidip, “Evet” diyecektir!.. En azından Mustazaf-Der’e gönül veren Kürt halkı kıracaktır bu zinciri... Onları gören diğerleri de koşacaktır sandığa!..
Çünkü şu anda, bir “dip dalga” vardır!..
Bu “dip dalga”nın önünde durmak, “bent”leri yıkan “sel”in önünde durmak gibidir ki, sürüklenmekten ve boğulmaktan kimse kurtulamaz!..
“Kandil” de kurtulamaz, “İmralı” da!..
PKK ve BDP, yol yakınken kaldırsın şu “boykot kararı”nı da, kurtulsun “dip dalga”nın uğultusundan ve sarsıntısından!..
•
Bir “iftar akşamı”nda işte bunları düşündüm, işte bunları paylaştım etrafımdakilerle!.. En azından “sohbet” etme imkânı bulduk... “Bir cadde dolusu insan”la birlikte “iftar” ettik ya, en güzeli de o!..
Ramazan, gerçekten güzel...
Her taraftan “bereket” fışkırıyor!..
İnşallah sandıklardan da “Evet” fışkırır!..
==================
Kılıçdaroğlu’na tavsiyeler!
CHP Genel Başkanı Bay Kılıçdaroğlu eğer “dürüst”, eğer “samimi” ve eğer “sözünün eri” ise; ağzından çıkanların gereğini yapar... Yoksa; “söz ağızdan çıkar” lâfını, “söz, bir yerlerden de çıkar” şeklinde değiştirmek gerekir!..
Ne dedi Bay Kılıçdaroğlu?.. “Türbanı da biz çözeriz” dedi, değil mi?.. “Çöz” öyleyse!.. Malûm; CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi, otobüslerdeki “paso”larda “başörtülü fotoğraf yasağı” uyguluyor!.. Bay Kılıçdaroğlu, eğer “sözünün eri” ise, eğer “sözü dinlenir” ise, açsın telefonu CHP’li İzmir Belediyesi’ne, kaldırtsın şu yasağı... Değilse, zırt-pırt konuşmasın!..
Bay Kılıçdaroğlu Van’da, “33 köylüyü kurşuna dizen Org. Mustafa Muğlalı”nın adının verildiği “kışla”yı ziyaretinde, “Sayın Başbakan’dan rica ediyorum, bu adamın ismini kışladan kaldırın!” demiş.
Hay hay, emrin olur!.. Ama sen, Başbakan’dan önce “35 yıldır Muğla’yı yöneten CHP’li Belediye Başkanları’ndan rica etsene; “Orgeneral Mustafa Muğlalı İşhanı’nın ismini değiştirin” desene!.. Ama değiştirmezler... Çünkü o işhanına belediye “ortak”tır ve sürekli “rant” akmaktadır!..
Benden Kılıçdardoğlu’na tavsiye: Ağzından bir lâf çıkmadan önce; şöyle bir sağına-soluna, önüne-arkana bak!.. Arkanda “CHP pislikleri” olabilir!..