Kur'âna Saygı
İSMİNDEN de anlaşılacağı üzere doğru bir kitap olan Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadîs-i şerifte Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır:
"Âhir zamanda yaşları küçük, akılları kısa bir zümre ortaya çıkacaktır. Onlar Kur'ân okurlar, fakat okudukları Kur'ân boğazlarından aşağıya (kalplerine) inmez. Onlar, gergin yaydan fırlayıp ava isabet eden, o hızla avdan da çıkıp giden ok gibi dinden çıkarlar."
Maalesef İslâm dünyasında böyle zümreler olagelmiştir ve zamanımızda da vardır.
Onlar Kur'ân okurlar ama Kur'ân (ve sahih itikad) kalplerine inmemiştir.
İş kuru kuruya Kur'ân okumakla bitmez. Önemli olan, iman ve Kur'ânın dilden kalbe inmesidir. Kalpte iman ve tasdik yoksa lisanla ikrar faide vermez.
Kur'ân Kelamullahtır ve bizim üzerimizde hakları vardır.
Bir mü'min:
1. Kur'ânı imam ve düstur olarak kabul edecektir.
2. Kelamullah olduğu için, onu mahluk olarak kabul etmeyecektir, Kitab-ı kadim olduğuna inanacaktır.
3.Kur'âna karşı son derece saygılı olacaktır.
4. Kur'ân okunurken onu sessiz bir şekilde, ürpererek huşu ve hudu içinde can kulağı ile dinleyecektir. (Mânâsını anlamasa bile bereketlenir, şifa bulur.)
5. Kur'ân okunurken gürültü patırtı, bağırıp çağırma, şamata, kavga, çekişme, tepişme, itişme, kakışma, nümayiş yapmayacaktır.
6. Kur'ândaki emir, yasak ve öğütleri muteber ilmihal ve ahlâk kitaplarından öğrenip, Allahın yap dediklerini yapacak, yapma dediklerinden uzak duracaktır.
7. Rab olarak Allahü Teâlâdan, Nebi olarak Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemden, kitab olarak Kur'ândan, din olarak İslâm'dan razı olacaktır.
8. Yeterli ilmi ve icazeti yoksa Kur'ânı kendi re'y ve hevâsı ile câhilane bir şekilde yorumlamayacaktır.
9. Kur'ânı, Kitabullah ve düstur olarak kabul etmeyenleri dost ve velî edinmeyecektir.
10. Hiçbir kitabı Kur'ânın üzerinde tutmayacaktır.
11. Kur'ânın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek gibi beyinsizlik yapmayacaktır.
12. Allahın Kur'ânla inzal ettiği hükümlerden başkasıyla hükm etmeyecektir.
Kuru kuruya Kur'ân okuyup da, yukarıda sayılan 12 madde ve şartı yerine getirmeyenlere şaşılır.
Dünyanın en kötü, en şerir tâcir ve bezirgânları Kur'ân-ı Azimüşşanı ticaret için okuyanlardır.
En büyük eşkıya Kur'ânla sömürücülük yapan beyinsizlerdir.
Kur'ân kutsaldır, ona saygı gösteren, ona uyan kurtulur ve yücelir.
Kur'ân okunurken susalım, can kulağıyla dinleyelim, o yüce Kitap Rabbimizden bize gönderilmiş bir mektuptur. Kur'âna iman, Kur'ân sevgisi, Kur'âna hürmet, Kur'âna uymak, Kur'ânla olmak bizi ebedî mutluluğa götürür.
Ey Rabbimiz!.. Bizi Kur'âna saygılı kullardan eyle. Bizi Kur'âna karşı saygısızlık ve edepsizlik etmekten koru...
* (İkinci yazı)
TASAVVUFSUZ VE TARİKATSIZ OLMAZ
ŞERİATA yüzde yüz mutabık bir tasavvuf ve tarikat olmadan Türkiye düzelemez. Bu coğrafyaya İslâm tasavvufla gelmiştir, tasavvufsuz İslâmî kalkınma, gelişme, hürleşme düşünülemez.
Ahmed Yesevî, Hacı Bektaşı Velî, Mevlânâ Celalüddin Rûmî ve diğer pîran...
Nakşilik, Kadirilik, Mevlevilik, Bektaşilik...Diğer turuk-i aliyye...
Medreselerde okutulan ve öğretilen İslâm'a uygun tarikat ve tasavvuf.
İhyau Ulûmi'd-din'deki tasavvuf.
Risale-i Kuşeyrî'deki tasavvuf.
Kûtü'l-kulûb'taki tasavvuf.
Pîran efendilerimizin tasavvufu.
İtikadı sahih olanların tasavvufu.
Elli yıl boyunca beş vakit namazı cemaatle kılanların tasavvufu.
Şeriattan kıl kadar ayrılmayanların tasavvufu.
Erbilli Es'ad efendinin, Mehmed Zahid Kotku'nun, Adanalı Sami efendinin tasavvufu.
Şeyh/İmamŞâmil'in, Abdülkadir Cezairî'nin tasavvufu.
Sultan Abdülhamid'in şeyhi Muhammed Zâfir el-Medenî'nin tasavvufu.
Âmirîne bi'l-mâruf ve nâhine 'ani'l-münker olanların tasavvufu.
Bursalı İsmail Hakkı'nın, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın tasavvufu.
Abdülkadir Geylanî'nin, Ahmed er-Rufaî'nin, Hasan Şâzelî'nin, Şah Muhammed Bahaüddin Nakşibend'in, İmam Rabbanî'nin tasavvufu.
Âbidlerin, zâhidlerin, muhlislerin, âlimlerin, âriflerin, kâmillerin, zâkirlerin, müstağfirlerin tasavvufu.
Ölmeden önce ölenlerin tasavvufu.
Mücâhid fi sebilillah olanların tasavvufu.
Mürüvvet ve fütüvvet sahiplerinin tasavvufu.
Medaris-i islamiyeyi ve tasavvuf dergahlarını kapatarak İslâmî hayatın belini kırdılar. Bu iki müessese tekrar hayata geçirilmedikçe işler düzelmez.
Yüz bin yeni cami daha yapılsa yine düzelmez.
Beş bin İmam-Hatip mektebi açılsa düzelmez.
İslâmcılar seçimlerde yüzde yetmiş oranında oy alsa da düzelmez.
İşin başı ilimdir ve irfandır. İlmi medreseler verir. İrfan tasavvuf dergahlarındadır.
Reformcularla, yenilikçilerle, değişimcilerle, sahte müctehidlerle, aktivistlerle, İslâmcılarla, Fazlurrahmanın Tâtiliye mezhebiyle, mezhepsizlikle, telfik-i mezahible, şuculukla buculukla, BOP'çulukla işler düzelmez, aksine daha fazla bozulur.
İlle de medâris-i islâmiyye, ille de turuk-i sufiyye...