Raşit halife, raşit toplum
Revizyonist veya telifçi tarihçilerden ve düşünürlerden biri olan Moritanyalı Muhammed Mahtar eş-Şankiti, ‘Raşit halife, raşit toplum’ başlıklı yazısında 14 yüzyıllık geçmişi olan raşit hilafetin hâlâ hayalleri süslediğini ve Müslümanlara ilham kaynağı olduğunu ifade etmektedir. Lakin raşit halifenin bir boşluktan doğmadığını hatta sadece halifenin yetenekleriyle de sınırlı ve ilgili olmadığını söylemektedir. Belki de meselenin asıl bizi ilgilendiren yönü ve bam teli burasıdır. Evet, halifenin olgunluğunun, kemalinin ve yüce vasıflarının elbette bir payı ve karşılığı vardır. Buna şüphe yok. Lakin bu temsilci şahsın fazileti tek başına toplumun reşit olmasına yetmez. Raşit halifenin olumlu sıfatları bir toplumu başarılı bir şekilde yönetmesi için yeterli değildir. Temel şartı olmakla birlikte yeterlilik şartı değildir. Toplumdan da bu olumlu sıfatların karşılık bulması lazımdır. Bu karşılığı da ancak olgun bir topluluk verebilir veya sunabilir. Bundan dolayı da raşit halifeyi ortaya çıkaran zemin raşit toplumdur. Dolayısıyla raşit toplum karşılık vermeden raşit bir hilafetin tesisi mümkün değildir. Binaenaleyh raşit hilafet iki ayaklıdır: Raşit halife, raşit toplum.
Raşit halifenin faziletleri ile raşit toplumun otoritesi bir araya geldiğinde o toplumun dengesi ve kemali sağlanmış olur. Aksi takdirde, bu ayaklardan birisi zedelendiğinde toplum ve hilafet sarkık hale gelecektir. Adil olmayan eşin bir yanının veya yanlarının kıyamette Allah’ın huzuruna sarkık olarak gelmesi gibi. Dolayısıyla Şankiti’nin raşit hilafet bağlamında ortaya koymuş olduğu raşit toplum modeli çok önemlidir. Peygamberimizin yetiştirdiği ve terbiye ettiği raşit toplum raşit hilafeti ortaya çıkarmıştır. Aksi takdirde, bunun mümkün olabilmesi kabil değildir. Bundan dolayı Şankiti, raşit hilafetin ön şartının raşit toplum olduğunu ifade etmektedir. Aksi takdirde, faziletleri ne kadar büyük olursa olsun kamil bir halifenin nakıs bir toplumu hizaya getirmesi çok zordur. Nitekim, Ömer Bin Abdulaziz şartların kesişmesiyle geldiği iktidarı ancak Hazreti Ebubekir gibi 2 yıl sürdürebilmiş ve ardından mülkü adut dönemi devam etmiştir. Çöl içinde bir vaha gibi kalmıştır.
Zira, Hazreti Ebubekir’in başına geçtiği Medine toplumu ile Ömer Bin Abdulaziz’in başına geçtiği Şam toplumu mertebe itibarıyla birbirinden farklıdır.
•
Şankiti bu raşit toplumun bir özelliğinden bahseder. O da kamuoyu otoritesi veya toplum otoritesidir (sultanu’l müctema). Bu önemlidir ve halifeyi dengede tutan husus da veya çadırın direği de burasıdır. Hazreti Ömer’e ‘Saptığında seni kılıçlarımızla düzeltiriz’ anlayışı ve mukabelesidir. Bediüzzaman kendi kavramlarında temsilci şahıs ile temsilci kitleyi birbirinden ayırır ve temsilci kitleye veya kamuoyu otoritesine veya baskısına şahs-ı manevi demektedir. Şahs-ı manevi temsilci şahsın veya yöneticilerin istikamet üzerinde yürümelerinin biricik garantisidir. Onların denetimi olmadan ve yokluğunda bir yapıyı sağlıklı olarak yönetmek ve yürütmek adeta imkansızdır. Bundan dolayı kamuoyu otoritesi mühimdir. Lakin bu otoriteleri de yerinde kullanmak gerekir. Aksi takdirde, örgütlü kamuoyu istibdadı haline dönüşebilir. Raşit hilafet ve raşit toplumdan sonra İslam tarihinde toplum veya kamuoyu otoritesi izmihlale uğramıştır. Mülkü adutluk ve mülkü ceberutluk nedeniyle Asrı saadetten sonra bir daha İslam tarihinde kamuoyu otoritesi tesis edilememiştir. Bu da ümmet mefhumunun ataleti anlamına gelmektedir. Ümmet otoritesinin ataleti ise yanlış iktidarların devamını sağlamıştır. Bu sapma Emevilerle birlikte başlamıştır. Batı’da ise kamuoyu baskısı kurumsallaşmış ve yönetimleri dengeler hale gelmiştir.
•
Şankiti komuoyu otoritesiyle alakalı önemli örnekler verir. Bunlardan birisi Hazreti Ebubekir (R.A.) tensibi sırasında Haşimilerin Reisi Hazreti Ali ile Hazrec’in ve Ensar’ın lideri ve efendisi Saad İbin Übade’nin biattan kaçınmasıdır. Hazreti Ali boykotunu 6 ay sürdürmüştür. Hazreti Fatıma’nın sağlığında üzerindeki kamuoyu baskısını veya otoritesini fazla hissetmeyen Hazreti Ali Hazreti Fatıma’nın irtihalinden sonra (R. Anha) tekrar toplumun oybirliğine dönmüş ve Hazreti Ebubekir’e biat etmiştir. Lakin Hazrec’in efendisi Saad Bin Übade hayatı boyunca ne Hazreti Ebebekir ne de Hazreti Ömer’e biat etmiştir. Ensar kendisini emir seçmişti lakin Hazreti Ömer ve Hazreti Ebubekir’in itirazıyla bu emeline ulaşamamıştır. Bununla birlikte, bu olaydan sonra Saad Bin Übade köşesine çekilmiş ve Medine’den ayrılmış ve Şam’a yerleşmiştir. Hayatının kalan kısmını sessiz sedasız bir biçimde burada gönüllü sürgününde geçirmiş ve orada vefat etmiştir. Şankiti’nin dikkat çektiği hususlardan birisi şudur: Ne Hazreti Ali ne de Saad tavrını veya boykotunu isyana dönüştürmüştür. Buna mukabil, vicdanlara baskı anlamına gelebilecek bir biçimde ne Hazreti Ebubekir ne de Ömer onları biat için zorlamıştır. Kendi vicdani kanaatleriyle baş başa bırakmıştır. Bu dengede istibdat ile kaos önlenmiş oluyor. Bu denge bozulduğunda, istibdat kaosu beslerken kaos da istibdada yol açmaktadır. Netice itibarıyla, sahabe toplumu da olsa Saad Bin Übade gibi şahsiyetler beşerdirler ve Beni Sakife olayından sonra kırılması, küsmesi ve Şam’da uzleti ihtiyar etmesi de onu göstermektedir. Netice itibarıyla, kamuoyu otoritesi raşit hilafetin olmazsa olmaz şartıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.