Şûra ve demokrasi
Son dönemlerde İslami kavramlarla batılı kavramlar arasında eşleştirme yapılmaya başlandı. Halbuki, kavramların çıkış nedenleri, kaynağı ve gelişmesi aynı değildir ve aynı kökene dayanmamaktadır. Halbuki, kavramlar farklı paradigmaların ve ölçülerin ürünüdür. Bunlar arasında eşleştirme anlam buharlaşmasına yol açacak ve kavramları tek tipleştirecektir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim Yahudi kavramlarının alınmasına karşı çıkmış ‘raina’ kavramını kullanmaları yerine müminlerden ‘unzurna’ demelerini istemiştir. Bununla birlikte, başka toplumlardan bazı güzel adetler alınmıştır. Sözgelimi, ‘tokalaşma’ bir Yemen adeti iken Hazreti Peygamber ve çevresi tarafından benimsenmiştir. Kavramlar bir toplumun hayat kodlarıdır.
Günümüzde modernizm bağlamında eşleştirilen kavramlardan birisi demokrasi ve şûradır. Halbuki, her iki kavramın da çıkışı ve gelişme süreçleri farklıdır. Birbirinin yerine kaim olmaları söz konusu olamaz. Raşid Gannuşi gibi bazıları Kur’an-ı Kerim’de istabrak gibi yabancı kelimeler ve kavramlar kullanıldığını söyleyerek eşleştirme için mazeret arıyorlar. Kur’an-ı Kerim’in istimalatı yani yabancı kelimeler kullandığı doğru olmakla birlikte çıkarım yanlıştır. Lakin önemli olan kavramın Arapça olup olmaması değil ona yüklenen İslami manadır. İslam cahiliye döneminde kullanılan kelimelere İslami manalar ve kisveler yükleyerek onları kavramlaştırmıştır. Böylece salat, zekat gibi terimler kullanıldıkları alanın dışına çıkarılmıştır.
Kelimeler, vaz’ı üzerine (Arapların ilk kullandıkları dil yapısı üzerine) kalmamıştır. Dolayısıyla şûra ile demokrasi farklı kavramlardır ve onların eşleştirilmesi günümüzdeki acube tesettürlere benzer. Bazıları tesettürde hem Batı rüzgarlarını yakalamayı hem de aynı kalmayı ve örtünmeyi hedeflemektedirler. Halbuki bunun sonucu ikisini de tutturamamaktadırlar. Bu eşleştirme bizi ‘açık-kapalı’ vaziyetine götürür. Yani hem açık hem de kapalı olma durumuna. Aynen Hazreti Peygamberin haber verdiği gibi durum gibi (rubbe kasiyatin ariyat).
¥
Demokrasi ile şûranın eşleştirilmesi açıklık ile kapalılığın toplanması gibidir. İkisinin ruhu ayrıdır. Demokrasi kemiyetçi yani çoğulcu bir sistemdir. İslamiyet ise keyfiyete dayanır. Burada kemiyet de vardır lakin kemiyet asıl değil tamamlayıcı bir durumdur. İslamiyet’te çoğulculuk sınırlı tercih nedenlerinden birisidir. Şûranın ölçüsü de kemiyet değildir. Şûranın alanı yasama olmayıp idari ve teknik konulardır. Teknik konularda ise halka değil erbabına dayanılır. Yani nitelikli çoğunluk aranır. Lakin idari hususlarda halka başvurulabilir. O takdirde, halkın tercihi belirleyici olabilir. Dolayısıyla vahyin sahasında şûra yoktur. Yönetim sahasında ise şûra vardır ve Allah yöneticilere şûra üzerine olmalarını ve meşveret etmelerini emrediyor. Lakin burada da meşveretin sonuçları bağlayıcı mıdır değil midir, tartışma konusudur. Bazen yönetim azınlık tarafından dile getirilen görüşe meyledebilir. Çoğunluğun görüşü doğrunun ölçüsü değildir ve zaten ayet ‘danıştıktan sonra çoğunluğun görüşünü uy veya onu uygula’ demiyor. Aksine, Kur’an-ı Kerim’de çoğunluk görüşü genelde menfi surette arz ediliyor. Zira kalabalıkların çoğunluğu ehl-i tahkik değildir. Ehl-i tahkik olmayan çoğunluğun reyi de bazen isabetli olabilir bazen de isabetsiz.
¥
Bununla birlikte, son dönemlerde kemiyetçi ve çoğulcu anlayış Müslümanlar arasında yol bulmaktadır. Bu çerçevede Müslüman Kardeşler şûra sonuçlarının bağlayıcı olduğunu savunmaktadır. Veya genel eğilim böyledir. Halbuki, şüphesiz bunda Batı rüzgarlarının veya küresel mahalle baskısının etkisi vardır. Lakin nitelikli çoğulculuk, ki ulemanın icmaı gibi elbette ki bağlayıcıdır. Uzmanların görüşü de böyledir. Peygamberimiz çoğunluğun iradesine riayet ederek Uhud Savaşı için Medine dışına çıkmayı kabul ediyor. Buna mukabil, Hudeybiye’de tam tersine hareket ediyor. Orada kimseyi dinlemiyor. Uhud’da inkisar yaşanırken Hudeybiye yeni ufuklara kapı aralıyor. Muhammed Hüseyin Fadlallah İslami kavramların asaletinden bahseder. Eşleştirme ise kavramların esaretini getirir. Nitekim, Mısırlı felsefeci Tevfik Tavil, İngilizlerin çekilirken kavramlarını geride bırakarak 100 yıl daha Mısır’ı yönettiklerini söylemiştir. Fadlallah’ın da tanımladığı gibi demokrasi -yasama alanı dahil- çoğulculuk rejimidir (Muhammed Hüseyin Fadlallah: 100 sual ve cevab, S: 18-19). Halk iktidarıdır. Halkın reyi veya çoğunluğun rejimi bağlayıcıdır. Demokrasi şayi tarifatıyla, halk adına, halk için halk tarafından bir yönetim biçimidir. İslam’da halk dışlanmamakla birlikte belirleyiciliği mutlak değildir. İslami idare, ilahi alanla beşeri alanın eşleştirilmesiyle birlikte yürür. Burada elbette halkın iradesinin bir payı vardır. Bu da idarecilerini seçme ve onlarla meşverettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.