Politikacıların gizli bayramları
Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesinin doğrudan mağdurlarından biri. Darbe olduğunda Başbakanlık koltuğunda o oturuyordu.
Önce koltuğundan indirildi, sonra aylar boyu Hamzaköy'de gözlem altında tutuldu. Arkasından siyaset yasağına maruz kaldı. 1987'de, tıpkı pazar günü yapacağımıza benzeyen bir referandumla kıl payı siyasî haklarına yeniden kavuştu. 23 sene öncesinin o meşhur referandumu da "evet" ve "hayır" oyları üzerine bir çeşitleme olmuştu. Sonra? Demirel tekrar başbakan oldu, en nihayetinde cumhurbaşkanı. Türkiye'nin yaklaşık 40 yılında, bir politik aktör olarak birinci sırada o yer aldı. Halkın teveccühü, güveni ile.
Önceki gün Demirel'i tatil için geldiği Antalya Havaalanı'nda, CHP'li yöneticiler ve gazeteciler karşılıyor. Gazeteciler oyunun rengini soruyor. Demirel'in yaşadığı siyasî tecrübelerin sonucunun "evet" olması gerekmez mi? Onun üslubuyla soralım: "12 Eylül darbesi beni mi başbakanlıktan etti?" Demirel, güya herhangi bir tercih belirtmiyor; ama gazetecilere "hayır"lı bayramlar dilemesi yeterli oluyor. "Evet" deseydi şaşırırdınız değil mi?
MHP Genel Başkanı, "AK Parti'nin gizli gündemi"nden şikâyet ediyor. Referandum'da "hayır" oyunun direndiği en son savunma hatlarından biri işte bu "gizli gündem" meselesi. 26 maddelik anayasa paketinde görünmeyen bir gündem bu. Şayet sandıktan evet oyu çıkarsa bu "gizli gündem" hayata geçirilecek. Peki nedir bu "gizli gündem"? Galiba cevap şu: "O kadar gizli ki, söyleyemeyiz."
Bir saray darbesi ile CHP'de genel başkanlık koltuğuna oturan Kılıçdaroğlu'nun gizli bir gündeminin olmaması mümkün mü? Bahçeli dürüst bir politikacı. Onun gizli bir gündemi olamaz. Olsa da saklayamaz. Ancak, özellikle 3,5 yıllık üçlü koalisyon hükümeti döneminde yeteri kadar gizli gündeme şahit olmuştur. Belki gizli gündemlerden bu kadar kolay bahsetmesinin sebebi de odur. Referandum boykotunu sürdüren BDP'nin gündemi sadece PKK'nın gizli gündeminden ibaret. Demokratik inisiyatifi reddeden bu gündem, örgütsel çıkarların korunmasına dayanıyor.
Türkiye'de demokrasi yakın zamana kadar, halkın sadece figüran olarak yer aldığı bir oyun olarak sürdürüldü. İktidar olmak için, subaşlarını, geçeceğiniz köprüleri tutan devlerle uzlaşmanız, onlara tavizler vermeniz gerekiyordu. Verdiğiniz tavizlerden geriye, halka verecek bir şey kalmıyordu. Hükümetler hep ikili gündemlerle iş gördü. Asıl işler kapalı kapılar arkasında, güç sahipleri ile kotarıldı.
Özal bu çizginin dışına çıktı. Siyasî dehası ile başarılı oldu. Türkiye 2000-2001 finans krizi ile bu gizli gündemlerin inşa edildiği çarpık dünya, kendi kendini yedi bitirdi. 12 Eylül'de yapılacak referandum, bu gizli gündemlerin sandıktan çıkan hükümetlere dayatıldığı düzene esaslı bir kazık çakmış olacak. Demokrasi bütün mütemmim cüzlerinden önce bir şeffaflık rejimi. Her şey halkın önünde olup bitecek ki, halkın yönetimi mümkün olabilsin.
Referandum tartışmaları akla karayı ayırmamıza hizmet etti. "Hayır"ın partilerin taktik çıkarları dışında hiçbir mantığı yok. Ancak "gizli gündem"leri olanlar, birileriyle kapalı kapılar arkasında yaptıkları pazarlığın gereği olarak referandum paketine savaş açmış olabilirler. Hayırcıların kendi gerekçelerini bulmakta bu kadar müşkülat çekmelerinin sebebi, gizli gerekçelerini açıklayamamaları olmalı.
Yıllarca bu ülkede birileri zafer naraları atarak "gizli bayram"lar kutladılar. Bugün bayram. Bu bayram hepimizin bayramı. Camilerde kılacağımız bayram namazlarıyla başlayarak, herkese açık yerlerde bu bayramı kutlayacağız. Kapımız bayram harçlığı için gelen çocuklara açık olacak, onları da sevindireceğiz. Bizim gizlimiz saklımız yok. Bu ülke her gün bayram yerine dönsün istiyoruz.
Birileri gizli gizli bayram yapacak diye, bu milletin gerçek bayramını neden zehir edelim?