Hozatlı kız
Aşağıya alacağım yaşanmış acı olayı, MHP’nin bel kemiği Ahmet Er ağabey anlatıyor. Tabii eski MHP’den söz ediyorum. Yani Alpaslan Türkeş’in MHP’sinden. Şimdiki MHP ile eski MHP arasındaki fark, bu referandumda ortaya çıktığı için yeni MHP ile Ahmet Er’in bir ilgisi olamaz. Olsa, mevcut kadronun yanında yer alır.
Hozatlı kızın hikâyesi şöyle:
“27 Mayıs 1960 ihtilali içinde 2’şer kişilik grup halinde komite üyeleri Anadolu’yu geziyordu. Ben de Mehmet Özgüneş ile beraber seyahate çıkmıştım. Bizim gezi bölgemiz Güney Anadolu idi. Elazığ’daydık. Ben 1954 yılında Hozat Jandarma Alayı’nda görev yaptığım için Hozatlı dostlarımı görmek maksadıyla programda olmadığı halde Elazığ’dan Hozat’a gittim.
Bu yolculuğum esnasında bana Elazığ Jandarma Vilayet Komutanı refakat ediyordu. Hozat’tan dönüşümüzde yol kenarında koyun otlatan köy çocukları gördük. Bu çocuklardan biri aniden arabanın önüne çıktı. Koşarak ve ağlayarak bir tepeye doğru tırmanmaya başladı. Arabayı durdurdum ve arabadan indim. O ağlayan ve tepeye tırmanan kız çocuğuna seslendim.
- ‘Evladım ağlama, kaçma gel biz yabancı değiliz.’
Bu çocuk 12-13 yaşlarında bir çocuktu. Diğer çocukların yardımını rica ettim. Bu kızın yanına vardılar ve hep beraber bize doğru geldiler. Kendisine sordum:
- ‘Kızım niçin ağlıyorsun?’
Cevap vermiyordu, ağlamaya devam ediyordu. ‘Sen ağlamaya devam edersen, ben de buradan gitmem’ dedim. Yanımdakilere de işaret ettim. Hepimiz yolun kenarına oturduk. O çoban çocukları da bizim yanımıza gelip oturdular.
Kız çocuğu ağlamaya devam ediyordu. ‘Evladım sen eğer gülmezsen, ağlamaya devam edersen, ben akşama kadar buradan ayrılmam. Haydi gülün artık. Bizim Ankara’da çok işlerimiz var. Hadi evladım ağlama, gül’ dedim.
Bunun üzerine öteki çoban çocukları kızı dürttüler. ‘Bak bu amcanın Ankara’da işi varmış, hadi gülüver’ dediler. Kız onların ikazı üzerine tebessüm etti. Bu çoban kızına güldükten sonra sordum:
- ‘Niçin kaçtın ve niçin ağladın?’
Çocuk cevap verdi:
- ‘Devletin arabasının önünden geçtim. Beni öldürürsünüz diye korktum.’
Bir devlet kendi halkı üzerinde böyle korkunç bir intiba mı bırakmalıdır?”
Ahmet Er ağabeyden küçük bir hatıra daha:
“Perinçek ve arkadaşları Kenan Evren’i nasıl alkışladılar?
Tutukevinde iken yemekhanemiz müşterekti. Yemekhanede bir de televizyon vardı. Haberleri takip ediyorduk. Cumhurbaşkanı Evren bir yerde halka hitap ediyordu. Ve şunları söylüyordu:
‘Bir gün adamın biri acıkmış, yiyecek bir şey bulamamış. Gözü yüksek bir yerdeki ekmeğe ilişmiş, almaya çalışmış. Fakat boyu yetişmemiş. Ayağının altına koyacak bir şey de bulamamış. O sırada dolapta bir Kur’an-ı Kerim görmüş. Onu alarak ayağının altına koymuş ve üzerine çıkıp ekmeği almış.’
Kenan Evren’in sözleri sona erer ermez salonda bir alkış koptu. Doğu Perinçek ve arkadaşlarıydı ve Evren’i alkışlıyorlardı.
Türk aydınları (!) daima kendileri konuştu. Halkı dinleyici yaptı. Kendileri yazdı, halka okuttu. Halkın söylediklerine kulak vermedi. Halkın okuduğuna göz gezdirmedi. Anasının babasının inancıyla alay eden evlatlar, evlatlarının inancına karşı çıkan ana babalar ortalıkta dolaşmaktadırlar.” Referandumda kim kiminle, yoruma gerek var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.