Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Peygamberlikten evvel!”

“Peygamberlikten evvel!”

Ramazan bayramınız mübarek olsun.
¥
Bayram hissiyatı içindeyken nüfusunun kahir ekseriyetini mütedeyyinlerin oluşturduğu ismini vermek istemediğim bir ilimizde bir “sıva ustası” ile sohbet imkânı buldum.
Usta; “Namazlarını doğru dürüst kılamadığını, sadece ‘Cuma’larla işi idare etmeye çalıştığını, maişet derdinden öbür tarafı çoğu zaman unuttuğunu ve bu durumun kendisini üzdüğünü” belirttikten sonra...
Sözü; “Bizim tarafa” getirdi.
Söylediklerini üslubumca şöyle aktarabilirim:
“Hadi biz, okumamışız, cahiliz, dünya hayatına dalmışız, neyin ne olduğunu bilmiyoruz.
Ya sizin adamlara ne demeli!..”
“Bizim adamlar?..”
“Adam Maşallah beşin üzerine bir beş daha ekliyor. Ağzından Kur’an’ı, Hadis’i eksik etmiyor.
Namazda otururken ayaklarımın biçimi beğenmese hemen uyarıveriyor...”
¥
“Tamam, bunları ben de beğeniyorum ama... İş paraya gelince, aynı adam kıvırıveriyor!..”
“Anlat biraz!..”
“Bak şimdi;
‘Sizinkilerden biri’nin işini yaptım ve alacağım var di mi...
Günü geliyor, gidiyorsun.
O anda üstünde olmadığını, iki gün sonra
‘Allah kısmet ederse’ vereceğini söylüyor.
Ya da ‘Kısmet olursa’ vereceğini söylüyor.
‘Allah’tan bir mani, bir keder gelmezse’ diyor.
Bunlar güzel sözler de, bir adam bana paramı vereceğini söylemeden önce böyle ifadeler kullanırsa anlıyorum ki günü geldiğinde bir bahane uyduracak.
Ben, sözünü tutmadığını söyleyecek olursam da, ‘Sana kısmet olursa demiştim, Allah kısmet etmedi ne yapayım!’ diyecek.
Ben de bu laf üzerine verecek bir karşılık bulamayacağım!..
Bunu defalarca denedim;
yüzde seksen böyle çıktı...
Çarşamba gel, olmadı, Cumartesi gel, Pazartesi gel...
İşin yoksa, borcunu eda ‘nasip oluncaya kadar’ git gel!..
Adam borç ödemesini sürekli olarak geciktirirken, mobilyasını, arabasını habire değiştiriyor.
Lüksünden, keyfinden, tatilinden zerre kesinti yapmıyor.”
¥
Aynen değil de mealen bunları söyledi usta.
Demek oluyor ki bu zat; bizimkilerden “emin” değil.
“Kısmet olursa”
“Allah’tan bir mani keder gelmezse”
“Allah kısmet ederse” gibi “ulvî” ifadelerin bile...
“Üç kağıda” alet edildiğini düşünüyor.
Böyle bir düşüncenin oluşmasında “pay” sahibi olup olmadığımızı düşünmeye ne dersiniz!..
¥
Hz. Peygamber’in “Ey Kureyş! Şu dağların arkasında size karşı hazırlanan bir ordu var desem bana inanır mısınız?” sorusuna bütün Kureyş’in “Evet, çünkü senden hiç yalan söz işitmedik” diye karşılık verdiğini hepimiz biliriz...
Biliriz de...
Acaba ne kadar “güvenilir”iz!..
¥
Kendimizi kandırdığımız oluyor mu?..
“Kabahatlerimize” mazeret aradığımız?..
¥
Korkmayalım...
Önce kendimizle yüzleşmekten, “neyi, nasıl ve en önemlisi de NİÇİN yaptığımızı” sorgulamaktan...
¥
Evimiz, barkımız, paramız, daha birçok dünyevî imkânımız olabilir...
Bunlar gün geçtikçe artabilir.
Lâkin “ömrümüzün” ne yaparsak yapalım artmayacağının...
Her nefesin bizi ölüme bir adım daha yaklaştırdığının...
“zaman” hesabında hep “zarar” ettiğimizin farkında olmalıyız!..
Kuvveti putlaştırmayı ve daha çok, daha daha çok servet edinmeyi “ana hedef” belleten anafordan kurtulup...
Kendimizi bulmalıyız...
¥
Geç kalmadan!..
¥
Bakın mesele ne:
Hz. Peygamber (S.A.V) ashabdan Dihye bin Hâlife el-Kelbî’yi, bir mektupla Rum Kayseri Heraklius’a göndermişti.
Bir davet mektubu:
“Bismillahirrahmanirrahim.
Resûlullah Muhammed’den Rûm’un büyüğü Hiraklius’a!
Hidâyet yoluna tâbi olanlara selâm olsun!
Ey Rûm milletinin büyüğü; seni İslâm’a dâvet ediyorum.
“Müslüman ol ki, selâmette bulunasın.
Müslüman ol ki, Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu dâvetimi kabul etmezsen, yoksul çiftçilerin, bütün tebaânın günâhı senin boynunadır.”
¥
Mektuptan çok etkilenen Heraklius, davete nasıl bir karşılık vereceği konusunda her hangi bir kanaat kırıntısı dile getirmedi.
“Davet sahibinin” ne derece “güvenilir” bir insan olduğunu araştırmak istiyordu.
Heraklius, “Peygamber olduğunu öne süren zat hakkındaki bilgiyi” Ebû Süfyan’dan aldı.
Ebu Süfyan’ın aktardığı uzun “mülâkatın” beni en çok etkileyen bölümü şöyle:
“Peygamberlikten evvel, onu hiçbir yalan ile ittiham ettiniz mi?”
“Hayır!”
“Kendisinin hiç sözünde durmadığı, ahdini bozduğu vâki midir?”
“Hayır, vâki değildir!”
“Onunla hiç harp ettiniz mi?”
“Evet, ettik!”
¥
İşte meselemiz bu!..
Uyansak bir, geç kalmadan!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi