Müslüman yazarlara
Din görevlisi olduğum yıllar, hutbelerimde, vaizlerimde esip yağıyorum. Her hafta bir meseleyi ele alıyor, bir haftada dolmuşluğumu boşaltıyorum. Müezzinin evi boşaldı, Haseki Eğitim Merkezi’ne devam eden, ilmi güzel, hitabeti hoş bir arkadaşı yerleştirdim. Hutbeyi de vaizliği de ona bırakıp komşu camideki arkadaşlarımı dinlemeye başladım. Vazife yaparken cemaatimin ihtiyaçlarını hiç düşünmedim. Ben konuştum, onlar dinledi. Kendimi de buna şartlandırdım. Hiç iç muhasebeyi düşünmedim. Arkadaşlar dinlerken hepsi beni hedef alıyordu. “Sen kendini ne zannediyorsun?” dercesine bana hitap ediyordu.
Bu hadise benim kendime gelmeme sebeb oldu, hep konuşmam değil dinlemesini de bilmem gerektiğini anladım.
Bu tecrübemden yola çıkarak, hep yazan, etrafına ahkam kesen, anlı şanlı meslekdaşlarımı uyarayım dedim.
Her meslek erbabının mesleğini beceren arkadaşlarından kendisini üstün görmesi, kendisine güvenindendir. Bu güven bazen şaşırtır, çıktığı yolun esas malzemesi yerine kendi malzemesini döşemeye çalışır. Benim dediğim yol en doğrusu demeye başlar. Herkesin kendi yoluna gelmesinin davetiyesini çıkartır. Bütün İslâmi yazarların hedefi birdir. Hedefe gidiş yolunda farklı yorumları vardır. En korkulanı da inancı şahsına has kılarak diğer arkadaşlarını hor görmesidir. İslâmı yaşamada, yaşatmada yol göstericiliklerini unuturlar, kafa karışıklığı ile elde ettiği bilgileri esas yol olarak görürler. Müfessirliğe, muhaddisliğe, fakihliğe soyunurlar. Benim dediğim demeye başlarlar. Etrafındakileri suçlayarak, çağı anlamadıklarını, zamana ayak uyduramadıklarını söylerler.
Bugün Türkiyemizde bu yaşanmaktadır. Kavramlar karışmış, beyinler mihverinden çıkmıştır. Bir elinde Kur’an, diğer elinde sistem; ikisi arasında gidip gelmektedir. Kur’an hükümran olmadığı için sisteme yapışmış durumdalar. Kur’an ve sünneti kalbinde hissedip kalıplarını sisteme teslim etmişlerdir. Bu sistemde İslâmı nasıl yaşatırız yerine, sistemin içinde Kur’an’ı nasıl konuştururuz sevdasındalar. İslâmî ile beşeri sistemin uyuşmazlığını hiç akletmezler de bu sistemin içindeki benzer kavramlar üzerinde dururlar.
İnsanları idare eden sistemle de benzer yöntemler vardır. İslâm’da bulunan seçme ve seçilmeyi bugüne adapte ederek, “Bak demokrasi İslâm’da da var. Cumhuriyet İslâm’ın kendisi” demeye başlarlar. İsimlerdeki benzerlik olsa da hedeften düşürmezler. İslâm’ın hedefi, Kur’an ve Kur’an ahkamıdır. Beşeri sistemin hedefi ise, insanların kendi yaptığı kanunları idare etmektir.
Beşeri sistemin başındakinin Müslüman olması sistemi Müslüman yapmaz. Bugün o vardır, yarın bir başkası olabilir. Sistem yine tağuti sistem olarak kalır. Bizlerin de kalemlerimizle medhiyeler düzme ortada kalır. Bu hareketimiz, müslümanı sistemlere yaklaştırır, kafasındaki tevhid sistemi şüpheye düşer. “İslâmi mücadele ediyorum” derken müslümanları fesada sokar.
Demek istediğimiz o ki, İslâmi yazarlar, Kur’an ve sünnet çizgisinden sapmanın tevhidi inançları sulandırmanın yeri yoktur. Allah’ın hedeflediği tek sistem Kur’anî sistemdir. Onda da şahsi yazımlarımıza yer yoktur. Kur’an iyi okunsun, hayata bakışta tek hedef Kur’an olsun esası vardır. Kur’an’ın dışındaki bütün sistemler, fasıktır, kafirliktir. İnsanoğlunun hüküm verme, kanun yapma hakkı yoktur. Allah:
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf, 67) “Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir.” (eş-Şura 10), “Hep iyiyi bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?” (Maide 50) buyurur.
Hepimiz biliyoruz ki, beşeri sistemler tağuti sistemlerdir. Allah da tağuti sistemler için:
“Andolsun ki her ümmete Allah’a itaat edin, tağuttan kaçının diye peygamberler göndermişiz.” (Nahl, 36) buyurur.
Bu ayetin ışığında halimize bakmalıyız. Tağuttan meded ummak, onların içine girip onlarla beraber olmak bize yasaklanıyor. Nefislerimizin putlaştırdığı, menfaatlerimizin gözlerimizi kararttığı, acaba faydalanabilir miyiz diye diye arkasından koştuğumuz, onları kucakladıklarımız beşeri tağutlardır. Allah da onlardan kaçınmamızı emrediyor.
Arkadaşlarıma derim ki, yolumuz doğru yol Kur’an’dır. Ondan sapma bizim yolumuzu şaşırtır. Müslümanın inancını zayıflatır. İslâmi hedefe varılacaksa yine Kur’an’ın belirlediği yoldan varılır. Sapmalar, kıvırtmalar yolumuzu uzatır. Bizi de hak yoldan saptırır. İyi yapıyoruz derken kendimizi kaybederiz.
Bu, Müslüman yazarlara bir duyuru, bir hatırlatmadır.