Batı aile hayatı bize örnek olamaz
İnsanlığı ayakta tutan dayanışma ve yardımlaşmadır. İnsaniyet bunu gerektirir. Toplumu ayakta tutan, ailedir. Aileyi ayakta tutan, sadakat, dürüstlük, akrabalık bağları ve haklarına riâyettir.
Hayata bakışı, eğitim sistemi, yaşayışı; sapıtmış, yolunu şaşırmış felsefe üzerine binâ edilen Batı cemiyetinde temiz eller, temiz duygular, temiz düşünceler, temiz ferdler bulmak artık kolay olmuyor. Ferdler ya alkolik, ya uyuşturucu bağımlısı, aileler ya boşanmış, ya dağılmış. İntiharlar, cinsî sapmalar, Batı toplumunu kasıp kavuruyor. İlim adamları, sosyologlar, ahlâkçılar, kilise çırpınıyor; kurtuluş çareleri arıyor.
Müslüman olduktan sonra Abdülhakim Murad ismini alan Timothy J. Winter, içinde büyüdüğü ve yaşadığı Batıda aile hayatının, sadakatin darmadağın ve toplumun çıldırmak üzere olduğuna dikkat çekiyor.
“Milyonlarca parçalanmış ailenin durumu çok acınası bir durumdur. Kadınların besleyip büyütme, terbiye etme istidatlarının bastırılmaktan ziyade övüldüğü geleneksel tek gelirli ailelerin durumu ise, liberallerin tahmin ettiğinden çok daha ahlâkî görünüyor. Yeterince aşikâr olduğu halde, radikal bir nitelik taşıyan bu teşhisten sonra sorulması gereken soru şu:
“Acaba çare var mı? İslâm, bu sorunun cevabı olarak, Batı’da asla tasavvur dahi edilemeyecek bir çare sunar: Halveti, yani yabancı bir kadınla erkeğin, yanlarında başka kimse olmadan, tenhada buluşup görüşmelerinin günah olduğunu bildirir. Ahlâkî hastalıkların daima bir başlangıcı vardır. İslâm bu tip başlangıçların ortaya çıkabileceği sosyal bataklığı kurutmaya çalışır.”
“Modern Avrupa’nın sosyal yönden çözülüşünü istatistikî verilerle açıklayan Abdülhakim Murad, postmodernitenin pençesine düşen Batı’nın ‘çıldırmak üzere’ olduğunu ifade ederek şöyle demekte: ‘Bugün İngiliz çocuklarının yüzde 34’ü evlilik dışı doğuyor. Benzer oranda yetişkin ise boşanmanın üzücü sonuçlarını yaşıyor. Yirmi yıl içinde, ulus çapında çocukların ancak yarısından daha azı anne ve babanın beraber yaşadığı ailelerde büyütülecek.’
“Abdülhakim Murad, birbiri ardınca gelen sosyal felâketlere dair birkaç tartışmalı husus hakkında ise şunları söylüyor: ‘ABD’de mahkûmların yarısından çoğunun parçalanmış ailelerden geldikleri, erkek ve kadınların ileri yaşlarda dahi anne-babalarının boşanmasından derin psikolojik zarar gördükleri biliniyor. Kimse feragatte bulunmuyor. Kişisel özgürlük putuna boyun eğerek, hepimiz, haklarımız için yaygara koparıp görevlerimizi es geçiyoruz. Bu ders, asap bozucu, ama açıktır. Cinsel tacizler üzerine günümüzdeki şiddetli tartışmalardan anlıyoruz ki, bundan böyle özel arzuların tecavüz edemeyeceği bir kamusal alan yok gibidir. Erkek ve kadınların birbirine gelişigüzel karıştırıldığı, ayartma ve sadakatsizlik yönünde radikal bir şekilde artmış fırsatın bu derece herkese açık olduğu bir toplum, daha önce asla var olmamıştı. Bu, artık en ahlâk karşıtı gazetecilerin ya da sosyal stratejistlerin dahi görmek zorunda olduğu bir durumdur.”1
Batı, serbest hayatın anaforunda bocalamaktadır. Özenilecek veya taklit edilecek neyi var ki! Kendisi muhtaç bir dede, nerede kaldı gayriye himmet ede!
Dipnot: 1- Yeni Asya, 26 Ağustos 2010.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.