Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Müslümanlar ve Romanlar giremez!

Müslümanlar ve Romanlar giremez!

AB ile Fransa arasında calib-i dikkat bir atışma var. Romanların veya önceki galat-ı meşhur ile Kıptilerin hukuku üzerine bir atışma var. Eskiden Romanlar, ülkemizde Kıpti olarak anılırdı lakin bir 15 yıldır var ki eski kelime tedavülden kalktı ve yerine Roman kelimesi yerleşti. Belki bu topluluk için her iki kullanım da galat-ı meşhur olsa gerek. Sarkozy hükümeti iktidarını devam ettirebilmek için sağcı politikalardan medet umuyor. Bunun sonucu kah Müslümanlara sataşıyor ve hukuklarını gasp ediyor ve ketm ediyor, kah başka bir hamle ile birlikte Romanlara yükleniyor. Tazı gibi bir adam. Aşağılıyor, karalıyor. Eşi Bruni gibi ‘dişi şeytanlar’ ise kocasının hukuklarını heder ettiği Romanların hukukunu koruyacağı yerde İran’da Sakine’nin recmiyle meşgul oluyor. Bir an Sakine meselesinde haklı olduğunu varsaysak bile mesele burada bitmiyor. Sakine’nin kişisel durumu mu yoksa bir veya iki toplumun geneli mi daha önemli? AB’nin hesap sorması karşısında Fransa şirretliğe sığınıyor ve hesap sorma karşısında saldırgan bir tutum takınıyor. Savunma yapacağı yerde ‘en iyi savunma saldırıdır’ kuralından hareketle taarruza geçiyor ve AB’nin haklı çekincelerini bastırmaya çalışıyor. Yine Kıptilerin veya Romanların AB’si var. Sokakta bikiniyle dolaşanların ülkesinde çarşafla veya nikapla dolaşanların kimsesi ve hamisi yok? Onların haklarını ne AB soruyor ne de geldikleri ülkeler veya anavatanları. Daha doğrusu anavatanları bu haksız kampanyalara destek oluyorlar. Bu durumda ‘la havle’ çekmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. İslâm aleminin de AB gibi kendi reayası veya mensupları karşısında Fransa ile atışmasını ve ondan hesap sormasını beklerdik. Heyhat! ‘Ölen acı hissetmez’ misali ölmüşüz de arkamızdan ağlayanımız yok. Yani fiiliyatta Fransa: “Sokaklarımda Romanlar ile çarşaflılar dolaşamaz ve ülkemize bu vasıfta olanlar giremez” mesajı veriyor ve bu hususta caydırıcı tedbirlerini alıyor. Cezalar o kadar ağır ki, eşine “zorla” peçe giydiren bir Müslüman erkeğin neredeyse bir servet ödemesi gerekecek!
¥
Bunlar demokrasi değil azgınlık alameti. Sihir gibi her çözümü demokraside arayanlar ve medet umanlar vardıkları yerin serap olduğunu er geç fark edeceklerdir. Artık demokrasi aspirin gibi vasıfsız bir deva haline geldi. Terör mü azdı, demokrasi bombasıyla mukabele et! Maaşlar mı yetmiyor, biraz daha demokrasi! Esasında ‘şiddeti doğuran şiddet’ diye bir kavram vardır. Bolşevizmin gerisinde de bu tür ayrımlar vardı. Lenin’in hatıralarında şöyle bir anekdot vardır: İsviçre’de bir bara girmek ister ve gittiği barın kapısında şöyle bir levhayla karşılaşır: Ruslar ve köpekler giremez! Bu Lenin ve Lenin gibilerini biler. Bunun üzerine Ruslar 1945 ile 1990 arasında tam 45 yıl Berlin’e kadar Avrupa’ya hükmederler. Bir zamanlar Çinlilerin başına da aynı şeyler gelmişti. Hong Kong veya sahil boylarında barlara ve gece kulüplerine Çinlilerin girmesine müsaade edilmez ve kapılara şöyle uyarı levhaları asılırdı: Köpekler ve Çinliler giremez! Şimdi Sarkozy kararlarıyla birlikte manen Fransa’nın kapılarına şu levha asılmış olmuyor mu: Romanlar ve Müslümanlar giremez!
¥
Üzücü olan bizden görünenlerin teslimiyeti. Maalesef Ezher bu hususta yanlışlarına tüy dikiyor ve Fransa’yı cezalandıracağı yerde ödüllendiriyor. Muhammed Seyyid Tantavi, İçişleri Bakanı iken Sarkozy’yi ağırlamış ve başörtüsü yasağının Fransa’nın hükümranlık hakkı olduğunu söylemişti. Yasak önce okullara indi, sonra sokağa çıktı. Sabık Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi kafadarı Vakıflar Bakanı Zakzuki ile birlikte Ezher’e ve Vakıflar Bakanlığı çalışanlarına peçe yasağı getirmişti. Uygulamak nasip olmadı zira idari mahkeme bu yasağa sınırlama getirdi. Kendi ülkesinde uygulatamasa bile Tantavi ve Zakzuki’den sonra Beyazvari (dördüncü beyaz) çıkışlarıyla temayüz eden Ezher hocalarından Abdulmuti Beyumi de Fransa’ya destek çıktı. Ezher’de böyle hoca bozuntuları çok. Bundan dolayı Hamalı Şeyh Muhammed el Hamid, Ezher’e yaptığı ilk seferinden tahammül edemeyerek geri dönmüştü. Yüzü örten peçeli çarşaf uygulamasına karşı yazdığı bir kitap bulunan Ezherli El Beyumi, El Ezher Üniversitesi’ndeki birçok arkadaşı gibi, kendisinin de Fransız Parlamentosu’nun bu yasaklamasına destek verdiğini kaydetti. El Beyumi, “Fransa ve Avrupa’daki Müslümanlara bir mesaj göndermek istiyorum. Peçeli çarşafın İslâm’da yeri yok. Fransa’daki kız kardeşlerimizden bazılarının böyle örtündüğünü görmekten üzüntü duyuyorum. Bu, İslâm hakkında iyi bir izlenim vermiyor” diye görüş belirtiyor. Peki, varsayalım ki İslâmiyet peçeyi öngörseydi Fransa bunu kale alacak mıydı? Sözgelimi mücerret başörtüsüne Fransa’daki okullarda müsaade ediliyor mu? Bunlara şeyh değil Deccal çarpığı veya Sarkozy ortağı demek daha doğru olur. Her seviye ve kademe yasakta Fransa’nın imdadına yetişiyorlar. Bazı Mısırlılar gereğinden fazla kompleks yüklüdür ve bu kompleks de en çok Tantavi ve Beyumi gibilerde tezahür ediyor. Sarkozy ve Bruni uğruna her türlü fetvayı vermekten çekinmezler. Sarkozy başörtüsü hususunda Tarık Ramazan’la da geçmişte ekranlarda atışmış düşük birisi. Sarkozy’yi anlamak için üniversite yıllarında çekilmiş fotoğraflarına bakmak kafidir. Sarkozy ile Beyumi aynı dalga boyundan insanlar ve hadislerde ifadesini bulan ruvaybide/tarihin kaydettiği en seviyesiz liderler kuşağını temsil ekmektedirler.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi