Zamanında hata yapanlar, şimdi de başkalarını hata yapmakla suçluyor
Hata diyorum...
“Ben gerçekten hata yaptım” diyebilen kaç kişiyiz?..
Kimse “ayranım siyah” demez de, erdemlik başka bir sayfadır...
O sayfayı açmak herkese nasip olmayabilir.
Neden icap ettiğine gelince, yazmamak için çok direndim ama baktım ki olmuyor.
Şu geçenki yazı...
Şevket Kazan beyefendi her gittiği parti toplantılarında adımı vererek konuşunca bana da cevap hakkı doğdu. Susunca yanlış anlaşılıyor... Okuyucu “hadi cevap versene” diyor...
Vereyim bari...
Birisi, işte Vakit gazetesi eskiden şöyleydi de şimdi böyle oldu.
Diğeri, Vakit gazetesi yazarı yılların Milli Görüşçüsüne iftira atıyor.
Kimsenin çizgisinden saptığı yok, çizgi aynı çizgi, yol aynı yol.
İftira atan da müfteridir, haindir...
Kimileri Siyonistlerden para alan Numanıst olduğumuzu söylerken, kimileri de “aklın yeni mi başına geldi?” diye sordu. Kimileri de vebal verdi, kimileri de aynı ekipten ağlayıp sızladı...
Konu başörtüsü meselesiydi... Önceki yazımda nasıl yazmışsam aynen öyledir.
Kaldı ki bu olayları dört yıl önce yazdığım “İmam Başbakan” adlı kitabımda anlattım.
Aklım başıma yeni gelmedi...
Hatalara işaret ediyorum, bir iç muhasebenin gerekliliğine parmak basıyorum...
Okuyucu merak ettiği için özetleyeyim:
Hakim adayları yazılı komisyonun başkanı bendim, sözlü mülakat komisyonuna Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü Hüseyin Turgut ile birlikte girebilelim diye Bakan Kazan’dan izin almak suretiyle yönetmeliğin ilgili maddesini değiştirdim, tam da resmi gazetede ilân edileceği esnada geceyarısı sayın Kazan, Başbakanlık Neşriyat Genel Müdürü’ne telefon ederek yayını durdurdu...
Böylece o kurula ikimiz de giremedik...
Girmeyin ne olacak? Demeyin...
Yazılıda yüksek puan aldığı halde istihbarat tarafından “Milli Görüşçü, Akıncı, Nurcu, İmam Hatipli” şeklinde fişlenenlerin birçoğunu elediler. Bir hafta elemekle gitti...
Listeyi komisyon başkanının elinden almasaydım, gerisi de elenecekti.
İşte o yüzden, mülakata girmemiz gerekiyordu ama olmadı.
Özel Kalem Müdürü Halis memuru göndererek “bakan bileşik listeyi istiyor” deyince, biz de gönderdik. Liste bize döndüğünde ne görelim, başörtülü bir kızımız mülakatta, diğer üç kızın almış oldukları puanlar daksille silinerek daha düşük puan yazılmak suretiyle, kazandıkları halde elendiler...
Yerlerine iki milletvekilinin yakınları (erkek) alındı.
Verdiği notu değiştirmeyen tek kişi Teftiş Kurulu Başkanı Yılmaz Poyraz’dı. Diğerleri değiştirdiler. Poyraz’ı asıl davranışı nedeniyle odasına kadar giderek tebrik ettim, bana söylediği:
“Ben hakimim, verdiğim karardan dönmem, bakan isterse beni görevden alsın...”
Bu da bir başka hataydı.
Seçme 50 hakim adayın kura çekmeden Danıştay’a “tetkik hakimi” olarak alınmasını o zaman ki Danıştay Başkanı, Bakan Kazan’dan isteyince o da kabul etti.
Olayı duyduğumda şoke oldum, nasıl olur? Herkes kura çekip yurdun değişik illerine giderken, bu elli kişi kura çekmeden Danıştay’a hakim olarak yerleşecek!
Neredeyse Danıştay hakimlerinin yarısı bir sayı...
Türkçe’si seçme kadrolaşma... Olayı önce kurul başkanvekili ile görüştüm, sonra da bakana koştum. İşte Sayın Kazan, Hakim Abdülkadir’in yanında beni öyle bir azarladı ki, neredeyse feleğimi şaşırdım: “Biz burada siyaset yapıyoruz kardeşim, sen kim oluyorsun?..”
Neticede o elli hakim, kura çekmeden Danıştay’a gidip oturdu...
Kadrolaşmayı elimizle yapmış olduk; iyi mi?..
Hadi Sayın Kazan, bunu da tekzip etsin...
Bir de anlatıyor: “Başörtülü avukatların örtüleri ile duruşmalara katılmaları için Faruk Bal ile bir olarak tamim çıkarttım.”
Doğrudur, ama devamını söylemiyor...
İşte o tamimi Barolar Birliği kaptığı gibi doğru Danıştay’a... Hani kendi elimizle seçme hakimleri yerleştirdiğimiz Danıştay’a... Arkasından zehir zemberek bir karar. O karar yüzünden o gün bugün başörtülü avukatlar örtüleri ile duruşmalara giremiyor...
Oysa, karardan önce hakimlerin bir kısmı başörtülülere pek de ses çıkarmıyordu.
Çıkaranları da, yasal bir dayanakları olmadığı hususunda ikaz ediyorduk...
Başörtülüleri koruduk da öyle koruduk!
Arkası var ama devam etmek istemiyorum...
Maksadım, birilerini kötülemek veya karalamak değil. Herkes ne yaptığını bilsin... Sen yanlış yapınca oluyor da, Numan kardeşin yanlış yapınca iftar sofraları basılıyor, tabaklar kırılıyor, oruçlular hırpalanıyor. Zoruma giden burası...
NOT: Bir önceki yazıda 4616 sayılı yasa yazacak yerde, 1416 yazıldı, düzeltirim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.