Halkımız Salak mıdır?
Ülkemizde 78 çeşitli etnisiteye mensup bir halk yaşıyor. Bunlar Türkiyelidir. Bu çeşitlilik Osmanlı imparatorluğunun bir cihan devleti oluşundandır. Ülkemizde alt-çeşitlilikler vardır. Olumlu tarafından bakarsak bu bir güçtür, zenginliktir.
Dünyanın en zeki, akıllı, istidatlı çocukları Türkiye'dedir. Lakin bozuk bir düzen, bozuk bir eğitim sistemi, bozuk bir toplum yapısı bu zeki ve kabiliyetli çocukları kısa zamanda sersem hale getirmektedir. Dünyanın en zeki ve istidatlı çocuklarını bizim mekteplerimize veriniz, iki sene sonra zekaları dumura uğrar.
Bugünkü resmî ideoloji, bu resmî ideolojiye hizmet eden müflis (iflas etmiş) eğitim sistemi Türkiye'nin sırtındaki en büyük yük, geleceği önündeki en büyük engeldir. Bizim gibi bir doğu ve Asya ülkesi olan Japonya, çok olumsuz coğrafî şartlara rağmen dünyanın en ileri, en zengin, en medenî, en kültürlü, en başarılı ülkesi olabilmesini aşağıda sayacağım şartlara borçludur:
(1)Orada millî kültür ve kimliğe ters düşen zorba ve olumsuz bir resmî ideoloji yoktur.
(2) Japon eğitimi belki de dünyanın en güçlü ve etkili eğitim sistemidir.
(3) Japon yazısını öğrenmenin son derece güç ve zor olması, Japon çocuklarına azim, başarı, çalışkanlık, güçlükleri yenme yeteneklerini kazandırmaktadır.
(4) Japon halkının, fertler (bireyler) olarak çok zeki ve kavrayışlı olduğu söylenemese de, orada Japon kimliğinden, Japon kültüründen, Japon maarif eğitiminden, Japon ruhundan ileri gelen bir kollektif zeka ve akıl üstünlüğü vardır.
(5) İkinci dünya savaşından sonra 1945'te Japonya kayıtsız ve şartsız teslim oldu ama acımasız Amerikan işgal kuvvetleri Japon mikadosunu tahtından indiremedi. Çünkü Japon halkı başlarına büyük bir itaat ve sadakatle bağlıydı.
(6) Savaş bittikten 28 sene geçtikten sonra Filipinler'in küçük bir adasında ormanlarda tek başına vahşi bir hayat süren bir Japon askeri bulundu. Evet, tam 28 sene boyunca teslim olmamış, o muson ikliminde korkunç mahrumiyetlere göğüs gererek yaşamıştı. Yakalandığı zaman sordular: Niçin teslim olmadın?.. Şu cevabı verdi:Bana ulaşan son emir savaşa devamdı... İşte Japonyayı Japonya yapan bu azim, bu ruhtur.
Türkiye yüzölçümü iklim, toprak, madenler, ormanlar bakımından Japonya'dan çok üstündür ama Japonya kadar ilerlememiştir, başarılı olmamıştır.
Türkiye halkına cahil, geri zekalı, mankafa diyenler aynaya baksınlar. Halkın bir kısmını bozanlar onlardır.
Türkiyeyi bu hale getirenler, İslam dinini ilerlemenin, medeniyetin, zekanın önünde bir engelmiş gibi gören dinsiz, densiz, donsuz beyinsiz kişilerdir.
Onlar sadece halkın bir kısmını değil, fazilet rejimi olan cumhuriyeti de bozdular.
Dünya tarihinde kendi halkına insan pisliği yediren terakkiperverler hangi ülkede görülmüştür?
Nüfusunun yetersizliğine rağmen, Türkiye kendi kimliğine, kendi kültürüne, tarihî devamlılık çizgisine dönerse, tarihî ârıza ve resmî ideoloji ayakbağlarından kurtulursa, Japonya gibi güçlü ve millî bir eğitime sahip olursa, şifahî kültürden yazılı kültüre geçerse, birkaç yüz kelimelik sokak ve çarşı-pazar Türkçesinden zengin Türkçeye yönelirse, bütün temel müesseselerine ahlâkı ve ehliyeti hâkim kılabilirse, bedevî kültürden medenî kültüre geçiş yapabilirse, (İslam ve Türk dünyası ile sıkı bağlar kurmak şartıyla) dünyanın birinci gücü olabilir, bütün insanlığa örnek ve model olacak âdil, sağlıklı, dengeli, insan ve dünya boyutlarında faziletli bir rejim kurabilir.
İnsanlar ve halklar genel olarak doğuştan geri zekalı ve salak olmaz. Onları akıllı hale getiren veya salaklaştıran düzenlerdir, ideolojilerdir, sistemlerdir, rejimlerdir, gayr-i millî, gayr-i medenî bozuk eğitim sistemleridir.
Aslına dönebilirseTürkiye 21'inci asrın Endülüs'ü olacaktır.
(İkinci yazı)
Osmanlıya Büyük Hakaret
PİR Sultan Abdal Vakfı başkanı, Başbakana vermiş veriştirmiş, ez-cümle şu cümleleri sarf etmiş:
"Ebu-Suud'a, Yavuz'a hayranlığını açıklayan Başbakan'a, objektif tarih dersleri almasını öneriyoruz: Orada Ebu-Suud'un, Yavuz'un ve benzerlerinin iktidarları uğruna analarına, babalarına, kardeşlerine, hattâ çocuklarına dahi kıyabilen amansız KANİÇİCİLER oldukları apaçık görülmektedir. Bu yüzden tarih onları işte bu cümlelerle "KANLIKATİLLER" olarak anmaktadır. Unutulmasın; adaletsizlik, kan ve gözyaşı üzerine kurulan iktidarlar yıkılmaya mahkûmdurlar."
Not: Dört kelimeyi büyük harflerle yazdım...)
Pir Sultan Vakfı başkanı Ebussud ismini Ebu-Suud şeklinde yazmış...Bu muhterem din alimi Yavuz'un şeyhülislamı değil, Kanunî Sultan Süleyman'ın Şeyhülislamı idi.
Pir Sultan Abdal Vakfı başkanı, Osmanlıya ağır şekilde saldırıp hakaret ederken, Şah İsmail hakkındaki şu gerçekleri biliyor mu acaba?
Şah İsmail o kadar kanlı bir hükümdardı ki, düşmanlarından birini eline geçirmiş, kafasını kestirmiş, kafatasından gümüş kulplu bir maşrapa yaptırmış, onunla şarap içmiştir.
Şah İsmail annesini öldürtmüştür.
Şah İsmail, Diyarbakır'ı zapt edince esir düşen Sünnî kumandanlardan birinin çocuğunu kebap yaptırıp zavallı babasına zorla yedirmiştir.
Şah İsmail, Bağdad'ı aldığında İmamÂzam Ebû Hanife hazretlerinin kabrini helâ yaptırtmıştır.
Şah İsmail'in kan içiciliği, zulmü, Müslümanlara yaptığı eziyetler, ettiği hakaret, kötülük ve işkenceler saymakla bitmez.
Sayın Pir Sultan Vakfı Başkanına objektif tarih dersleri almasını tavsiye ederiz.
Onun bu tür beyanlarıyla Sünnî-Alevî kardeşliği kurulmaz, tam aksine düşmanlık, kin, fitne fesat yangınları başlar.