Sivil itaatsizlik
BDP'nin "okulları boykot" çağrısı bir sivil itaatsizlik eylemi. "Sivil itaatsizlik" ilk defa Amerikalı liberal anarşist şair Henry David Thoreau'nun, 19. yüzyıla ait makalesinde formüle ediliyor.
Thoreau, "Sivil itaatsizlik görevi üzerine" başlığını taşıyan bu kısa makalede teorisini anlatıyor. "Sivil itaatsizlik" haksız kararlara veya kanunlara uymama şeklinde, şiddet içermeyen bir eylem biçimi. Otoriteye pasif bir şekilde direniş. Thoreau'nun hayatında bu eylem biçiminin uygulaması da var. Her yetişkin vatandaştan alınan "kelle vergisi"ni haksız bulup ödemeyi reddettiği için bir gece hapis yatıyor. Vergiyi kendisi yerine ödeyip hapisten kurtulmasını sağlamaya çalışan yakınlarının önerisini reddederken, bu haksızlığı hapis yatarak göstermek istediğini vurguluyor.
Liberalizm, "en iyi yönetim, en az yönetendir" düsturuna dayanır. Liberal anarşizm ise bu düsturu ileri taşır: "En iyi yönetim, hiç yönetmeyendir." Liberal anarşizmin sivil itaatsizlik teorisi, otoriteye barışçı yöntemlerle başkaldırı çağrısıdır. Kanunlar vatandaşlara bazı şeyleri yapmasını emreder. Vergi vermek, askere gitmek, eğitime devam etmek gibi. Uymayanlara para ve hapis cezası verir. İtaatsizlik, bu kanunların haksızlığını göstermek için bir pasif direniş durumudur. Kanuna itaat etmezsiniz. Devlet müeyyideyi uygular. Müeyyide uygulandığı zaman, yani uymayanlar hapse atıldığı zaman kanunların haksızlığı kamuoyuna gösterilmiş olur.
Sivil itaatsizlik asıl Gandi'nin siyasal felsefesinin özeti olmuştur. Hindistan, İngiliz sömürge yönetiminden bu eylemlerle bağımsızlığını kazanmıştır. İngiliz yönetiminin haksız kanunları "itaatsizlik" yöntemi ile teşhir edilmiştir. Şiddet kullanmadan, şiddet araçlarına başvurmadan yönetime karşı direnç geliştirilmiştir. İngiliz tuz tekelini kırmak için Gandi, tuzun sağlığa zararlı olduğunu ve Hintlilerin tuz kullanmamalarını söylemiş ve sonuçta tekel kırılmıştır. El tezgâhında kendi kıyafetini kendisinin örmesi, İngiliz tekstil hakimiyetini parçalamak için işe yaramıştır. Oturma eylemi basit bir itaatsizlik eylemidir.
Sivil itaatsizlik eylemleri, etkili ve sonuç alıcı eylemlerdir. Devlet otoritesi rızaya dayanır. Geniş kitleler aynı anda bir kural veya kanuna itaat etmezse, devletin meşruiyeti sarsılır. Şiddete başvurmayan bir protesto biçimi, meşru şiddet kullanma ayrıcalığı ile hükmünü yürüten devleti açığa düşürür. Çünkü devlet bu kitlesel itaatsizliği ancak elindeki tek aracı yani şiddeti kullanarak önlemeye çalışır. Haksız bir kanunu uygulamak için barışçı vatandaşlara şiddet uygulamak devletin meşruiyetini daha da tartışılır hale getirir. Gandi'nin tecrübeleri, sivil itaatsizliği etkisiz kılacak tek çarenin, söz konusu kanunu veya yasağı kaldırmak olduğunu gösteriyor. Etkileyici bir örnek: İngiliz yönetimi bazı kitapları yasaklıyor. Gandi bu kitapları köy köy dolaşıp satmaya başlıyor. İngiliz yönetimi ise cezalandırmak yerine, yasağı kaldırıyor.
Devlet otoritesine karşı başkaldırının iki yöntemi var: Silah ve barışçı yöntemler. Marksist geleneğe çok fazla yaslanan Kürt siyasal hareketi yoğun biçimde şiddet yöntemlerini kullandı. Ara ara kullanılan barışçıl yöntemler ve bu çerçevede girişilen sivil itaatsizlik eylemleri hep geçici oldu. Yıllar önce ana dilde isim almak için girişilen dilekçe eylemi, böyle bir sivil itaatsizlik eylemiydi.
Kürtçe, devletle Kürtler arasındaki neredeyse tek yakıcı konuyu oluşturuyor. Abartılı ulus-devlet projeleri Kürtçeyi yok etmeye odaklandı. Kürtçe bu amaçla kanun çıkartılarak yasaklandı. Kürtçe öğrenilmesi ve kullanılması üzerinden girişilen her sivil itaatsizlik eyleminin, bu yüzden insanî olarak meşrû ve haklı bir yönü bulunuyor.
Açmaz şurada: Sivil itaatsizlik eylemleri ile terör yan yana, birlikte hak arama yöntemi olarak kullanılamaz. BDP'nin boykot çağrılarının aynı zamanda PKK terörünün alternatifi olduğuna dikkat etmemiz lâzım. Terörün önünüze koyduğu, cami avlularındaki şehit cenazeleri. Sivil itaatsizlik eylemleri ise sadece tartışma vesilesi olabilir.
Güçlü bir terör dalgası kapıda bekliyor. "Kürtçe eğitim hakkı"nı tartışmanın sakıncası nedir? Bu ülkede, bu bayrağın altında Kürtçe eğitim alabilen biri mi, yoksa bu hakkı almak için ayağa kalkmış biri mi bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne katkı sağlar?