Türkiye’de Kaç Millet Var?
Çocukluğumda Cumhuriyet bayramlarında sokaklara büyük bez afişler asarlardı: "İmtiyazsız, sınıfsız tek bir milletiz..." Resmî ideolojinin öteki sloganları gibi bu da, gerçekten uzak saçma sapan bir propaganda balonundan başka bir şey değildi.
Türkiye'de öteden beri (İslamî mânasıyla) bir millet değil, birçok millet olagelmiştir. Osmanlı devleti bir "Milletler Birliği" idi. İslam milleti vardı. Rum Ortodoks milleti, Ermeni milleti, Latin Katolik milleti, Yahudi milleti, öteki milletler.
Bütün Müslümanlar tek bir milletti. Türk, Arap, Arnavut, Boşnak, Laz, Çerkez, Tatar, Gürcü...
Avrupaî manada menfî milliyetçiliğin Türkiye'de iki babası vardır: Biri Ziya Gökalp, diğeri Tekin Alp nâm-ı diğer Moiz Kohen efendi.
Şu anda ülkemizde iki millet olduğu iddia ediliyor. Hayır, Osmanlı devrinde olduğu gibi birçok millet vardır.
Eskiden bütün bu milletleri birleştiren, bir arada barış ve mutabakat içinde yaşatan güç ve bağ İslam'dı. Müslümanlar inanarak, gayr-i Müslimler inanmayarak, fakat İslam'ın otoritesini ve paxını kabul ederek birlikte yaşıyordu.
Milliyetçilik bu ülkede en fazla Rum ve Ermeni milletine (dinî cemaat olarak) zarar vermiştir. Osmanlı'nın millet sistemi yaşamış, devam ettirilmiş olsaydı bugün bu ülkede belki de beş milyon Rum, beş milyon Ermeni bulunacaktı.
Osmanlı Rumlarına en büyük zararı Elen milliyetçiliği vermiştir. Ermenilere de Ermeni milliyetçiliği ve komitacılığı.
Bir topluluk (cemaat) için en önemli husus varlığını, kimliğini, kültürünü koruyarak ayakta kalmak, devam etmektir. Osmanlı, bünyesindeki bütün milletlere bunu sağlıyordu.
Acaba, şu malum ve mahut Moiz Kohen, niçin asıl adını gizleyip, sahte Tekin Alp adıyla Türk milliyetçiliği kitapları yazmış ve bunlardan birine "Kahr olsun Şeriat!" bölümünü koymuştur?
Açık konuşayım: Türkler için en zararlı ideoloji Moiz Kohen Tekin Alp milliyetçiliği ve Türkçülüğüdür.
Bendeniz Müslümanım ama İslamcı değilim.Türküm ama Türkçü değilim. Müslüman bir Türk olarak Moiz Kohen'in peşinden gitmeyi en büyük ayıp, rezillik, beyinsizlik, ahmaklık ve zül olarak kabul ederim.
BirMüslümanın kavim ve kabilesini sevmesi, onlara hizmet ve yardım etmesi, onların iyiliği için çalışması gerekir. Nitekim bireyler öncelikle anne babasına, kardeşlerine, akrabalarına, aşiretine yardım etmekle mükelleftir. Kur'ân ve Sünnet mü'minleri analarına babalarına, akraba ve hısımlarına yardım etmeye çağırıyor.
Müslüman atalarını, ecdadını, soyunu sopunu, millî tarihini, kimliğini, kültürünü inkar eden soysuzdur, mecazî manada piçliği kabul etmiş biridir.
Küfür üzerine müesses (kurulu) olumsuz ve yıkıcı bir kavmiyetçilik icat eden Moiz Kohen'in takipçileri bu ülkede en büyük darbeyi yazılı ve edebî Türkçeye vurmuşlardır. Kültür ve eğitim dili Türkçe olan bu ülkede Türkçe elden giderse Müslümanlık da elden gider. Müslümanlar insan olmak hasebiyle zaman, mekân ve lisan içinde yaşayan yaratıklardır.
Türkçe konuşan Türkiye Müslümanlarını o hale getirdiler ki, 1928'den önce vefat etmiş atalarının mezar taşlarını bile okuyamıyorlar. Cahilliğin böylesi nerede görülmüştür?
İslam prensiplerini çiğnememek, sınırları aşmamak, öteki Müslümanları da kardeş bilmek, mü'minlerin üstünlüğünün takvaya dayandığını kabul etmek şartıyla ben de kavmime, kabileme, aşiretime hizmet etmeyi bir borç bilirim.
Osmanlı devletinde din ve devlet birlikte, uyum içinde idi. Yakın tarihimizde, Türkiye'ye büyük zararı dokunan bir ideoloji din ile devleti karşı karşıya getirmiş, birbirine düşman etmiştir.
Moiz Kohen milliyetçiliği Müslüman Türkler ile Müslüman Kürtleri birbirinden koparmıştır.
Osmanlının milletler sistemi yıkılmıştır.
Yerli ve yabancı derin şer güçleri Türkiye halkını düşman sektörlere, kesimlere ayırmıştır. Türkler Kürtler...Sünnîler Alevîler... Sağcılar solcular... Dinciler lâikler ve daha neler neler...
Türkiye'nin bugünkü tablosunda Sahte Mesih Sabatay Sevi'nin, Sahte Türkçü Moiz Kohen Tekin Alp'in, Selanikli eğitimci şu mâlum ve mâhut Şemsi (Şimon Zvi) Efendinin ve benzerlerinin imzaları vardır.
Ülkemizdeki milletler arasında nasıl bir toplumsal barış ve uzlaşı sağlanacaktır?
Bu barış ve uzlaşının çimentosu ne olacaktır?
İslam düzeni desem bazıları çok kızar mı?
* (İkinci yazı)
Çok Tedirginmişler!..
Referandumdan sonra laikçiler çok endişelenmeye başlamış, kara kara düşünüyorlarmış.
Ne kadar endişelenseler yeridir. Müslüman halk çoğunluğunun ensesinde uzun yıllar boyunca boza pişirdiler, laikliği bir din gibi algılayan ve anlayan militan ve fanatik laikçilerin yapmadıkları baskı, haksızlık, zulüm kalmadı.
Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini ayaklar altına aldılar.
Başlarını örten dindar üniversiteli kızların eğitim haklarını çiğnediler.
Dindarların fabrika ve holding kurmalarına, büyük ticaret ve sanayi işlerine atılmalarına bile "YeşilSermaye!.." yaygaralarıyla karşı çıktılar.
Küçük çocuklara din ve Kur'an dersleri verilmesini engellediler, veren hocalara hapis cezaları öngördüler.
İslam'ı ve Müslümanları devlet için en büyük tehdit ve tehlike olarak gördüler ve gösterdiler.
Camilerde okunan hutbelere bile burunlarını soktular.
Tesettürlü kadın vatandaşları bazı hastanelerden ve resmî kurumlardan hakaretler savurarak kovdular, başını aç da öyle gel dediler.
Yapmadıkları zulüm kalmadı.
Şimdi çok tedirgin ve rahatsızlarmış. Olacaklar tabiî...Men dakka dukka... Etme bulma dünyası.
Tedirginliği bıraksınlar da ülkede sosyal barış ve mutabakat havasının hakim olması için çalışsınlar. Müslüman çoğunluğun temel haklarını kabul etsinler. Müslümanlarla toplumsal bir mukavele imzalasınlar.
Bizim dinimiz bize, onların ideolojik dini onlara. Bize karışmasınlar, azınlık olduklarını kabul etsinler, eski haksızlıklarını kabul etsinler, direnmesinler, azınlık hakları için garanti istesinler.
Çoğunluğun haklarını kabul etmezlerse elbette bu ülkede huzur, rahat, adalet, barış, uzlaşma olmaz.