Referandum derin izler bırakacak...
12 Eylül günü yapılan referandum, sadece 26 maddelik anayasa değişikliği paketinin halktan icazet alma olayı değil. Daha geniş, daha derin ve daha kalıcı izleri olacak...
‘HAYIR’cıların tarafında yer alıp maçı kaybeden bazıları, bu durumun fena halde farkında. Onun için de telaş içinde ve kimileri tıynetlerine uygun biçimde küstahça, referandumda evet oyu kullanan vatandaşlara karşı çirkin, saygısız ve seviyesiz ifadeler kullanıyor. Bunların arasında ilerleyen yaşına ve parlak titrlerine rağmen, mesela “delalet” ile “dalalet” arasındaki farkın dahi farkında olamayacak kadar zavallılar var. Ama onlar için bu durum önemli değil. Zira onlar Jakoben, yani tepeden inmeci olup, sürekli olarak “halkın cahilliği” ile kafa yorduklarından, kendi cehaletlerini bir türlü idrak edemiyorlar. Yani böyle tiplerin donanımlı olması da gerekmiyor zaten...
Neyse onları kendi hacaletiyle baş başa bırakalım ve sadede gelelim.
Referandum sonuçlarının geniş ve kalıcı etkileri olacak dedik. Bunun ilk işaretleri ekonomide görülmeye başlandı. Siyaset dünyasından da işaret fişeği niteliğinde ilk belirtiler baş gösterdi. CHP’de bir taraftan hizipler parti içi mücadele için tertiplenirken, diğer taraftan Yönetim, kendi hesaplarına yaşanan mağlubiyetin değerlendirmesini yapıyor. Bu arada geleceğe dönük çıkış yolu için gerekli politika değişiklikleri uç veriyor. Esnek ifadeler kullanmamızın sebebi, bu konuda henüz resmi ve net bir açıklamanın yapılmamış olmasıdır.
Ancak bu arada söylemlerdeki değişim gözlerden kaçmıyor. Son olarak Kemal Kılıçdar-oğlu’nun “LAİKLİK TEHLİKEDEDİR DİYEMEM...” beyanı, temel bir ezberin bozulmak istendiğini ortaya koyuyor. On yıllardır “laiklik” klişesi ve Kemalizm sloganı ile işi götürmeye çalışanlar denizin bittiğini gördüler nihayet. Bu noktada işleri kolay değil. Partiyi iktidara taşıyacak bir programın her şeyden önce ülke gerçeklerine uygun olması lazım. Bunun için öncelikle çağdışı kalmış zihniyetin değişmesi icap eder. Bakalım ne kadarını başaracaklar!..
MHP cephesinde de durum hayli sıkıntılı. Bu sıkıntı Devlet Bahçeli’nin yüz ifadesi, ses tonu ve kullandığı sözcüklere birebir yansıyor. Medyanın bir kısmını dışlayarak yaptığı basın açıklamsında, bu durum bir kere daha bariz olarak görüldü... Bahçeli’nin aksi yöndeki keskin söylemlerine rağmen, giderek iğneli fıçıya dönüşen liderlik koltuğunda oturmanın zorluğunu hissettiği iyice belli oluyor. Diğer yandan parti tabanında yaşanan ciddi kaymanın ikinci bir baraj altı olma sonucu ile bitme tehlikesi de hızla yaklaşmakta. MHP açısından da uzak olmayan bir gelecekte değişim söz konusu.
Bir de işin medya boyutu var ki, hayli derin olacağa benzer. Kimi patronların mülkiyet çaplarında ciddi daralmaların vukua gelmesi kuvvetle muhtemel... Bu arada “postal civelekleri” parantezinde toplanabilecek kimi kalemler de statü kayıplarına uğrayacak gibi. Bazıları konjonktür değişikliğinden ötürü köşelerini kaybederken, yanlış hesaplarının faturasını başkalarına, özellikle iktidar partisine ve tabii Tayip Erdoğan’a çıkarmaya yelteniyor... Ama nafile. Daha önce “tamamen duygusal” nedenlerle yaptıkları tercihlerde yanılanlar, kendilerini bekleyen sonucun, hesap hatalarından dolayı olduğunu kabullenmekte zorlanıyor. Hayal kırıklıklarını hamasi muhalif söylemlerle kamufle etmeye çalışıyorlar. Lakin samimiyetsizlikleri sırıtıyor!