Kovul Bekir kovul... Dolar’la dolsun bavul!
Ya ben, “saf bir köylü çocuğu”yum ya da etrafım “uyanık sahil çocukları”yla çevrilmiş... Ben, bir “haber” geldiğinde ciddi ciddi ilgilenir ve hemen doğruluğuna inanırım... Çok safım ya; hiç kimsenin “yalan” konuşmayacağını zanneder ve söylenen her şeyin “gerçek” olduğunu düşünürüm... Ama, maalesef, benim de “değişmem” gerekiyor... Artık “saflık”tan kurtulup; bazılarının “oynadığını”, yani “rol yaptığını” görmem/bilmem gerekiyor... Aksi halde; “gazozuna ilaç konulmuş kızlar”ın aldatılması gibi, benim de “haberine yalan katılmış gazeteci” olarak uyumam/uyutulmam ve dolayısıyla “aldatılmam” işten bile değil!.. Dedim ya; hiç kimse “kendisi” değil; herkes “oynuyor”, herkes “rol” yapıyor... Ben de zannediyorum ki, “gerçek hayat”ta yaşıyoruz... Sadece ben aldatılsam yine iyi, ama bu “oyuncu”lar, bütün bir toplumu aldatıyor, insanların “saflığına tecavüz” ediyor!.. Korkarım korkarım da; bu toplum, bu “yalan”ları, bu “dolap”ları, bu “madrabazlık”ları, bu “rol”leri göre göre; bir gün gelecek, “gerçek”lere de inanmayacak!.. Bırakın toplumu, ben inanmayacağım!..
PONPON OĞLANLAR-ASKER CİVELEKLERİ
Şu hâle bakın; benim gibi, “35 yıldır Bekir Coşkun’u tanıyan” ve onun ne “fırlama bir gazeteci” olduğunu bilen biri bile; neredeyse onun “Habertürk’ten kovulduğuna” inanacaktı!..
Hatta, inanmıştım bile!..
Ne yalan söyleyeyim;
Bu ülkenin insanlarına “Göbeğini kaşıyan adamlar” diye hakaret etmesine, AK Parti’ye ise “iğneleyici” ve hatta “çuvaldız batırıcı” eleştiriler yapmasına rağmen, Bekir’in “kovulmuş” olmasına, en azından bir meslektaşı olarak üzülmüştüm!..
Onun hakkındaki “haber” ve “yorum”lar, üzüntümü daha da artırmıştı!..
Çünkü, onun için şöyle ağıt yakıyorlardı:
“Bekir, ne vardı da AK Parti’yi iğneleyici yazılar yazdın!.. Sen de, ‘ponpon oğlanlar’ gibi AK Parti ve Erdoğan’ı övücü yazılar yazsaydın da Başbakan’ın gözüne girseydin ya!.. Asker civeleği olacağına, ‘ponpon oğlanlar’dan olsaydın; bırak kovulmayı, baştacı edilirdin!”
Efendim, bu “ponpon oğlan” benzetmesi, Erdoğan’ın görmek istemediği “ponpon kızlar”dan mülhem, “AK Parti lehinde yazılar yazan”lar için Leman dergisi tarafından karikatürize edilmiş!..
Bazıları da balıklama atlamış bu “sıfatlama”ya!..
Emre Aköz de cevap vermiş onlara:
“Asker civelekleri karikatür çizerse!”
İşte tam bu kavga devam ederken, Bekir Coşkun kovulunca, ona sahip çıkanlar, başladı aynı sıfatı kullanmaya;
“Sen de ponpon oğlanlardan olsaydın!”
İşin ilginç tarafı, bu kavgaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, taa Almanya’dan katılıp, sahip çıktı Bekir Coşkun’a... Öğrendik ki, Bay Kılıçdaroğlu; “bertaraf(!) edilen” gazeteci Bekir Coşkun’a Almanya’dan telefon edip, “üzüntülerini ve geçmiş olsun dileklerini” iletmiş!..
BEKİR, EMİN’İ DENİZDE BIRAKIP GİTMİŞTİ
Yalnız, benim anlayamadığım bir taraf var: Bekir Coşkun, Habertürk’ten gerçekten “kovuldu” mu, yoksa gideceği yeni gazete için “reklâm”ını mı yapıyor?..
Bunu merak ediyorum, çünkü;
Şamil Tayyar’ın da hatırlattığı gibi; “Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten kovulduğu” günlerde Bekir Coşkun, 16 Ağustos 2007 tarihinde bir yazı yazmış ve demişti ki;
“Biz bir kayıktaydık... Kürek arkadaşımı dalgalar aldı.. Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı... Söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkûmu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...”
Demek oluyor ki;
Bekir, “kayık arkadaşı”nı kurtarmak yerine, onu “dalgalarla boğuşur” bırakıp, sıvışmış oradan!..
Arkadaşı denizde boğulup, “Kovulduk ey halkım” diye bağırırken, Bekir, Hürriyet’te 2 yıl daha kalıp, “cebini doldurmaya” devam etmiş!.. “Göbeğini kaşıyan adam” diye diye “cebini kaşıyan adam” olup çıkmış!..
Eee, böyledir bu işler;
Kimi; Tarkan’ın son klibinde yaptığı gibi “kıçını kaşıyan adam” olup köşeyi döner, kimi de “göbeğini kaşıyan adam” diye yaza yaza köşeyi döner!..
Sonra bakar ki;
Aydın Doğan’ın “vergi borcu” yüzünden başı derttedir, muhtemelen “maaş sorunu” yaşayacaktır, atlar “kayığına”, Habertürk’e doğru “kürek” çeker!..
Haa, giderken de, “en geçer akçe” olan “iktidar baskısı yüzünden ayrıldığı” mavalını okumayı unutmaz!..
Uzun lâfın kısası;
Kimilerine göre “500 milyar lira”, kimilerine göre ise “300 bin Amerikan Doları”na “transfer” olur Habertürk’e!..
Ehh, “maaş” da, “hayli dolgun”dur!..
“Ayda 25 milyar Lira!”
5 YILIN KARŞILIĞI 1.5 TRİLYON!
O günlerde, Emin Çölaşan’la Şamil Tayyar’ın katıldığı bir televizyon programına telefonla bağlanan Bekir, der ki;
“Gelecek 5 yılımı satarak Habertürk’e gittim!”
Eee, hani “iktidar baskısı” vardı?.. Hani o yüzden ayrılmıştın Hürriyet’ten!..
Hani, Tayyip Erdoğan kovdurmuştu seni?..
Demek ki, “kovulma” hikâyesi palavraymış!..
Peki, “gelecek 5 yılını satan” Bekir, karşılığında ne almış bundan?..
“Ayda 25 milyar”dan;
Eder ‘1.5 Trilyon!”
Ehh, fena para değil!..
Bizi sormayın!..
Biz bu parayı, rüyamızda göremeyiz!..
Hani, Şamil bunları hatırlatmasaydı, Bekir’in ciddi ciddi “kovulduğuna” ben de inanacaktım!.. Ama, kazın ayağı hiç de öyle değilmiş!..
Adam yine “oynuyor”,
Yine “rol” yapıyor!..
Taktik, hep aynı:
“İktidar baskısıyla kovuldum!”
Yapma be Bekir!.. Bu “palavra”lara Emin Çölaşan bile inanmaz!..
Sorarlar adama;
“Kovulan bir adamın Ayvalık’ın Cunda Adası’nda ne işi var?.. Sahilde mangal yakan insanlar ‘göbeğini kaşıyan adam’ oluyorsa, Cunda’daki yazlığında keyif süren sen ‘cebini kaşıyan adam’ olmuyor musun?..”
Ayvalık Cunda’da yazlık!..
Ankara’da kışlık ev!..
Allah daha çok versin!..
Bu arada, “reklâm”ını da iyi yaptın!..
Bundan sonra gideceğin gazeteden, “transfer ücreti” olarak “1 trilyon”, maaş olarak da “50 milyar” alırsan, hiç şaşmam!..
Helâl olsun sana!..
Sen ki; “çöpten haber çıkaran adam” olarak başladığın bu meslekte “kovulmaktan (!) rant çıkaran adam” olmayı keşfettin ya, helâl olsun sana!..
Hep kovul!.. Hep kovul!..
‘Dolar’la dolsun bavul!..
CHP’NİN “BERTARAF” ETTİĞİ GAZETECİ!
Bir çift söz de, Bay Kılıçdaroğlu’na...
Taa Almanya’dan Bekir Coşkun’u telefonla arayıp, “üzüntülerini ve geçmiş olsun dileklerini” iletmiş ya, bunu da Tayyip Bey’in “Bitaraf olan, bertaraf olur” sözüne dayandırıp, Bekir’in de “bertaraf edildiğini” ima etmiş ya; buna ne denir, bilir misiniz?..
“Kendi gözündeki merteği görmeyip, başkasının gözündeki çöpü görmek” denir!..
Bilirsiniz, bir de “koyun-keçi hikâyesi” vardır... “Kıçı hep açıkta” olan keçi; bir hendekten atlarken “kuyruğu kalkan koyun”u görünce; “Aa kıçı göründü, kıçı göründü” diye, sevincinden havalara zıplamış ya, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı da bu!..
Tamam, “bertaraf edilen”(!) gazeteciye sahip çıkıyorsan da, “CHP’nin bertaraf ettiği gazeteci”ye niye telefon edip de “Geçmiş olsun” demiyorsun?
Efendim, olay şu:
Kemal Bey Almanya’dayken CHP’ye ait Halk TV’de, haftada bir gün program yapan CHP kontenjanından seçilmiş eski RTÜK üyesi ve Hürriyet çalışanı Şaban Sevinç’in programına, geçtiğimiz Salı günü, yani Kılıçdaroğlu’nun Bekir’e telefon ettiği gün son verilmiş!..
Televizyondan sorumlu CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Sevinç’i bizzat arayarak, kararı tebliğ etmiş!. Deniz Baykal’a yakınlığı ile bilinen Şaban Sevinç’in ART’deki programında, Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamayışına ilişkin yorum yaparken, “Bunda genel merkezin, İstanbul il örgütünün hatası var” demesi, sonunu hazırlamış!..
Mengü’nün Sevinç’e “Baskıları daha fazla göğüsleyemedim, kusura bakmayın, programınızı yayından kaldırıyoruz” demesi, Bay Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle bir “bertaraf edilme” değil midir?..
Bir telefon da Şaban Sevinç’e açıp; “Geçmiş olsun!.. Üzüldüm!..” demesi gerekmez miydi?..
Ama, dedik ya;
“Keçinin kıçı hep açıkta”dır, hiç mesele olmaz!.. Koyunun kıçı bir defa açılsa, seyreyle gümbürtüyü!..
AVUCUNU KAŞI BEKİR, AVUCUNU!
Bunlar, böyledir işte!..
Kendi gözlerindeki “mertek”leri görmezler, başkasının gözündeki “çöp”e takarlar kafayı!..
Çok merak ediyorum;
“Cunda Adası’ndaki yazlığı”nda keyif süren Bekir, acaba şu an “neresini” kaşıyor?..
Herhalde, “nazar değmesin” diye kıçını kaşıyordur!.. Yakışır da!..
Ne yani; Tarkan kıçını kaşıyınca “seksi” oluyor da, Bekir kaşıyınca olmuyor mu?..
Kaşı Bekir kaşı!..
“Avucunu” da kaşı!.. Özellikle “sol avucunu!”
Bakarsın “milyarlık teklif” alırsın!..
Haa, bu arada;
“Aheste çek kürekleri” de;
Benim gibi saftorikler uyanmasın!..
==============
Vazgeçin şu “sahtekârlık”tan!
Yapmayın Allah aşkına... İçinde “cami” de bulunan Kasımiye Medresesi’nde “defile” yapmaya!.. İçinde “muhafazakâr insanlar”ın yaşadığı Tophane’de, sokağa masalar atıp “içki” içmeye!.. Antalya’nın Lara semtinde “Atatürkçü Laik Demokratik insanların yaşadığı site” inşa etmeye tevessül eden sizler, kalkıp da, “eksen kayması”ndan, ya da “mahalle baskısı”ndan söz edemezsiniz!..
“Dayatma”yı yapan siz, “baskı”dan dem vuran siz!.. “Kutuplaşma”ya öncülük eden siz, “bölünme”den ve “gerilim”den şikâyet eden siz!.. İçtiği içkiden “gözleri kayan” siz, “eksen kayması”ndan dem vuran siz!.. “Sitelerinizi ayıran” siz, “ayrışma”dan bahseden, yine siz!..
Dürüst olun Allah aşkına!..
Hem “dolma”ları çift çift götürüyorsunuz, hem de bize saldırıyorsunuz, “Niye çift çift götürüyorsunuz” diye!..
Ulan, “yalı”larda yaşayan siz, “villa”larda oturan siz, “sahil”lerde keyif süren siz!.. Ne “halt” edecekseniz, gidin oralarda yapın!.. Ne işiniz var bizim “medrese”lerimizde, ne işiniz var bizim “cami”lerimiz ve “mahalle”lerimizde!..
Her haltı yapan siz, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışan yine siz!..
Ya “şirretlik”ten vazgeçin, ya “sahtekârlık”tan!..