İki parti?
MHP yöneticileri iki partili sistemden bahsedilmesini “düğmeye basıldı” diye yorumluyorlar; bunu MHP’ye karşı birilerinin komplosu olarak algılıyorlar.
Bu “birileri” sözünü ben yazılarımda kullanmam, belki birkaç istisnası olmuştur.
“Birileri” dediğiniz zaman bilinmeyen bir şeye atıfta bulunuyoruz. Bilinmeyene dayalı analizler ne ölçüde aydınlatıcı olabilir?
MHP’ye komplo kuranlar belki vardır, o konuda benim bilgim yok. Sadece şu “iki partili” kavramı üzerinde durmak istiyorum.
Öteden beri savunduğum “yöneten demokrasi” kavramı, ülkede çeşitli partilerin yanında iki büyük ana partinin bulunmasını gerektirir. Çünkü siyasi yelpaze küçük partilerden oluşan çok sayıda parçalara bölünür de ülke koalisyonlarla, hele de çok parçalı koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalırsa, işte onun adı “yönetemeyen demokrasi” olur.
Hiçbir ciddi soruna el atamaz. Ortakların uzlaşacağı ‘orta yol’ çok defa hareketsizlik olarak sonuçlanır.
Türkiye 1990’lı yılları böyle kaybetmişti.
Seçim sistemi?
Arşive baktım, “İki Kanatlı Demokrasi” başlıklı ilk yazımın tarihi 30 Nisan 1996... “Yöneten Demokrasi”yi işlediğim ilk yazımı da 5 Mayıs 1996’da kaleme almışım; Milliyet gazetesinde tabii...
İktidar konusunda birbirinin alternatifi olan iki büyük ve ana parti bulunması kaydıyla, parlamentoda başka partilerin de olması hem tabiidir hem sağlıklıdır.
Özellikle parlamenter sistem içine çekilmesi, toplumsal uzlaşma için gerekli olan partilerin parlamentoya girebilmelerini sağlamak lazımdır.
Bunu sağlamak için yüzde 10 barajının aşağı çekilmesi yerine, Almanya’da bir örneğini gördüğümüz gibi, çift sistemli seçim düzenine geçilebilir. Parlamentonun bir bölümü yüzde 10 baraj sistemiyle, bir bölümü yüzde 5 gibi bir sistemle seçilebilir.
Türkiye herhalde “temsilde adalet”i düşünürken, mutlaka “yönetimde istikrar” ya da “yöneten demokrasi” gereğini hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıdır.
Soldan CHP’yi, sağdan AKP’yi ufalanmaya sevk edecek sistemler Türkiye’yi 1990’ların siyasi anarşisine götürür.
Ben onun için CHP’nin gerçek sosyal demokrat bir partiye dönüşerek geniş kitlelere açılmasını da savunuyorum.
İki ilkeye vurgu
MHP için doğrusu, ülkeyi “yönetilemez” hale getirecek seçim sistemlerini savunmak yerine, parti olarak büyümenin yollarını aramak değil midir?
Bir partinin ‘büyümesi’ daima, farklı sosyal, kültürel ve siyasi eğilimlere sahip kitleleri çekebilir hale gelmesi demektir. Bu da doktriner katılığın yerine daha geniş tanımlara dayalı siyasetler geliştirmekle olur.
Sayın Mehmet Şandır, benim 12 Eylül’den önceki MHP içinde de bu görüşü savunduğumun en yakın şahididir.
İki genel ilkeyi bütün siyasi akımlar açısından vurgulamak isterim:
- Partilerin görüşlerinin yumuşak ve farklılıklara açık olması, gerektiğinde kurulacak koalisyonların çalışmalarını da kolaylaştırır.
- Toplumsal yapısı hızla değişen, bu sebeple sorunları da değişen Türkiye’de partilerin doktriner katılıktan sakınmaları, toplumla iletişim kurabilmeleri için de zaruridir.
Ben partiler değil, bu ilkeler açısından bakıyorum siyasete yıllardan beri...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.