Bir beyaz güvercin misafir oldu
Beyazdı, bembeyazdı.
Bir sabah gökyüzünde birbiriyle selamlaşan, birbiriyle yarışan, yarışırken ve selamlaşırken hep aynı yöne sevk olunan beyaz bulutları seyretmek için balkona çıkmıştım. Başımı yukarı kaldırdığımda gözlerimin önünden uçan bir başka beyaz geçti.
Bulutları bırakıp onu izlemeye başladım. Bana bulutlardan daha yakındı, çevre apartmanların üzerinde epeyce uçtu, nereye konacağına karar veremeyen bir hali vardı. Sonra yüksekçe bir apartmanın yüksekçe bir bacasına kondu. Çevresini epeyce ve dikkatlice süzdükten sonra fazla durmadı ve yine küçük ve tatlı sortilerle gösterisine devam etti.
Bu arada beyaz bulutlar çoktan hedeflerine doğru şen şakrak akıp gitmişlerdi. Güneş tüm sıcaklığı ve aydınlığıyla merhaba demişti şehrin üzerine. “Bir güzeli kaybedince yerine başka bir güzel gelir, yeter ki insanoğlu hep güzelden yana olsun ve güzeli, iyiliği arasın.” Böyle söylesem de, gözlerim gözden kaybolan beyaz güvercini arıyordu.
“Arayan bulur, yeter ki ne aradığını ve nerede aradığını bilsin.” Meğer etrafta aslında o kadar çok güvercin varmış ki, “Bakmasını bilenler görürmüş, aramasını bilenler bulurmuş.” Her gün sokakta onlarca güvercine rastladığımı ama yanlarından geçip gittiğimi beyaz güvercinle ilgilenince anladım.
Siyahıyla, alacasıyla, kumralıyla, beyazıyla güvercinlerin çokluğunu ve varlığını görünce, hangi beyaz güvercinin gökte gösteri yaptığını bilemedim. Tüm beyaz güvercinleri o zannederek, içlerinden herhangi birini bizim balkonda hayal ettim.
Yalnız bu hayalim taa çocukluk yıllarımdan başlar. Köydeki evimizin kocaman bir avlusu, kocaman da bir damı vardı, her çeşit kuş hem avluya hem de dama konarlardı ama bir teki bile bizde kalmadan akşam olunca kaybolurlardı. Ben de isterdim ki, “Hiç olmazsa birisi misafir olsa, akşam bizde kalsa”, fakat kalmazlardı. Her canlı sakin bir yuva ararmış çünkü.
Rahmetli dedem güvercinleri ve bütün canlıları çok sevmem için mi yoksa gerçekten böyle biri mi vardı bilmiyorum, fakat şu hikâyeyi anlatırdı. Güya bizim köyde görme özürlü bir adam varmış. Bu adam tüm kuşları çok severmiş. Evinden camiye gelirken, omzunda güvercinlerle gelirmiş, güvercinler ondan hiç kaçmazmış. Bu hikâyeden çok etkilenmiş ve ben de kendimi omzumda hep bir güvercinle hayal etmiştim.
Ve hayalim gerçekleşti
O sabah, beyaz bulutları seyrederken, gördüğüm o beyaz güvercin mi yoksa başka bir beyaz güvercin miydi bilmiyorum ama birkaç gün sonra bizim balkondaydı. Ev ahalisi şaşkın vaziyette “Balkonda güvercin var” diye birbirine haber verdi. İnanamadım, gözlerimi kapatıp balkona kadar yürüdüm ve “Aç dediğinizde açayım” diyerek tembihte bulundum. Bir açtım ki, hangisi beyazdı bilmem fakat bir beyaz güvercin karşımdaydı.
“Gitmesin, kalsın” diye herkes dua ediyordu. Bir köşeye sıkışmış ürkek ürkek sağa sola bakıyordu. Zarar vermeyeceğimizi göstermek için defalarca yanından geçip, kendisini rahatsız edecek hiçbir hareket yapmadık. Bize inanmasını ve güvenmesini sağladık.
Güvenini kazandıktan sonra avuçlarıma alıp sevdim, kendisiyle konuştum, anlayıp anlamadığını bilemem ama ikinci gün omzuma koydum; bir süre durdu ve hemen de imzasını attı yukarıdan aşağıya. Önceki gün de nereye gidersem arkamdan gelmeye başladı. Bilgisayarın üzerine kadar çıkıp oturdu. Onu rahatsız etmemek için yazıyı bıraktım.
Aramızda çok iyi bir iletişim kurulmuştu ve iyi anlaşıyorduk, lakin her şeyin geçici olduğuna dair mesajı verircesine misafirliği kısa sürdü. Bir ikindi üzeri kendisi için hazırladığımız sofrada yemini yiyip, suyunu içtikten sonra tekrar gökyüzüne dalıp gitti.
Bu dünyadan meçhule giden canlı olmazmış, kim bilir kimi sevindirecek. Evet, birkaç günlüğüne de olsa en az kırk yıllık hayalim ve duam gerçekleşmişti. O da bana yetti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.