Gitmek mi zor, kalmak mı... Numan Bey yol ayrımında!
Hiç “labirent bulmaca” çözdünüz mü?.. Mutlaka çözmüşsünüzdür... Bilirsiniz, “labirent bulmaca”larda, “3 yol” vardır... Ne var ki, bu “yol”lardan “sadece biri” hedefe ulaşır... Diğer “2 yol” ise, önü kesilen birer “çıkmaz sokak”tır!.. Ne yaparsınız “labirent bulmaca”yı çözerken?.. “Çıkış yolları”ndan hareket ederek, “hedef”e varıp varmadığını kontrol edersiniz; değil mi?.. Bu kontrolden sonra da, “kesin kararınızı” verir, kalemi elinize alır ve başlarsınız “hedefe giden yol” üzerinde çizmeye... Aslında, “siyasi lider”lerin yaptığı da budur... Onlar da “labirent bulmaca” çözerler... “Çıkmaz sokak”larda ilerlemek yerine, “hedefe giden yolu” kestirmeye çalışırlar ki, bunun siyasetteki adı “strateji”dir... İyi bir strateji çizen lider, “hedefe” ulaşır... “Yanlış strateji” üzerinde yürüyen lider ise, “çıkmaz sokak”larda kaybolmaya mahkûmdur...
Şu anda, Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un önünde de bir “labirent bulmaca” vardır... Evet, önünde “3 çıkış yolu” vardır... Ama bu yollardan “hangisine” karar verecek ve onu “hangi yol” hedefine ulaştıracaktır?.. Sanıyorum Numan Kurtulmuş, bir “karar arefesinde”dir!. “Kritik bir süreç”ten geçmekte ve bir “yol ayrımı”nda bulunmaktadır...
“DÂVÂLAR CHP’DEN SERVİS EDİLDİ!”
Dün, biraz da “Kurtulmuş’un nabzı”nı ölçmek için, Topkapı’daki Eresin Otel’de verdiği öğle yemeğine katıldım... Acaba kararı netleşmiş miydi, yoksa “kafası hâlâ karışık” mı?..
Numan Bey; “Erbakan Hoca’nın sünneti”(!) gereği “hep geciktiği” toplantılar kadar olmasa bile, “biraz gecikmeli” geldiği toplantıda, “dünden-bugüne yaşanan süreç” hakkında kısa bir açış konuşması yaptı.
Özellikle “11 Temmuz’daki Büyük Kongre”ye vurgu yaptı... “Kongre’de 2 liste vardı” deyip, ekledi:
“Her iki listedeki genel başkan adayı bendim... Yani, benim üzerimde bir mutabakat vardı... Peki, ne oldu da 13 Temmuz’dan itibaren aleyhimde kampanya açıldı?.. Ne oldu da; Kongre’yi iptal ettirmek için bir dâvâ bombardımanı başlatılıp, 14 dâvâ birden açıldı?”
Numan Bey; bu “dâvâ bombardımanı”nın, “Şevket Kazan-Önder Sav görüşmesi”nden sonra başlatılmış olmasına özellikle dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Mahkemeye delil olarak sunulan bu dâvâların hemen hepsi; CHP’nin yerel mahkemelere açtığı dâvâların örnekleri!.. Demek ki, Yargıtay’ın internet sitesinde bulunmayan bu dâvâ örnekleri, özel bir kurye ile CHP Genel Merkezi’nden gönderildi.”
Bu dâvâların, “aynı hakime düşmüş olması”nın da tesadüf olamayacağını söylüyor Numan Bey ve ekliyor: “Bu da, yargının nasıl siyasallaştığını göstermeye yeterlidir!”
ANKARA’DAKİ YEMEKTE KİMLER VARDI?
“Siyaset kulisleri”nde ve bazı gazete köşelerinde dolaşan bir “iddia”yı da gündeme getirip, şunu söylüyor Numan Bey;
“Sabih Kanadoğlu, Önder Sav, Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan, geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir yemek yemişler!.. Ne derece doğrudur bilmiyorum... İnşallah doğru değildir!”
Gerçekten ilginç bir anekdot!..
Bu dörtlü, gerçekten de “baş başa” yemek yediler mi?.. Yedilerse, ne konuştular?..
Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk;
Eğer “Numan Kurtulmuş’u tasfiye edebilmek” için; Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e “hakaret” eden bir Önder Sav’la ve yine sırf “eşi başörtülü” diye “Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını engelleyebilmek” için “367 formülü”nü icat eden Sabih Kanadoğlu gibi bir adamla baş başa yemek yiyip, onlarla “işbirliği” yapıyorsa, işte bu, “sözün bittiği yer”dir!..
“İDDİASI OLAN TOPARLAR
İHTİRASI OLAN DAĞITIR”
Numan Bey; son günlerde gündeme gelen Fatih Erbakan’ın; “Numan Bey’in tabanda karşılığı yok” şeklindeki sözlerine de gönderme yaparak, “yaşanan süreç” hakkında, özetle dedi ki;
“Ben siyasi hayatım boyunca hiç kimseyle polemiğe girmedim, hiç kimseye cevap vermedim. Biliyorsunuz ki sürecin başından beri şunu söylüyorum: Nihayetinde herkes söylediği söze dikkat etmek zorundadır. Herkes üslubunu, söylediği sözlerin nereye gittiğini iyi tartıp konuşmak zorundadır. Çünkü hayat sadece politikadan ibaret değil. İnsanların geçmiş hukukları, kardeşlikleri, dostlukları var. Bunları da düşünerek konuşmak lazım.
Kimin ne kadar gücü olduğuna zaten millet karar verir. Siyasette belirleyici olan, milletin kendisidir. Bunun dışında hiç kimsenin oturduğu yerden siyaseti belirleme gücü yoktur. Tabiî bu süreç içerisinde her şey kamuoyunun gözü önünde oldu. Daha kongre salonunda başlayarak birtakım onur dışı, bizim camiamızın alışık olmadığı fevri hareketler yapıldı. Hemen ertesi gün imza toplama kampanyası oldu. İftarlar bastırıldı. Parti yöneticilerimize karşı fevri saldırılarda bulunuldu. 14 tane dava açıldı.
Bunun için de biz; ‘İddiası olan toparlar, ihtirası olan dağıtır’ sözünü başından beri söylüyoruz. Hiçbir şey gizli kapaklı kalmadan, bütün çıplaklığıyla, milletin gözü önünde oldu. Dolayısıyla, bu konudaki takdiri de millete bırakıyorum.”
HER KAFADAN AYRI SES!
Bunları dedi demesine de, “bundan sonra” ne yapacak, nasıl bir “strateji” izleyecek?..
“Tamam” mı, “devam” mı?..
Ya da, “nasıl devam?”
Kafasında, elbette bir “yol haritası” vardır... Bence, “yol haritası”nı açıklayıp, “görüş” veya “destek” isteseydi, daha iyi olurdu... Ama Numan Bey; henüz “istişare” yapıyordu.
Bir anlamda, “labirent”te ilerleyebilmek için, “çıkış yolu” soruyordu.
Malûm, “testi kırılınca yol gösterenler çok olur”muş!.. Gerçi, testi henüz “kırılmadı” ama “çatladı” ve “su sızdırmaya” devam ediyor!.
İlk iş, bu “sızma”yı önlemek!..
Peki, nasıl olacak bu?..
Dedim ya;
Topkapı Eresin Otel’de öğle yemeğine katılan “gazete yöneticileri, köşe yazarları ve kanaat önderleri”nden 20-25 kadarı, “3 saat” süren toplantı boyunca “görüş”lerini açıklayıp, “yol gösterdiler” Numan Bey’e...
Şunu, açık açık söyleyebilirim:
Sadece Numan Bey’in değil, bizim “İslâmcı yazar”ların da kafası hayli karışık... Öyle “karışık” ki, “her kafadan ayrı bir ses” çıktı!.. Bu seslerden benim kafam “ambale” olduğuna göre, varın Numan Bey’in kafasını siz düşünün!..
“Teklif” ve “tavsiye”ler özetle şöyleydi:
¥ “Testi çatlamıştır ve artık su tutmaz. O halde ak saçlı ağabeylerden ayrılın ve yeni bir parti ile devam edin!..”
¥ “Partiden kesinlikle kopmayın, yeni bir parti de kurmayın... Şartlar müsait değil!.. Kaldı ki, AK Parti henüz kredisini tüketmiş değil!..”
¥ “Süleyman Soylu ve arkadaşları ile Büyük Birlik Partisi’ni de yanınıza alıp, birlikte hareket edin!.. Ya da, ekip halinde AK Parti’ye katılın!”
¥ “Parti içinde kalın ve gerekirse ak saçlı ağabeyler ile hesaplaşın.”
¥ “Yeni bir partiye ihtiyaç var ama, AK Parti’den farklı olmak şartıyla!.. Bu parti, eğer bizim mutfağımızda pişirilirse yaşama şansı vardır... Önceliğiniz sandıkta başarı veya Meclis’te temsil olmamalı... Küçük de olsa, fikri mücadele yürütün!.. Zira aile çözülüyor, toplum dönüşüyor!”
¥ Saadet Partisi miadını doldurdu, Milli Görüş dönemi sona erdi... Kendi evlatlarını yiyen bir parti, daha fazla yaşayamaz... O halde, siz de ayrılın!.. Aksi halde, sizi de yerler!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu “tavsiye”lerden hangisine uysun Numan Bey?..
Hangi “teklif”e göre yol belirlesin?..
“Tamam” deyip yollarını mı ayırsın, yoksa kalıp da, ağabeylerle mi hesaplaşsın!..
AVANTAJLAR... DEZAVANTAJLAR!
Numan Bey, “zor viraj”da!..
Öyle ya; kendisine “Cem Sultan” benzetmesi yapanlar da var, “yeni bir soluk” olarak görenler de!..
Kimisi, onu “tasfiye” etmek için “olmadık ittifaklar” içine giriyor, kimi de “yaşaması” için umutlar veriyor!..
Peki, ne yapacak Numan Bey?..
Ona Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan örneklerini verip, “yeni bir parti kurması” tavsiyesinde bulunanların, herhalde “konjonktür”den haberleri yok!..
Öyle ya;
Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan; “12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinden bunalan” insanlara “umut ışığı” oldukları için başardılar!..
Oysa bugün, “aynı şartlar” yok!..
Kaldı ki; “yeni bir parti” demek, “mücadeleden kaçmak” olarak da yorumlanabilir!..
Yarın bir gün; “Mücadeleden kaçtı, partisini bırakıp gitti” demezler mi?..
Peki, “böyle devam etse” ne olur?..
Bu da meçhul!..
O zaman da; “Erbakan Hoca” ve “Ak saçlı ağabeyler” ile “Hoca’nın çocukları” rahat bırakır mı kendisini?..
Açık söyleyeyim;
Numan Bey, tam da, “aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık” gibi bir çıkmazda...
HERKES KENDİ YOLUNA GİDECEK GİBİ!
Dünkü 3 saatlik toplantıdan bir “bilgi” ve “işaret” alamasam da, edindiğim “izlenim” şu: Numan Bey; “Erbakan Hoca ve ak saçlı ağabeylerle Milli Görüş çizgisini kafasından silmiş” ve “yeni bir parti” ile yola devam edecek gibi görünüyor.
Sanıyorum, bu kararını da “bu hafta içinde” düzenleyeceği bir basın toplantısı ile açıklayacak!..
Kaldı ki, Numan Bey’in toplantının açılışında sarfettiği şu söz, “köprülerin atıldığını” gösteriyordu...
Dedi ki;
“Birlikte yol alma imkânı kalmamıştır!” Bu sözün anlamı şu:
“Herkes kendi yoluna!”
Daha ne diyeyim;
Hayırlısı olsun... Eğer “hayırlı” ise, herkesin yolu açık olsun!..
Keşke bu raddelere gelinmeseydi!..
============
Bostan korkuluğu ve Akaydın!
“Bağ”lara, “bahçe”lere niye “bostan korkuluğu” dikerler?.. Bir sırığın ucuna niye “şapka” takıp, “ceket” giydirirler?.. “Kuş”lar, orada “adam” olduğunu sansınlar da, ürüne zarar vermesinler diye!.. “Bostan korkuluğu”nun dikilmesi, “tedbir” amaçlıdır!..
Peki, bağ ve bahçeye “bostan korkuluğu” dikip, “adam sanılmasını” isteyen insanlar, niye “belediye başkanı” seçip oturturlar koltuğa?.. Elbette, “adam” olsun da; “hizmet” etsin, en azından “önleyici tedbirler” alsın diye!..
Ama CHP’li Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın böyle bir fonksiyonu yok... Daha doğrusu, “tedbir” almak gibi bir fonksiyonu olduğunu kabul etmiyor!..
Malûm, CHP’li Mustafa Akaydın’ın organize ettiği “bira festivali”nde 23 yaşındaki Anıl Durmaz adlı bir üniversite öğrencisi “alkol koması”na girdi ve öldü... Bu olay üzerine; hiç olmazsa “Üzüldüm” demesi beklenen Mustafa Akaydın ne demiş biliyor musunuz;
“İçmeyi bilmiyorsa ben ne yapayım?”
Söylenecek tek bir söz var: “Bostan korkuluğu” kadar bile “adam” görünmeyi beceremeyip “tedbir” almasını bilmiyorsan, ben ne yapayım?!..
“İçen” genç suçludur da, “bira dağıtan” sen, suçsuz musun?..
Söyleyin, “bostan korkuluğu” bile daha fonksiyonel değil mi?..