Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kilise’nin karanlık yüzü!

Kilise’nin karanlık yüzü!

İlginçtir, Mısır Ortodoks Kıpti Kilisesi birkaç cephede İslâm’la savaşıyor. Al Misruyyun gazetesinden Mahmut Sultan’ın yazdığı gibi, Hıristiyanlıktan İslâm’a geçen kimseler ve özellikle bayanlara karşı çete yöntemlerini kullanıyor.

Zorla kaçırıyor ve manastırlara kapatıyor. Devlet bile akıbetlerini soramıyor. Vefa Konstantin, Kamilya Şahata ve Mari Abdullah gibi bayanlar Müslüman olduktan sonra kaçırılmışlar ve akabinde bir daha akıbetlerinden haber alınamamıştır. Mısır Ortodoks Kıpti Kilisesi özellikle Papa III. Şennude’den sonra, Müslümanların yakındıkları üç hususu fütursuz bir biçimde irtikap ediyor. Bunlardan birisi, iç dengelerde üstün çıkabilmek için Hıristiyanlığı siyasileştiriyorlar ve bu meyanda cephelerini güçlendirmek için de sırtlarını Batı’ya dayıyor ve ondan destek alıyorlar. Mısırlılar buna ‘El istikva bi’l garb’ yani ‘Batı ile güçlenme politikası’ diyorlar. İkinci olarak, Kıptı Kilisesi içinde Müslüman olanlara karşı keyfi ve cebri muamele uyguluyorlar. Bu bağlamda, bahse konu kimseler kaçırılıyor ve saklanıyor. Bir daha da kendilerinden haber alınamıyor. Devlet, vatandaşının en temel haklarını korumaktan aciz kalıyor. Üçüncü husus ise, Kıpti Kilisesi temsilcilerinin, Papa 16’ıncı Benediktus gibi İslâm’a sözlü saldırı ve hakarette bulunmalarıdır. İslâm inancını tahrif ederek Hıristiyanlığa uydurmaya çalışıyorlar. İkinci hususla alakalı olarak Mahmut Sultan, Kıpti Kilisesi tarihinde çetecilik olduğunu beyan ediyor. Bunlardan birisi, 1954 yılında Patrik II. Yosap’ı kaçırdıktan sonra yeraltına çekilen İbrahim Fehmi’nin başı olduğu El Cemaatü’l Ümmetü’l Kıptiyye/Kıpti Milleti Cemaati’nin pozisyonudur. Söz konusu,örgüt zamanla çözülse bile ruhu Kilise bünyesinde yaşamaktadır. Kendilerini destekleyen II. Yosap’ı kaçırdıktan sonra istifaya zorlamışlar ve sonrasında da halef patrik ve patrikler tarafından korunmuşlardır. Lakin 1954 tarihinden itibaren devlet bu örgütün üzerine gitmiştir. Mısır Kıpti Kilisesi içinde de zaman zaman prematür düzeyde de olsa Malta Şövalyeleri gibi oluşumlar yeşerebilmektedir.
¥
Kilise’ye çetecilik anlayışı bulaşmış ve bu anlayış halen Papa II. Şennude tarafından pek açık bir surette sürdürülmektedir. Bunun sonucunda Müslüman olan Kıpti kadınları kaçırılmakta ve zorbalıkla manastırlara kapatılmaktadırlar. Söz konusu örgütün II. Yosap’ı kaçırmaları insanın hatırına Şükrü Mustafa ve Tekfir Ve’l Hicre denilen Müslüman cemaati veya benzerlerini ve eylem biçimlerini getirmektedir. Onlar da -kendilerine nispet edildiği şekilde- Mısır Müftüsü ve tefsir tarihçisi Hüseyin Zehebi’yi kaçırmışlardı. Bugün Mısır’ın milli birliğine en büyük tehdit Kıptilerden ve Kilise’den gelmektedir. Kıpti unsurlar zaman zaman Lübnan’da Marunilerin yaptığı gibi İsrail’le de işbirliği yapmaktan çekinmemektedirler. Muhtedilere yönelik zorbalıklarını Batı’dan aldıkları destekle İslâm’a ve Müslüman topluma karşı da sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu bağlamda, Bişovi veya Bishoy olarak anılan Kutsal Sinod Meclisi Sekreteri, Kur’an ile ilgili sözlerinden dolayı Patrik III. Şennude’nin kendisinden Müslümanlardan özür dilemesini istemediğini itiraf etmiştir. Bu da gösteriyor ki, İslâm’a hakaret etmekten çekinmedikleri gibi, Müslüman toplumu da ka’le almıyorlar. Bishoy veya Bişovi’nin Kur’an’la ilgili hezeyanlarının mahiyeti de ortaya çıkmaya başladı.
¥
Bişovi veya Batılıların Bishoy diye andıkları Kutsal Sinod Meclisi Sekreteri, Mısır’ın Kıbrıs Büyükelçisi ile diyalog meselesini görüşürken esasen Kur’an-ı Kerim’in teslis inancını onayladığını lakin Maide Suresi 72’inci ayetin bu konuda bir istisna teşkil ettiğini ve buna ters düştüğünü ve dolayısıyla bu ayetin Kur’an’dan olmadığını veya Hazreti Osman döneminde ilave edildiğini pervasızca ileri sürmüştür. Söz konusu ayette ‘Mesih Allah diyenler küfre girmişlerdir” denilmektedir. Bişovi, kitaplarında bu konuyu öne çıkardığı gibi Hilal dergisi gibi dergilerde de İslâm’ın teslisi onayladığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla öteki bir konumdan İslâm’la alakalı olarak dini mühendislik faaliyeti yapmaktadır. Niyetinin sağlam olduğunu ve bütün derdinin ve yaptıklarının İslâm-Hıristiyanlık uyumunu sağlamaktan ibaret olduğunu savunmaktadır. Tabii burada da doğru söylememekte ve aksine İslâm’ı Hıristiyanlığa uydurmaya çalışmaktadır. Kimse ayranım ekşi demiyor ve müfsit muslih kisvesine bürünmektedir. Konuya çeşitli yazılarında temas eden Muhammed İmara da esasında Bişovi’nin tavrının tekil bir tavır olmadığını, aksine kurumsal bir tavır olduğunu ve Bişovi ile üstü Şennude’nin aynı tavırda ve anlayışta olduğunu beyan ediyor. Gerçekten de Papa III. Şennude’ye kadar Mısır’da böyle sekterel (dini toplumsal/’Sekterel (Fransızca; Sekte; Sekten) secte f) gerilim yaşanmamıştı. Dolayısıyla bir Kıpti Kilisesi temsilcisinin Kur’an-ı Kerim’in teslisi reddeden ayetlerinin ayıklanmasını istemesi azgınlıktan başka bir şey değilse nedir? Bu azgınlığın başka bir sureti de çeteciliktir ki, Müslüman olan kadınları kaçırmaları bununla bağlantılıdır. Zamanla Mısır Kıpti Kilisesi sekterel bir fitne yuvası ve kurumu haline gelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi