Kur'an Kur'an Diyerek Kur'ana İhanet Etmek
TÜRKİYE'de en çok okunan kitap Kur'an-ı Kerîm'dir. Her yıl milyonlarca adet baskısı yapılır ve satılır.
Türkiye'de büyük sayıda, bir ordu Kur'an hâfızı vardır, mukaddes Kitabı baştan sonuna kadar ezberlemişlerdir.
Türkiye'nin dindar çoğunluğu (istisnalar dışında) Kur'anın yapılmasını istediği nice işleri yapmaz, yapılmamasını istediği nice işleri yapar.
Kur'an beş vakit namaz kılın diyor, halkın ancak yüzde 10'u kılar.
Kur'an gıybet etmeyin, gıybet etmek ölü kardeşinin etini yemek gibi iğrenç ve çirkin bir şeydir der, Müslümanlar bol bol gıybet eder.
Kur'an ribayı kesinlikle haram kılmıştır, riba Müslüman toplum arasında çok yaygındır.
Kur'an lüksü, israfı, her türlü beyinsizliği, aşırı tüketimi, azgınlığı yasak etmiştir. Eline para ve imkan geçiren büyük sayıda Müslüman lüks ve israfa yönelmiştir.
Kur'an bölünmeyiniz, parçalanmayınız, birbirinize düşmeyiniz; böyle yaparsanız gücünüz, kuvvetiniz, devletiniz elinizden gider, esir ve zelil olursunuz der, Müslümanlar bin parçaya bölünmüştür ve bunların bir kısmı birbiriyle çekişir.
Kur'an zekatı verin der, Müslümanlar zekatı dosdoğru bir şekilde vermezler, birtakım çeteler ve din mafyaları zekatları Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak toplar ve sarf eder.
Kur'an kafirleri dost ve velî edinmeyiniz der, Müslümanların bir kısmı edinir.
Velhasıl Kur'an deriz, Kur'an okuruz ve Kur'anın emirlerini yerine getirmez, yasaklarını çiğneriz.
Kur'an bir kavim için "Onlar namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular" buyuruyor. Acaba bu kavim biz miyiz?
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) uğursuz bir topluluk için "Onlar Kur'an okurlar, okudukları Kur'an hançerelerinden aşağı kalplerine inmez. Onlar gergin yaydan fırlayıp ava isabet eden, o hızla avdan da çıkıp giden ok gibi dinden çıkarlar" buyuruyor.
Kur'an Kur'an diyerek, Kur'an okuyarak Kur'ana ihanet edilmektedir.
Bu ihanet cezasız kalmaz.
Allah'ın Dinine, Peygamberine, Kitabına sımsıkı ve dosdoğru şekilde sarılmadıkça ilahî emirleri yerine getirmedikçe, ilahî yasaklardan kaçınmadıkça bizlere kurtuluş, izzet, hürriyet, necat, felah yoktur.
*(İkinci yazı)
Onlar Bir Vâdide, Biz Bir Vâdide...
FATİH Sultan Mehmed diyoruz, Barbaros diyoruz, Mimar Sinan diyoruz, Mevlana diyoruz, Kanunî Sultan Süleyman diyoruz, Sultan Abdülhamid Han diyoruz... Bu demelerimiz kuru edebiyattan ibarettir. Biz onları hakkıyla anlamıyoruz, yollarından gitmiyoruz.
Onları anlasaydık, yollarından gitseydik bu halde olmazdık.
Fatih ne demiş? "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim..." demiş. Biz ne yapıyoruz? Kimimiz ormanları cayır cayır yakıyor, çeşitli bahanelerle milyonlarca ağaç kesiyor, yeşillikleri tahrip ediyor. Geri kalanlarımız da seyrine bakıyor.
Barbaros'u sadece bir denizci olarak görüyoruz. Onun büyük bir veli olduğunu bilenimiz kaç kişidir? Biz Barbaros'u anlamış ve yolundan gitmiş olsaydık, dünyanın birinci deniz gücü olurduk.
Nice Mevlana edebiyatı yapanımız var ki, namaz bile kılmıyor.
Biz nerede, Kanunî nerede?
Sultan Abdülhamid'i hakkıyla sevmiş ve anlamış olsaydık, onun gibi zülcenaheyn olurduk, Şeriat ve Tarikat kanatlarıyla uçardık.
Şeyh Şamil deyip duruyoruz. O bir vâdide, biz bir vâdide...
Kur'an deriz, Kur'ana uymayız, ilahî emirleri yerine getirip yasaklardan kaçmayız.
Sünnet deriz, gırtlağımıza kadar bid'atlere batmışız.
Şu riyakara ve münafığa bakın. İçki içmediği için böbürleniyor. Peki, be nâbekâr, gıybet yaparak günde kaç kilo ölü eti yiyorsun?
Şu yalakalara, yağcılara, dalkavuklara, pohpohçulara bakın. Peygamber (Salat ve selam olsun ona) "Meddahların suratlarına toprak saçın" buyurmuş. Bunların suratlarına o kadar çok toprak atmak lazım ki, toprak altı olsunlar...
Tesettür tesettür diyerek şer'î tesettürün cılkını çıkartan şu gökkuşağı renkli, düttürü kıyafetli karılara bakınız...
Dini imanı para olan sahte mücahidler...
Evet eski büyüklerimiz bir vâdide, biz bir vâdide...
* (Üçüncü yazı)
Aklımız ve Havsalamız Aynı Anda
İki Önemli Konuyu Almıyor
BİZ MÜSLÜMANLARIN olumsuz özelliklerinden altısı şudur: (1) Krizler had safhada iken onları gündemimize alıyoruz, müzminleşince gündemden çıkartıyoruz. (2) Aynı anda birden fazla önemli ve hayatî meseleyi aklımız, havsalamız almıyor. (3) Soyut kavramları pek anlamıyoruz, hep somut vak'alar, örnekler üzerinde duruyoruz. (4) Sebeplerle neticeleri ayırt edemiyoruz. (5) Toplumsal hafızamız pek zayıf, hattâ bazen hiç yok. (6) Ehemmi (en önemli olanı) mühimme (önemli olana) tercih edemiyoruz.
İsrail, Gazze'ye saldırdığında, Mavi Marmara gemisinde kan döküldüğünde, Efendimize (Salat ve selam olsun ona) hakaret eden karikatürler yayınlandığında bir iki hafta bütün dikkatlerimizi bu acı hadiseler üzerinde yoğunlaştırmış, feryad ü figan kopartmış, ağlayıp inlemiş, kendimizi yerden yere atmıştık ama iş biraz tavsayınca başka konulara, başka krizlere geçivermiştik.
Müslümanlarda devamlılık, sebat yok.
Hadiseleri sansasyonel hale getiriyoruz ve çok çabuk bıkıyoruz.
Müslümanların bu halleri acaba medenî ve yazılı kültür ve zihniyetten uzaklaşıp, şifahî bedevî kültürüne saplanmış olmalarından mı kaynaklanıyor?
Müslümanlar medenîleşseler gündemlerinde aynı anda on kadar çok önemli madde, yüz kadar da ikinci derecede önemli madde bulunur.
Zihinlerinde ve akıllarında kopukluk olmaz.
Şifahî kültür ve zihniyeti bırakırlar, yazılı medenî kültüre geçerler.
Sebeplerle neticeleri birbirine karıştırmazlar.
Yüzeysellikten derinliğe inerler.