Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Müftü Mehmet Emin Aksay Camii

Müftü Mehmet Emin Aksay Camii

Bir oğul ki babası adına cami yaptırıyor. Öyle bir oğul ki, kendisi de 77 yaşında olmasına rağmen; baba, anne ve akraba tutkunluğuyla; toprağından, köyünden, arkadaşlarından kopmadan yaşamaya gayret ediyor.
Babası Müftü (Kara Müftü) Mehmet Emin Aksay’ın isteği üzerine memlekete ve millete hizmet etmek için çok küçük yaşta koşmaya başlıyor ve direkt uzun mesafe koşusuna talip olarak halen koşmaya devam ediyor.
Ortaokul yıllarında fikir ve düşünce dağarcığındaki tomurcukları, lise yıllarında eyleme geçirip; yazarlığa, gazeteciliğe ve siyasete adım atan, bir üniversite yetmediği için iki üniversite bitirerek, koşu hızını ve mesafesini uzatan bir oğul...
Necip Fazıl’ın “Sanma bu tekerlek kalır tümsekte” sözünü üzerine alan ve hiçbir hayırlı işin tümsekte kalmaması için çalışan, nihayet Menderes’in Demokrat Partisi’yle başlayıp, Adalet Partisi, (Demirel’e ilk kırmızı kart göstererek,) Milli Nizam Partisi’nin kuruculuğu, ardından MSP’nin kuruculuğu, milletvekilliği, bakanlık ve Refah Partisi’yle; “Yeter artık gençlerin önünü açmalı ve onlara tecrübelerimizi aktarmalıyız” düşüncesiyle siyasi hayatını noktalayan ve siyaset dışındaki hayırlı işlere koşan bir oğul...
İşte bu oğul, bir Osmanlı uleması olan babasının gösterdiği yol ve yordamla, fikir ve düşünce destanıyla, hayatının en güzel yıllarını hayırlı işlerle geçirmiş, 77 yıllık bir koşuyu, babası için yaptırdığı cami ile taçlandırarak, şöyle demiştir:
“Babacığım, sizin ve dualarınızın hakkını verme gayreti adına, ısrarla üzerinde durduğunuz din ve vatan hizmetinin bir şartı olan; ‘Bu topraklar ezansız, secdesiz ve camisiz kalmasın’ diye verdiğiniz mücadelenin bir nişanı olsun diye, Allah’ın izni, dostların yardımıyla, adınızı taşıyan bu camiyi, insanlığın hizmetine sunduk.”
Evet, bu oğul, eski devlet bakanı Hasan Aksay’dır. Rahmetli biraderleri Abdülbaki, Ali Haydar ve Osman Aksay başta olmak üzere yine rahmetli eşi Necla Aksay’ın da hayırları adına yaptırılan caminin geçtiğimiz Pazar günü açılışı vardı, gazetemiz Genel Yayın Koordinatörü Mustafa Karahasanoğlu ile birlikte bu açılışa biz de katıldık.
Hayır işleri güzel işler, hayır işleriyle uğraşan insanlar da güzel insanlar. Adana’nın Haruniye kasabasına vardığımızda tören başlamıştı, bir yer bulup oturduk, konuşmaları dinledik, namaz eda edildi, açılışa gelenlere baktım, kendinden emin ve güvenilebilecek ne kadar iyi insan varsa sanki bir araya toplanmıştı. “Müslümanlığın ve İslam’ın insan üzerindeki fotoğrafı bu olsa gerek” diye düşündüm.
Hasan Aksay 77 yıllık ömründe belki de ilk defa bu kadar heyecanlı ve sevinçliydi. Yüreği, kalbi, dili, düşüncesi, mimikleri, hal ve hareketleri, topyekün bayram ediyordu. Protokoldeki yerini bile misafirlere ikram ediyor, kendisi arka sıralarda oturuyordu. O anda istediği tek şey, camiye gelen herkesin; “kesintisiz mutluluk hissetmesiydi” ve herkesin gönül hoşluğu içinde nefes alıp vermesiydi.
Dünyanın en zor işi, insanı mutlu etme sanatıdır. Hasan Aksay, hizmetlerinin ve evlat olmanın tacını, doğduğu topraklara kondurmanın onuru ve şükrüyle bu sanatı icra etmişti. Kendi çocukları başta olmak üzere uzaktan yakından pek çok misafir katılmıştı açılışa.
Bu arada vefanın ve fedakârlığın ne demek olduğunu öğrendiğim bir insandan daha söz etmek isterim. Mustafa Karahasanoğlu ağabey bir ameliyat geçirdi. Bu haliyle yürümesi ve uzun yola gitmesi mümkün değildi fakat vefa söz konusu olunca hiçbir mazeret tanımaz Mustafa Bey. Çok sancı çekmesine rağmen birlikte gidip geldik.
Hasan ağabey ile 50 yıla yakın bir yol arkadaşlıkları var. İkisi de birbirini hiçbir zaman yolda bırakmamış. Kederlerinde, sevinçlerinde hep birlikte olmuşlar. Halen de olmaya devam ediyorlar. Açılışla birlikte imrenilecek ve sahiplenilecek bir dostluk örneği de yaşadık.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi