Çiir-kiin!
Kenan Evren 1917 yılında Manisa'nın Alaşehir ilçesinde doğdu. 1980 yılında Genelkurmay başkanı iken "Nice zamandır olgunlaşmasını bekledikleri şartlar tekemmül edince 12 Eylül Darbesi'ni gerçekleştiren cuntanın başı" olarak 1982 yılında cumhurbaşkanı seçildi. 7 yıl bu görevde kaldı.
İşte Alaşehirliler de hemşehrilerini onurlandırmak için ilçe meydanına bir Evren heykeli yaptırıp dikmişler. Şimdi bu heykel üzerinde fırtınalar kopuyor; Belediye Başkanı, trafiği engellediği gerekçesiyle heykelin kaldırılıp başka yere taşınmasını talep etmiş. Belediye meclisi üyelerinden biri ise, "Kenan Evren bizim memleketlimizin insanı, bir büyüğü. Sevgimiz de saygımız da sonsuz." diyerek başkanın kararına karşı çıkmış. Gazetelere haber lazım; mesele dallanıp budaklandı.
Gazetede heykelin, daha doğrusu, tahminen 20 metre çapında bir adacık üstüne yerleştirilen âbide-heykelin fotoğrafını gördüm. Görüşümü bildiriyorum.
Alaşehirlilerin dilediği şahsın heykelini, şehrin istedikleri yerine diktirmeleri kendi bilecekleri iştir; kaldı ki Evren Paşamız darbeci vasfıyla her ne kadar bednam ise de 1982'deki halk oylamasına rabten seçildiği için meşrû ve sâbık Cumhurbaşkanımızdır. Heykelinin dikilmesinde mahzur görmem (Evimin karşısına veya Meclis bahçesine dikilmedikçe tabii!).
Gördüğüm mahzur şudur; bu heykel kötü bir heykeldir. Her kim yaptı ise kusura bakmasın, eleştiri hakkımı kullanıyorum: Daire şeklindeki meydan göbeğinin düzenlenmesi de kötüdür, heykel grubunun üstünde durduğu sarı taştan kaide de kötüdür, heykelin bizatihi kendisi de... Estetik endişeden mahrum, kötü bir heykeldir bu bence. İsterdim ki Alaşehirliler, Belediye yöneticileri, "Arkadaşlar bu kötü bir heykel, şehrimize de Evren Paşa'ya da yakışmıyor. Geliniz şunun daha güzelini yaptıralım." diye tartışsınlar.
Heykel meselesi benim takıntılarımdan biridir. Bizde heykel, sadece ideolojik anlamıyla önem verilen bir sanat ürünüdür ve -hepimizin bildiği bir şeyi gizlemenin mânâsı yok- bu ülkedeki heykellerin % 99'u Atatürk'e ait olup bana göre bunların en azından % 90'ı, Kenan Paşa'nınki gibi sanat kıymeti olmayan, sıradan hatta çoğu kere çirkin şeylerdir.
Biz sanat eserlerinin sanat değerlerini tartışmayız; âdetimiz şöyledir: Biz, böyle eserlerin ideolojik anlamları hakkında dedikodu yapar, homurdanır veya savunmaya geçeriz; bu yüzden Türkiye'nin dört bir tarafı sanat heyecanı ve yeterliği taşımayan, seyredende bedii coşkunluk uyandırmayan, kötü biçimlenmiş Atatürk heykelleri ve büstleriyle lebâlebdir. Kimse kalkıp alenen "Bu heykel kötüdür" diye başına iş almak istemez. Heykeltıraşlar loncası bir taraftan, Atatürk'ün sırtından mevkii edinen takım öte taraftan adamı pişman ederler.
Efendiler, heykel konusu esasen zihnî bir meseledir; çirkini çirkin, güzeli güzel algılayabilmek meselesidir. Atatürk heykelini iyi yapamayan sanatçı, Fatih veya Yahya Kemal heykelini iyi yapıyor olsa şüpheleneceğim fakat alâkası yok. Heykel meselesinin bir ucu, galiba fena halde güzel sanatlar eğitimi ile yakından ilgili görünüyor. Acaba aslında heykeltıraş olmayan yontucular, resim yapmayı bilmeyen ressamlar mı yetiştiriyoruz ara-sıra? "Sen ne anlarsın be adam!" diye celâllenmeyiniz; benimkisi sıradan, ortalama, sâdedil vatandaş nazarı sadece...
Ey güzel sanatlar cemaati, kızmayınız; Heinrich Krippel gibi heykel yaptınız da beğenmedik mi? Samsun'daki heykeline bayılırım meselâ, kezâ Ulus meydanındaki de güzeldir de Afyon'dakini pek tutmam; buna mukabil Canonica'nın Etnografya'daki, Sıhhiye'deki eserlerini de beğenirim.
Şu konulara diyorum, ne zaman evvelâ estetik nokta-i nazardan yaklaşmayı akla getireceğiz biz?