CHP lokomotif olursa... Makinist kim olacak?
Dünkü yazımda, “yasakçı” ve “özgürlükçü” söylemlerini aktarıp; “Gerçek Kılıçdaroğlu hangisi?” diye sormuştum ya, o soruyu bugün değiştiriyorum... Bugün, “Gerçek CHP hangisi?” diye sormak istiyorum... Evet “gerçek CHP” hangisi?.. Ya da, “CHP’yi asıl temsil eden” kim?.. Biz “Kılıçdaroğlu’nun bir ileri-bir geri sözlerine” mi itibar edeceğiz, yoksa “CHP milletvekillerinin çelişkili açıklamalarına” mı?.. Dahası; “CHP milletvekillerinin hangi açıklamalarını” esas alacağız?.. “Özgürlükçü” açıklamalarını mı, “yasakçı” tavırlarını mı?.. Eskiden; “ağzından çıkan sözün tükürüğü kurumadan” tornistan yaptığı için Kılıçdaroğlu’nu eleştirirdik ama görüyoruz ki; bu tavır, CHP’de bir “salgın hastalık” haline gelmiş ve herkese bulaşmaktadır... Tamam; Kılıçdaroğlu, “şimdilik” kararlı görünüyor ve “YÖK’ün çözümü”ne ses çıkarmayacağını söylüyor... Hadi ona “inandık” diyelim, peki “CHP milletvekilleri”ne ne diyeceğiz, “hangi sözlerini” ciddiye alacağız?..
TELEFONDA AYRI, MECLİS’TE AYRI!
Meselâ, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman... Önceki günkü gazetelere yansıyan demecinde, aynen şunları söylemiş Canan Hanım;
“Başörtüsü sorunu zaten defacto (fiili) çözülmüş durumda... Üniversitelerde, kız öğrenciler türbanla derse giriyor... Bir zamanlar CHP olarak; ‘AKP’nin türbanı gündeme getirerek, önemli sorunların üzerini örttüğünü’ ifade etmiştik... Şimdi biz, aynı konuma düştük. Anlamsız ve gereksiz yere türbana dolandık.”
Canan Hanım’ın bu sözlerini hayra yorup, tam, “bu iş olacak” diye seviniyorduk ki, yine önceki gün “öğleden sonra” gelen bir başka haber, hevesimizi kursağımızda bıraktı.
Gazetelere “türbana dolandık” diyen Canan Hanım, önceki gün Meclis’te gazetecilere yaptığı açıklamada da demiş ki;
“Bugün Türkiye’de türbanı dile dolayan, üniversitelerde türban serbestisini gündeme getiren herkese söylüyorum. Buna kendi partim de dahil. Çünkü ben önce ülkemi düşünüyorum. Önce bu ülkedeki kadınları düşünüyorum. Göreceksiniz üniversitelerde böyle bir türban serbestisi, mahalle baskısının âlâsının yaşanmasına neden olacaktır. Başını örtmeyen kız çocuklarımız örtmek zorunda kalacaktır. Üniversitelerde başı açık kızları herhalde parmakla sayacak kadar az göreceğiz. Türkiye'nin görüntüsü, imajı çok süratle değişecek. Bence burada kazanan olmayacak. Hep birlikte Türkiye olarak kaybedeceğiz."
Söyleyin, sormakta haksız mıyım;
“Hangisi gerçek Canan Arıtman?”
Ya da;
“Arıtman’ın hangi sözü gerçek?”
Bir yanda, “türbana dolandık” diyor, bir yanda “mahalle baskısı”ndan dem vuruyor!..
CHP İstanbul Milletvekili Necla Arat da öyle... Gazetelere konuşurken; “Kızlar derslere zaten türbanlı giriyor... Bu eski yarayı kaşımanın bir yararı yok” diyor ama televizyon ekranlarında, “Anayasa Mahkemesi’nin yasaklayıcı kararı”nı hatırlatıyor ve “laiklikten asla taviz verilemeyeceğini” söylüyor!..
Öyle anlaşılıyor ki;
“CHP’de kafalar karışık!”
Ya da, şöyle söyleyelim:
“Bazı CHP’lilerin kafası çok karışık!”
TAYYİP BEY, “EZBERLERİNİ BOZDU!”
Aslında, haklılar da!..
Öyle ya, bugüne kadarki iddiaları şuydu:
“AK Parti, sık sık türbanı gündeme getirerek, önemli sorunların üstünü örtüyor!.. Türbanı bir koz olarak kullanıyor ve türbanı sürekli istismar ediyor!”
İşte bu “eleştiri” ve “sataşma”lar üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Salı günü bir “çağrı”da bulundu Kemal Kılıçdaroğlu’na;
“Meydanlarda başörtüsü başörtüsü diye dolaştın... Bu 3 maddelik bir konu... Eğer samimiysen hemen talimatını ver... 335 kişiyle sizin peşinize takılırız, yeter ki çözelim!”
Erdoğan’ın bu çağrısı, “CHP’nin ezberi”ni bozdu!..
Öyle ya; “iktidar” olan bir parti, “Yeter ki siz lokomotif olun, biz vagon olmaya razıyız” diyor!..
NASREDDİN HOCA’NIN OĞLU MİSALİ
İşin doğrusu, Bay Kılıçdaroğlu’nun bu çağrıya “sıcak baktığını” düşünüyorum...
Ne var ki;
“CHP politbürosu” bırakmıyor yakasını!..
Tıpkı, merhum Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi... Hani, Nasreddin Hoca’nın evine “hırsız” girmiş ve evin alt katından gelen “tıkırtı”lar üzerine Hoca’nın oğlu, aşağı inip, babasına seslenmiş ya;
“Baba, hırsızı yakaladım!”
Hoca merhum da, demiş ya;
“O halde tut getir!”
Oğlu, aşağıdan cevap vermiş ya;
“Baba, gelmiyor!”
“Öyleyse bırak gitsin!”
“Baba, gitmiyor!”
“Eee, bırak, sen gel o zaman!”
“Baba, bırakmıyor!”
Kılıçdaroğlu’nun durumu da, buna benziyor!..
Tam karar veriyor;
“Özgürlüklere yelken açacak.”
Ama, CHP’ye çöreklenmiş “İttihat-Terakki artığı politbüro” bir türlü yakasını bırakmıyor!..
KEMAL BEY BUNLARI SÖYLÜYOR DA!!!
CHP’deki bu “çelişkili tavır”lar; eğer “iyi polis-kötü polis” rolü oynayıp da, “sürekli gündemde kalma” amacı taşımıyorsa, “Kemal Kılıçdaroğlu”nun şahsı ile “Statükocu CHP”yi birbirinden ayrı değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Zira, Bay Kılıçdaroğlu, geçenlerde çıktığı CNN Türk ekranlarında Fikret Bila ve Murat Yetkin’e “gayet olumlu” sözler sarfediyor ve “YÖK’ün çözümüne ılımlı baktığı” imajı veriyordu...
Meselâ, şunları söylüyordu:
¥ “CHP’nin türban konusunda bir yasa ve anayasa düzenleme önerisi yok... Çünkü, anayasada kıyafet düzenlenemez!”
¥ “CHP; kimsenin kıyafetiyle, örtüsüyle, türbanıyla, başını bağlama biçimiyle ilgilenmiyor... Hem zaten, üniversitelerde fiili olarak sorun çözülmüştür.”
¥ “Anayasa’da ve YÖK Yasası’nda türbanı yasaklayıcı bir hüküm yok.”
“CHP’nin medya şubesi” olarak görülen Milliyet yazarı Fikret Bila, Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki sözlerini aktardıktan sonra diyor ki;
“Bu yaklaşım, Kılıçdaroğlu’nun bu yöndeki düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi’ne götüren eski CHP çizgisini benimsemediğini, onaylamadığını gösteriyor.
CHP liderinin türban konusundaki bu tutumu, bu konuyu laiklik ilkesiyle ilişkili görmediğini de ortaya koyuyor.
CHP liderinin bu yaklaşımı üniversitelerdeki uygulamayı da etkileyecektir. Türban yasağını uygulayan üniversitelerde de değişiklik olabilir.
Ana muhalefet partisinin itirazı olmadığına göre, türban serbestisinden yana olan YÖK ve bazı üniversite yönetimleri kısmen uyguladıkları serbestliği daha da genişleteceklerdir.
Böylece CHP, bir anayasal veya yasal düzenlemeyle değil, üniversitelerde kıyafet özgürlüğünü benimseyen tutumuyla iktidarın ve YÖK’ün fiilen bu sorunu çözmesine zemin hazırlamış oldu.”
Mu acaba?..
Öyle ya; Kılıçdaroğlu bunları söylerken, “CHP’den çatlak sesler” çıkmaya devam ediyor!..
İşte bu yüzden, biz de diyoruz ya;
“CHP’yi asıl temsil eden kim?”
Özgürlükçü Kemal Kılıçdaroğlu mu, statükocu Politbüro mu?
YAPAMIYORSAN, ÇEK GİT!
Bu “çelişki”den kurtulmak için, Bay Kılıçdaroğlu’nun bir karar vermesi gerekiyor;
CHP’de “damat” mı olacak, yoksa “iç güveysi” olmayı kendine yedirecek mi?..
“Önder Sav’ın atadığı bir genel başkan” olmaya devam mı edecek, yoksa “seçilmiş bir lider” olmanın gereklerini mi yerine getirecek?..
“Böyle gelmiş, böyle gider” deyip;
“Baykal dönemi politikaları”nı devam mı ettirecek, yoksa “Önder Sav’ın gölgesinde” kalmayı reddedip, partiye “kendi damgasını” mı vuracak?..
Zira; bu, böyle gitmez!..
Giderse de; CHP “parti” olmaktan, Kılıçdaroğlu da “genel başkan” olmaktan çıkar!..
Ya “sözlerinin gereğini” yerine getireceksin, ya da, Numan Kurtulmuş gibi; “Benden bu kadar” deyip, ipleri koparacaksın!..
Aksi halde, bu “çok başlılık”tan dolayı, “Hangi CHP gerçek?.. Hangi CHP’linin sözüne itibar edelim” diye sormaya devam ederiz!..
Madem, AK Parti’nin “başörtüsü” meselesini “istismar” ettiğini ve “koz” olarak kullandığını iddia ediyorsunuz, o halde, izleyeceğiniz yol gayet basit;
Yasağın kaldırılmasında “lokomotif” olacak ve AK Parti’yi de peşinize “vagon” gibi takacaksınız!..
Böylece AK Parti’nin elindeki “koz”u alacak, hem de “istismar”a (!) son vereceksiniz!..
Var mı bunun başka yolu?..
Tabiî, “CHP’nin asıl sorunu” şurada;
“Lokomotifin makinisti” kim olacak?..
Kemal Kılıçdaroğlu mu, Önder Sav mı?..
Kemal Bey, “zor karar”ın arefesinde!..
==================
M.Ali Erbil’e mahalle baskısı
Mehmet Ali Erbil’i hiç sevmem... Yaptığı “espri”leri de son derece “sulu” ve “soğuk” bulurum... Hiçbir programını da sonuna kadar izlemedim... Tıpkı önceki akşam Star TV’de yayınlanan “Çarkıfelek” programını da izlemediğim gibi...
Önceki günkü programda; Erzincan’la yapılan bağlantı kesilip, ekran kararınca, güya espri yapmış: “Mum söndü mü yapıyoruz burada?”
Sen misin bunu diyen?..
Anında, İzmir’deki Hürriyet binası önünde toplanan “Alevi” vatandaşlar, Mehmet Ali Erbil’i ve Star TV’yi protesto etmişler...
Dün de, “protesto” yağmuru vardı...
Tepkilerin artması üzerine, Star TV’den bir açıklama yapıldı:
“Mehmet Ali Erbil’in programı yayından kaldırılmıştır!”
Hatırlarsınız; 1995 yılında, yine Star TV’de Güner Ümit’in “Turnike” programı da yayından kaldırılmıştı... Kaldırılmakla kalmamış, Güner Ümit’in hayatı kararmıştı!..
Şunu demeye çalışıyorum: Referandum’da “yüzde 58 Evet” çıktıktan sonra; Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere; “mahalle baskısının artacağını” iddia edenler ve hatta “Bekir Coşkun’un kovulmasını” bile yüzde 58’e bağlayanlar, acaba “Mehmet Ali Erbil’in kovulmasına” ne diyecekler?..
Bu da, bal gibi “Yüzde 42’nin mahalle baskısı” değil midir?..