Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Bir Ölüm Münasebetiyle

Bir Ölüm Münasebetiyle

Yazının başlığı Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’e ait. Başlıkta anlatılan insan ise Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu.
Yaşayanlara gösteremediğimiz vefayı az da olsa ölenlerimize gösterebiliyoruz. Oysa yaşayanlarımıza da ölenlerimize de en çok vefayı, fedakârlığı bizlerin göstermesi gerekir.
Vefanın ve fedakârlığın üzerine muhafazakâr kültüre sahip insanlar daha çok şey bilir ve söylerler. Vefa ve fedakârlık bu kültürümün mayasını teşkil eder çünkü.
Küçük bir sitemle Fethi Gemuhluoğlu’nu Necip Fazıl’ın nasıl anlattığına geleceğim. Fethi Gemuhluoğlu eğer sol kesimde olsaydı, bugün bu kesimdeki belediyelerin tamamında olduğu gibi yine ne kadar aynı zihniyete sahip sivil toplum örgütleri varsa hepsinde ayrı ayrı anılır ve adına programlar düzenlenirdi.
Gemuhluoğlu’nun iktidarda bilmem kaç bakanın, kaç bürokratın, kaç işadamının, kaç eğitimcinin, sanatçının, daha doğrusu, eli ekmek tutan, iş tutan ve bir yerlerde söz sahibi olan ve yaşı 50 ve yukarısında olan “Müslüman fikirli” insanların üzerinde emeği vardır.
Ekim ayının 5’i Fethi Gemuhloğlu’nun ölüm yıldönümüydü. Birkaç hatır bilir arkadaş mezarı başında anma programı yaptı. Kimler yazdı bilmiyorum ama bir de radyo Burç FM’de Bezm-i Cihan programında konuşuldu. Başka bir program ya da yazı görmedim.
Ben ve benim gibi kadir kıymet bilmezleri artık bir yana bırakmalı, genç nesillerin Fethi Gemuhloğlu ve onun gibi fikir, düşünce ve ilim adamlarımızı tanımaları için biraz olsun gayret sarf etmeliyiz.
Ak Partili belediyeler 77. sınıf sanatçılara para aktarmak yerine, yemek yarışmaları düzenleyip 93. sınıf dizi oyuncularına milyarlar (eski parayla) vermek yerine, biraz bu değerlerimize sahip çıkamazlar mı ayrıca kimse onlardan para pul da istemez.
Yol uzun zaman dar. Sözü Üstat Necip Fazıl’a bırakayım.
“Fethi Gemuhluoğlu öldü. Onu meydan yeri tanımaz. Fakat meydan yerinin tanıdığı politikacılar, muharrirler, fikirciler hususiyle ‘Sağ’ yaftasının belirttiği çerçeve içindekiler çok iyi tanır. Fethi Gemuhluoğlu harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarbı içinde İslami zevk mazrufiyle nakışlı, son turfanda bir tipti.
Ölüm. Ne denir? Hak rahmet eylesin...
Fakat bu ölüm beni çok sarstı. Bundan dört ay önce ölen ve cenazesine meleklerden başka kimsenin davetli olmadığı annemden duyduğum sarsıntı gibi bir şey. Çünkü bu ölüm bana onun şahsını ve ferdi kıymetini aşan bir mana içinde göründü. Bu mananın yakıcılığıdır ki, ikinci defa, tepeme bir yıldırım gibi düşüyor.
Mana şu:
Dünya, dünyamız boşalmakta... Dolarken boşalmakta... Ve ben, neslimden önceki ve sonraki bazı insanların teker teker gittiğini görerek; kendimi, bir bardak su bile getirecek kimsenin bulunmadığı ahşap bir konakta yapayalnız hissetmeye başlıyorum.
Bu noktada gayet derin ve üstün bir manası olan “sohbet” tabirini esas tutarak kaydedeyim:
Gitgide, sohbet edilebilecek; insan, cemiyet, gaye, tarih, istikbal üzerinde halleşilebilecek fertler, manevi gümrüklerden idhaline müsaade edilmeyen ilaçlar gibi azalıyor. İnşaallah gelirler! O bu hasretle gitti. 11.10.1977”
Evet, Üstad Necip Fazıl, Gemuhluoğlu için bunları yazmış. Demek ki tâ o yıllarda cüzdan vicdanın önüne geçmeye başlamış. Ne yazık ki, bugün de fikir ve düşünce dünyamızın değerleri, vicdani ve ruhani ölçülere göre değil, nefsi ve cüzdani ölçülere göre değişir oldu.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi