Sri Lanka modeli
12 yıl önce bugün Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'de noktalanacak "Büyük Kaçış"ı başlamıştı. Türkiye'nin "Gerekirse Şam'a kadar yürümeye" kararlı olduğunu gören Hafız Esat yönetimi, PKK'nın başını "Nereye gidersen git" diye sınır dışı etmişti.
PKK'nın "Uluslararası komplo" dediği bu son yolculuğun her yıldönümünde olduğu gibi Kandil'den mesaj üstüne mesaj yayınlanıyor.
Yalnız bu yılın mesajlarında seçilen bazı sözcükler, satır araları, dağdakilerin ciddi bir tedirginlik içinde olduklarını gösteriyor.
Örneğin Murat Karayılan, "Hareketimizi kuşatmak istiyorlar. Amaçları tasfiye etmek, yapamazlarsa minimize etmek" diyor.
KCK, "Tasfiye planları hazırlanıyor" çığlıkları atıyor.
Kürt siyasilerden Yaşar Kaya, "PKK için bir askeri operasyonun olup olmayacağı henüz netlik kazanmamış olsa da, devletin topyekûn bir imha hareketi çılgınlığına girişmemesi arzu edilen durumdur. PKK'ya karşı yapılacak çevirme hareketi örgütü küçültebilir, marjinal hale getirebilir, fakat Kürt sorunu çözülmüş olmaz" diye yazıyor.
Tasfiye? Evet, PKK için kaçınılmaz son bu. Sorun, tasfiyenin kanlı mı, kansız mı olacağı. Biz dünkü yazımızda uzun uzadıya anlattığımız gibi, kansız bir tasfiyeyi savunuyoruz, sonuna kadar da savunacağız. Kansız tasfiye ise ancak PKK'nın silahsızlan(dırıl) ması ve dağı(tı)lması ile mümkün olabilir.
Ancak, İsrail'deki "Gloria" adlı bir stratejik araştırmalar merkezinin kıdemli uzmanlarından Jonathan Spyer'ın Kandil'de Karayılan'la yaptığı görüşmeyi aktaran "Jerusalem Post" gazetesi, PKK'nın "Sri Lanka modeli çözüm"den korktuğunu belirtti.
Sri Lanka'nın ayrılıkçı terör örgütü Tamil Kaplanları ile 27 yıl süren mücadeleyi sonlandırmak için uygulamaya koyduğu yöntem Türk medyasında ilk kez bu köşede yayınlandı. 4 Şubat 2009'da "PKK ve Tamil Kaplanları", ertesi gün de "PKK'yı bitirmek" başlıklı yazılarımızda Tamil Kaplanları için denizin bitmekte olduğunu duyurduk.
Nitekim öyle oldu; 2009 Mayıs'ında Sri Lanka ordusu "Topyekûn" ve "Hedef gözetmeyen" saldırıyla Tamil Kaplanları'nı sözcüğün tüm anlamlarıyla ortadan kaldırdı: Lider kadrosunun tümü öldürüldü, örgüt darmadağın edildi, üsleri haritadan silindi... Sempatizanlarının, gönüllü ya da zoraki yataklık edenlerin bir bölümü hâlâ kamplarla tutuluyor.
Sri Lanka hükümeti saldırının bilançosunu 7 bin ölü diye duyurdu ama BM raporlarında bile en az 20 bin ölüden söz ediliyor.
Söz ediliyor diyoruz; çünkü Sri Lanka hükümeti ne gözlemcileri, araştırmacıları sokuyor ülkesine, ne de BM dahil uluslararası örgütlerin, ABD dahil herhangi bir ülkenin içişlerine karışmasına izin veriyor.
Ama Sri Lanka'nın radikal çözümü güncelliğini koruyor. Merkezi Brüksel'de bulunan etkin düşünce kuruluşlarından "Uluslararası Kriz Grubu" bir süre önce yayınladığı Sri Lanka raporunda şöyle bir uyarıda bulundu: "Sri Lanka seçeneğinin terörle mücadele eden diğer ülkeler için de model olması tehlikesi bulunuyor. Birçok ülke bu seçeneği uygulamayı ciddi biçimde düşünüyorlar."
Uygulanmaya başlandı bile. Rusya, Çeçenler'e karşı... ABD, Taliban'a ve El-Kaide'ye karşı... Ama en etkili sonuç Kolombiya'da alınıyor: FARC örgütünün lider kadrosunun neredeyse dörtte üçü biçildi.
Türkiye'de de Sri Lanka modeli uygulanır mı? Terör örgütü bir çılgınlık yapmadıkça, bize pek olası görünmüyor.
Tam tersine; Türkiye'nin girişimleri ve gelişmeler, "Barışçı çözüm" seçeneğinin temel alındığını ortaya koyuyor. O seçeneğin de başarılı bir örneği var. Onu da yarın anlatalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.