Orduda reform şart
Bütün Türkiye değişirken ordunun bu değişimin dışında kalması düşünülemez. Orduda reform şart. Sivil siyasete müdahale alışkanlığından kurtulup kendi işini yapmaya karar veren bir ordu bile olsa yeniden yapılanmak zorunda.
Yani, mesele sadece ordudaki cuntalaşmayı durdurmak, sivil denetimi ordu üzerine egemen kılmak değil, orduyu etkin ve caydırıcı bir konuma getirmek. Bu da ordunun personel yapısı ve sayısı, teknik donanımı, misyon algısı ve eğitim biçimini gözden geçirmeyi gerektiriyor.
Bazılarının iyi niyetli eleştirilerinde işaret ettikleri gibi Soğuk Savaş yıllarında kalan bir ordu değil eldeki; birçok yönüyle sanki İkinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış bir ordu görüntüsü var. Güçlü ordunun kalabalık ordu olduğunu sanan bir orduyu başka nasıl niteleyebiliriz ki? Güçlü ordu, teknolojisi gelişkin, hareket kabiliyeti yüksek, iyi eğitimli bir ordudur.
Belki de başka bir işlevleri vardır kalabalık bir ordunun. Yaklaşık 200 bin askerin garsonluk, aşçılık, berberlik, bahçıvanlık, temizlikçilik yaptığı söyleniyor. Öncelikle bu işlerin 'askerlik' mesleğiyle bir alakası yok; üstelik, 'angarya' yasak. Gerektiğinde savaşacak bir ordudan değil 'hizmetliler ordusu'ndan söz ediyoruz bu manzara karşısında.
Yüzde yirmisi başkalarına 'hizmet'le yükümlü bir ordumuz var ve biz NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip olmakla övünüyoruz. Artık orduların büyüklükleri sayı ile ölçülmüyor. İngiltere, Almanya, Fransa bizden daha fazla 'asker besleyemez' mi istese? İnsan kaynağı ve ekonomik gücü bizden aşağı değil herhalde. Belki de fark, onların asker sayısına komutanların değil siyasilerin karar veriyor olması.
Türkiye'de asker sayısının bir milyonu bulmasını 'dış tehdit' olgusu ve algısıyla açıklayanlar var. Evet, etrafımızın düşmanlarla çevrili olduğu iddiası hem zorunlu askerliği hem de asker sayısının yüksekliğini meşrulaştırdı (otoriter siyaset ve militer toplum anlayışını pekiştirici işlevini bir tarafa bırakırsak şimdilik). Bugün komşularıyla sorunlarını asgariye indiren bir Türkiye'nin bütün bunlara ihtiyacı azalmıştır o zaman. Mesele dış tehditse bu yapının, sayısıyla ve organizasyon modeliyle elden geçmesi lazım.
Ama biliyoruz ki asıl mesele 'dış' değil 'iç düşmanlar'. Ordunun sayısı, zorunlu askerlik modeli bu ülkenin 'iç'ini denetlemek, disiplin altına almak ve yönetmek için gerekiyordu; asıl işlevi buydu. Bir defa 'iç tehdit' sınır tanımıyordu. Kürt, başörtülü, Alevi, gayrimüslim, liberal, komünist; neredeyse farklı olan herkes iç düşman sayıldı. Bu kadar iç düşmana karşı da bir milyonluk bir ordu lazımdı memleketin her tarafını kontrol edebilen.
Ordunun enerjisini, hayal gücünü, donanımını, personelinin çok önemli bir bölümünü içeriyi denetlemek, sindirmek ve yönetmek için harekete geçirdiğini biliyoruz. Son elli yılda fiili üç darbe yapan, sonra da bütün gücünü darbe sonrası kurulan düzeni muhafaza etmek için harcayan bir orduya bir milyon asker de yetmez.
Zorunlu eğitimle bir milyona varan bir ordunun en önemli işlevlerinden birisi de militarizmin toplumsallaşmasını sağlamasıdır. Disiplin, hiyerarşi, itaat gibi otoriter siyasetin temel mekanizmaları ve tutumları orduda üretilir ve 'vatani görev'ini yapmakta olan sivillere aktarılır. Kimliği, yaşı, mesleği, becerisi ne olursa olsun herkesin 'üniforma' karşısında 'alt'ta olduğu kışlalarda aktarılır.
Türkiye otoriter siyasetin cenderesinden çıkmak istiyorsa zorunlu askerliği kaldırmalıdır. Zorunlu askerlik, askerlik değildir; bir otorite eğitimidir. Başkaca bir işe yaramaz; yaraması da beklenmez. Profesyonel orduya geçilmelidir. Bu, militarizmin kaynaklarından birini kurutacak, 'askerlik mesleği'ni daha iyi yapılır hale getirecek ve istihdam yaratacaktır.
Orduda reform şarttır ve bunu da hükümet yapacaktır. İlk adım, zorunlu askerlik süresinin kısaltılması ve bedelli askerlik düzenlemesi olabilir...