Fethullah Gülen'in ABD'den dönmesine gerek var mı?
Bildiğiniz gibi Fethullah Gülen, 1999'dan beri ABD'de yaşıyor. Adeta bir sürgün durumunda...
Ülkesini seven her insan gibi o da dönmek istiyor elbette ama belli ki şimdiye kadar şartları uygun görmedi.
Ama bugünlerde döneceğine dair bazı işaretler belirdi. Örneğin Gülen Cemaati'nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Gülerce'nin Zaman gazetesinde yayınlanan yazılarında bazı işaretler var.
Bu vesileyle bir anımı anlatmak istiyorum:
Nevzat Atal ile birlikte Said Nursi'den Fethullah Gülen'e Nur Hareketi'ni inceleyen bir dizi hazırlamıştık.
2004'ün aralık ayı içinde başlayan dizi tam 26 gün sürmüş ve büyük ses getirmişti.
***
TV programları da ilgi göstermişti o çalışmaya. Bu programlarda sık sık yöneltilen soru, Gülen'in Türkiye'ye gelip gelmeyeceği, gelirse ne zaman geleceğiydi...
Özellikle Türkiye'de yaşayan Gülenciler için bu soru anlamlıydı. Çünkü onlar Hocaefendi'nin bizzat kendisini görmek, sesini işitmek isterlerdi...
Benim görüşüme göre o sorunun cevabı çok önemli değildi. Çünkü olaya başka bir pencereden bakmaya çalışıyordum.
Cemaatin devinimi açısından, Gülen'in şimdi-burada olması şart değildi. ABD'den de takipçilerine yol gösterebilirdi...
Nasıl mı? Cevap basitti: Dijital medya çağına girmiştik... Cep telefonları, uydu yayınları, telekonferans sistemleriyle Hocaefendi aslında öğrencilerinin yanı başında sayılırdı.
***
Nitekim olaylar bu yönde gelişti.
Siyasi ortamın elverişsizliği nedeniyle Gülen ülkeye dönemedi. Ama dijital teknoloji onun "sanal" ('virtual') halini buraya getirdi: TV'den konuşmalar yaptı, izleyicilerine yol gösterdi, öğütler verdi.
Sonuçta manevi liderinin burada olmadığı 11 yıl içinde, "küreselci" Gülen Cemaati daha da büyüdü.
Özellikle Anadolu'nun dindar işadamlarının dünyaya açılmasında fevkalade önemli roller üstlendi.
Buna basit bir örnek, çarşamba günü İstanbul Conrad Oteli'nde yapılan toplantıydı.
ABD Başkanı Obama ile çok yakın ilişkileri bulunan "Center for American Progress" adlı düşünce kuruluşunun Başkanı John Podesta, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nun (TUSKON) davetlisi olarak konuştu.
Düşünün: 15 bine yakın girişimciyi temsil eden bu konfederasyonun sadece 5 yıllık bir geçmişi var!
***
İdeolojiler gözlük gibidir: Farklı ideolojiler dünyayı değişik şekillerde gösterir.
* Yukarıdaki hikâyeyi bir Kemalist, Atatürk'ün kurduğu laik rejimi yıkmaya çalışan bir "dincinin" çabaları olarak görüyor.
* Bense burada küresel kapitalizme gayet güzel uyum sağlayan Anadolu sermayesini görmekteyim.
* Osmanlı'nın "ürün-vergi" ve "asker" çekip karşılığında pek az şey vermediği bir zamanların Anadolu eşrafı ve köylüsü, 50-60 yıl içinde öyle bir gelişti ki... Ülke sınırlarını aşarak küresel ekonominin parçası haline geldi.
***
* İslam dinini, "pastanın paylaşımı" yani "sol" açıdan yorumlamak mümkün elbette.
Mesela Numan Kurtulmuş, henüz Saadet Partisi'nin başındayken, Mart 2009 yerel seçimlerinde bunu denemişti. (Tabii kimseyi ürkütmemek için sol kelimesini kullanmadan!)
* İslam'ı "serbest piyasaya" öncelik vererek "pastayı büyütmeye imkân tanıyan" bir din olarak da yorumlamak mümkün.
Sosyal bilimciler ve iktisatçılar Gülen Hareketi'ni niye bu açıdan incelemiyor; anlaşılır gibi değil!
Kemalistlerin durumu daha da vahim: "Bu hareketi böylesine büyüten maddi koşullar nedir" diye soracaklarına... "Yobazlık" ve "Amerikan emperyalizmi" gibi demode kavramlarla olup biteni anlamlandırmaya çalışıyorlar.
"Devletçi kafa" ancak o kadarına yetiyor demek ki!