Biz Obama’ya hiç “eşcinsel” demedik!
Biliyorum, şu an şaşkınlık içindesiniz... “Bu başlık da nereden çıktı?” diyor ve hatta, “Aaa, Obama eşcinsel miydi?” diye soruyorsunuz.
Hayır efendim, ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama, düşündüğünüz gibi, “eşcinsel” falan değil...
Ama, yan taraftaki “karikatür”de de gördüğünüz gibi, öyle göstermişler!..
Onu, “İslâmcı intihar bombacısı!.. Eşcinsel!.. Meksikalı Haydut ve Mafya” olarak göstermişler!..
Hayır, bir “İslâm ülkesi”nde değil, bizzat “Amerika’da” göstermişler!..
Efendim, olay şu:
ABD’nin Colorado Eyaleti’nin Grand Junction şehrinde, bir park yerinin yanına bir “afiş” asılmış!.. Afiş dediğime bakmayın, bir “bilboard”ın üzerine “kocaman bir karikatür” yerleştirilmiş!..
“Parasını kimin verdiği” bilinmeyen karikatürün çizeri Paul Snover’miş!..
İşbu Paul Snover, çizdiği karikatürde, Obama’yı; “İslâmcı intihar bombacısı!.. Eşcinsel!.. Meksikalı haydut ve mafya” olarak karikatürize etmiş!..
...RAT, YANİ SIÇAN!
Karikatürün üstüne de;
“Oyunuzu Demokratlara verin” anlamına gelen, “Vote DemokRAT” yazmış!..
Niye “DemokRAT” yazmış?..
Çünkü efendim, “Demokrat” kelimesi içinde büyük harflerle yazılan “RAT” ifadesi, İngilizce’de “sıçan” anlamına geliyormuş!..
“Sıçan”, yani farenin irisi!..
Büyük bir “ilgi”yle birlikte yoğun bir “tepki” gören karikatür, hâlâ yerinde duruyor mu, yoksa kaldırıldı mı, bilmiyorum.
O halde, bu olayı niye aktardım?.. Bu olayı aktardım, çünkü karikatürü çizen Paul Snover, hâlâ Amerika’da yaşıyor!..
Yani, “sınırdışı” filan edilmiş değil!..
Ama, aynı karikatürü bir “Müslüman” çizseydi ya da meselâ bizim Kemal Güler veya Yalçın Turgut çizseydi, acaba başlarına neler gelirdi?..
Hiçbir şey yapmasalar bile, “vize” vermezler, “ABD’ye sokmazlar”dı!..
Nereden mi biliyorum?..
Çünkü efendim;
Sırf “ABD ve İsrail karşıtı yayınlar” yaptığı için, bu gazetenin “Almanya’da yayın yapması” yasaklandı!..
O kadar “ağır baskı”lar gördük, o kadar “yasadışı baskın”lara maruz kaldık ki; arkadaşlarımız kendilerini zor attılar Türkiye’ye!..
Canlarını zor kurtardılar!..
Yine “ABD ve İsrail karşıtı” yayınlarından dolayı, bu gazetenin mensuplarına “ABD vizesi” verilmiyor, iyi mi?..
Hem de “resmî gezi”ye!..
Sizin anlayacağınız;
ABD’nin gözünde “Sakıncalı piyade”yiz!..
Şikâyetçi miyiz?..
Elbette hayır!..
“CHP’nin yemeği”ne davet edilmemekten dolayı nasıl şikâyetçi değilsek, “ABD’ye gidememek”ten dolayı da şikâyetçi değiliz!..
Yalnızca merak ediyoruz:
“Bu ambargo niye?”
Öyle ya;
Biz Barack Hüseyin Obama’ya hiçbir zaman “eşcinsel” demedik!.. Onu, “İntihar bombacısı!.. Meksikalı haydut!.. Mafya” olarak da karikatürize etmedik!..
Onu “sıçan”a da benzetmedik!..
Aynı şekilde;
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da hiçbir zaman “eşcinsel” demedik, onu “sıçan”a benzetmedik!..
Gelin görün ki;
Obama’nın Amerika’sı da, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si de, bize “ambargo” uyguluyor!..
Ne yapsak acaba;
“Vize” alabilmek için, onlara biz de mi “eşcinsel” desek, biz de mi “sıçan”a benzetsek!..
Hayır, asla böyle bir şey yapmayız!.. Hatta, “eleştiri”nin bu kadarına şiddetle karşı çıkar, onların yanında yer alırız!..
HELEN DE İSRAİL KARŞITI!
Doğrudur... Biz, “işgalci devlet” oluşlarından dolayı ABD ve İsrail’e karşıyız!.. Hele İsrail’i, “terör devleti” olarak görürüz!.. Kaldı ki; İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği “kanlı baskın”da 9 Türk’ü katletmiş olması; “BM raporları”na bile “gaddarlık” ve “insanlık dışı” olarak yansıdı!..
Yani, İsrail’in gaddarlığı tescillendi!..
Malûm, 27 Mayıs’ta; Beyaz Saray’ın duayen muhabiri Helen Thomas da, aynı İsrail için şunları söylemişti:
“Yahudiler; Filistin’den defolup, Almanya, Polonya ya da ABD’ye, nereden geldilerse oraya dönsünler!”
Helen Thomas, “67 yıllık meslek hayatı”nın sona ermesine yol açan şu sözleri de sarf etmişti:
¥ Bush, gelmiş geçmiş en kötü başkan.
¥ Cheney başkanlık için yarışırsa, kendimi öldüreceğim. Başka yalancıya ihtiyaç yok.
¥ Silah namlusuyla demokrasi dağıtılmaz.
¥ Hizbullah’a teşekkürler... Onların terör aktivitelerinin yüzde 99’unun nedeni İsrail.
MEDYA’YI KİM YÖNETİYOR?
Bu kadın “Müslüman” değil, “İslâmcı” değil... Ama, onun da başını yediler!.. Birkaç gün önce; 27 Mayıs’tan bu yana ilk defa konuşmuş ve demiş ki;
“Bu ülkede İsrail aleyhine konuşan ayakta kalamaz!”
Sadece Amerika’da mı; Almanya’da da ayakta kalamaz!..
Helen Thomas haklı!..
Çünkü Amerika’da “İsrail aleyhinde” konuşup da yerinde kalabilen kimse yok!..
Meselâ Rick Sanchez...
“CNN’in ekran yüzü” denilen Rick Sanchez, bir radyo programında “CNN ve tüm medyayı Yahudiler yönetiyor” dediği için işinden kovulmuştu!..
Aynı CNN; Lübnanlı Şii Lider Ayetullah Fadlallah’ı övdüğü ve “Hizbullah’ın saygı duyduğum devlerinden biriydi” diyen Ortadoğu Editörü Octavia Nasır’ın işine de son vermişti!..
Demek oluyor ki;
Dünya medyasında “Yahudi hakimiyeti” vardır ve “İsrail aleyhinde” olan gazete ve gazetecilere hayat hakkı yoktur!..
Amerika’da da böyle!..
Avrupa’da da böyle!..
AYŞE’LERE NE OLUYOR?
Bütün bunları anlıyorum da; “kartel gazetecileri”ne ne oluyor, onu anlayamıyorum!..
Adları “Ayşe, Fatma” olmasına, yani nüfus cüzdanlarındaki “din” hanelerinde “İslâm” ibaresi bulunmasına rağmen, bazı “karteloz”ların, “İsrail’in sözcülüğü”nü yapıyor olmalarını bir türlü anlayabilmiş değilim!..
Gazetem Akit’i elbette eleştirebilirler, yayın politikasını sert bulabilirler ama sırf “İsrail aşkı” adına Akit’in “gazete olmadığını” söylerlerse, o zaman ben de bu “madam”lara sorarım;
“Siz madam mısınız,
Yoksa adam mı?”
Öyle ya;
Hiç “kadın”a benzer yanınız yok!.. Kadın dediğin, biraz “kibar, naif, nazik, hanımefendi” ve “sevecen” olur... Ama sizin gözlerinizden “öfke”, ağzınızdan “nefret” fışkırıyor!..
Bir erkek kadar “kaba ve agresif”, bir erkek kadar “çığırtkan”sınız!..
Söyleyin Allah aşkına;
Sizin nereniz “kadın?”
Yaşlı bir “kokana”sınız!..
Ya da, azılı bir “çaçaron!”
Bu “kin ve nefret”iniz “bireysel” mi, yoksa “ülkesel” mi?..
Helen Thomas “İsrail aleyhine konuşan ayakta kalamaz” diyor ya, siz de “ayakta kalabilmek” için mi “İsrail’e övgüler, Akit’e sövgüler” yağdırıyorsunuz!..
Karşılığında “ne” alıyorsunuz?..
“Para” mı, “program” mı?..
NASIL “GAZETE” OLUNUR?
Şunun için soruyorum:
Biz İsrail’e ve ABD’ye, evet “çok ağır eleştiriler” yönelttik, belki hak ettikleri “hakaret”leri de yaptık ama hiçbirine “eşcinsel” ve “sıçan” demedik!..
Buna rağmen bu gazetenin mensuplarına “vize” vermiyorlarsa, orasını kendileri bilir... Biz, Amerika’yı görmeye o kadar da hasret değiliz!..
Burası tamam da;
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun derdi ne?.. Televizyon programındaki o “küstahça konuşma”ya Kılıçdaroğlu’nun tavrı zemin hazırlamış... Kılıçdaroğlu, Akit’i yemeğe çağırmadı ya; işte bu konu konuşulurken, “madam”; beyninde ne varsa kusmuş ekrandan dışarı: “Akit antisemitist yayınlar yapıyor!.. Akit gazete mi ki, Kılıçdaroğlu davet etsin?!?”
“Gazete” olmak için ne yapmalıyız acaba?.. Prof. Ali Atıf Bir’in geçenlerde yazdığı gibi; “Baldır-bacak fabrikası” mı kuralım?.. “Gazete” olmak için, “kadın vücudu” mu pazarlayalım?.. “Gazete” olmak için, “orasını-burasını açan kadınlar”ın fotoğraflarını, “kocasını aldatan kadınlar”ın yediği haltları mı basalım?..
“Gazete” olmak için;
Bu “madam”ların geçmişte yaptığı gibi; “muhabirleri tehdit” edip “patron tetikçiliği”ne mi soyunalım?..
Söyleyin Allah aşkına;
“Kadın pazarlamak” ve “patron tetikçiliği” yapmak ne zamandan beri “gazetecilik” oldu?.. Benim bildiğim, “kadın pazarlayan”lara “başka bir şey” deniyor!..
Ne yani; Kılıçdaroğlu, “kadın pazarlamadığımız” için mi davet etmedi bizi?..
Yoksa, kendisini “sıçan”a benzetmediğimiz için mi?..
“Akit aleyhinde” konuşmak isteyenler, elbette konuşabilirler... Ama, bir şartla:
O mekânda bir “Akit mensubu” bulunacak!.. Ki, “ağzının payını” verebilsin!..
Ve ayrıca, Akit’e saldıracaklarsa, “İsrail veya ABD ağzı” kullanmaktan da vazgeçsinler!.. Hiç kimse, “kiralık tetikçi”lik yapmasın!..
Yoksa, biz de;
Paul Snover’den hiç geri kalmayız!..
===============
Cumhuriyet Halk “Fıkra”sı!
Eskiler, “akıl için yol birdir” demişler... Dün baktım, Yılmaz Özdil’inden Yiğit Bulut’una, Ahmet Altan’ından Nazlı Ilıcak’ına, Taha Akyol’undan M.Ali Birand’ına varıncaya kadar, hemen herkes “CHP’deki resepsiyon karmaşası”nı yazmış... Bütün yazarlar, “CHP’deki ayrışma”ya değinip; Kemal Kılıçdaroğlu’nun ayrı telden, Önder Sav ekibinin ayrı telden çaldığını dile getirmişler.
Muharrem İnce’nin, “29 Ekim Resepsiyonu’na katılmayacağız” deyip, Kılıçdaroğlu’nun “Henüz karar vermedik” demesi, hemen herkesin bu “çelişki”ye odaklanmasına yol açmış...
CHP’nin “başörtüsü manyağı” olduğunu söyleyen de var; eskiden “Cumhuriyet Halk Fırkası” olan partinin, şimdi “Halk Fıkrası”na dönüştüğünü söyleyen de!..
Gerçekten de, CHP’nin sergilediği görüntü, tam da “fıkra” gibi!.. Güldüren ama, düşündüren bir fıkra!..
Hani, adamın biri; “havuz”a düşmüş, “boğuluyor”muş da, seyredenlerden biri; hemen atlamış havuza da adamı kurtarmış ya... Havuzdan çıkınca da, bağırmış ya; “Ulan, kim itti beni?”
Muharrem İnce’nin durumu da bu “fıkra”ya benziyor!.. İnce, “isteyerek” yapmadı ki o açıklamayı!..
Onu ittiler!.. Kim itti?..
Elbette Önder Sav’cılar!.. Çünkü öyle karar almışlardı!..
CHP, sadece “fıkra” gibi değil, aynı zamanda “atasözleri”ni de haklı çıkarma yarışında!..
Mesela, Kemal Kılıçdaroğlu... Tam bir “Çocuktan al haberi” hâli yaşıyor... Mesela; “resepsiyona katılmayacaklarını” İnce’den öğreniyor... O da, İnce’nin ağzından değil ha; “televizyondan” öğreniyor!..
Parti, “ince ince sabote” ediliyor; partinin altı “ince ince oyuluyor” ama Kemal Bey, bunu televizyondan öğreniyor!..
Sizin anlayacağınız;
Kılıçdaroğlu, şu anda “iki arada, bir derede” kalmış görünüyor!..
Ne yapsın şimdi; “Aşağı tükürse sakal,
Yukarı tükürse bıyık!..”
Resepsiyona katılsa, “halkı” yanına alacak, katılmasa “CHP Politbürosu”nu!.. Katılmasa, millet soracak: “Hani CHP değişmişti.” “Resepsiyon boykotu”nun sebebi, Hayrunnisa Hanım ise, söyleyin o zaman; Cumhurbaşkanları, “CHP’lilerin beğendiği bir hanım”la mı evlenmek zorunda?.. Oldu olacak; CHP’nin “uygundur” raporu vermediği biri, Cumhurbaşkanı olamasın!.. Bundan böyle, “anayasaya yeni bir madde” koyalım:
“CHP’nin onaylamadığı hiçbir hanım, Çankaya’da first lady olamaz!”
Bu ucuz bir politikadır... Bunun adı faşizm ve hatta bölücülüktür!..
Hem “türban sorununu biz çözeceğiz” deyip, hem de “Başörtülü Hayrünnisa Hanım”dan dolayı resepsiyonu boykot etmek, “türban yasağı devam etsin” demekten daha “vahim” ve daha “ilkel”dir!..
Bu arada, “Kılıçdaroğlu’na destek” verenler de yok değil... Onun, partiye yeni bir “imaj” vermeye çalıştığını ama, “bagaj”ının hayli ağır olduğunu söylemişler.
Kısacası; “biz” ne düşünmüşsek, “onlar” da aynısını düşünmüş...
Demek ki, “akıl için, yol bir”miş!..
Haa, hemen söyleyeyim;
Adı geçen yazarların çoğu “yandaş” değil, “yoldaş”tır, efendim!..
===============
Bu iş, yürek işi!
Dün, Kızılcahamam Kampı’nda konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı dinlerken, Kemal Kılıçdaroğlu geldi gözlerimin önüne... Aslında, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nu “kıyaslamak” bile “Erdoğan’a hakaret”tir ama; ne yapayım ki, “fark”ı ortaya koymam lâzım...
Erdoğan, son derece “içten” konuşuyor... Bir o kadar da “samimi” ve “sıcak”... Tam anlamıyla, “içimizden biri!”
“Yıllarca bu ülkede baskılara, zulme, yasaklara, ayrımcılığa göz yumanlar, hatta bunların uygulayıcısı olanlar, şimdi milleti korkutarak, belli kesimlere sanal korkular pompalayarak buradan kendilerine rant devşirmenin gayretine girdiler. Yani bu ülkenin başörtülü kızları Avrupa’ya gidip, Avrupa’da okumak imkânı bulacaklar... Amerika’ya gidip Amerika’da okuma imkânı bulacaklar... Dünyanın değişik yerlerinde okuma imkânı bulacaklar ama, kendi ülkelerinde bulamayacaklar... Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya, olur mu.”
Derken; onun, “milletin sesi” olduğunu düşündüm... Hiçbir “yapmacıklık” yok...
Erdoğan’ın, “yüreğinden gelen” sesini dinlerken, Kılıçdaroğlu’nun ne kadar “yapmacık” konuştuğu çıkıyor ortaya!..
Demek ki, bir işi, önce yüreğinde duyacaksın!..