YARSAV'ın strateji hataları

YARSAV'ın strateji hataları

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinin tartışmasız mağlubu YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) oldu. Yargı camiasındaki ilk örgüt olmasına, yüksek mahkemelerin desteğini arkasına almasına ve propagandaya ihtiyaç duymayacak tanınmış isimlerle temsil edilmesine rağmen adayları seçilemedi. Bu cümleyi biraz açmak gerekiyor.


Propagandanın anayasa eliyle yasaklanması normalde en fazla YARSAV mensuplarının işine yaramalıydı. Zira kamuoyunun ismini bildiği yargı camiasında da az çok tanınan isimlerden oluşan bir liste yapmışlardı. Neden işe yaramadı? Bence kendisiyle özdeşleşmiş isimleri göstermekten çekinerek bu avantajı tam değerlendiremedi. Mesela kurucu Başkan Ömer Faruk Eminağaoğlu aday olmalıydı. TRT Haber'de birlikte katıldığımız programda tabandan çok yoğun talep geldiğini kendisi de doğruladı. Her ne kadar 'ben aday olmadım' dese de benim çeşitli kaynaklardan teyitle kanaatim, önünün kesildiği yönünde. Ömer Bey'in baskın karakteri hem şimdiki başkan Emine Ülker Tarhan'ı hem de yüksek yargıdaki üyeleri rahatsız ediyor. Emine Hanım hâlâ bakışların eski başkana müteveccih olmasından hoşnut değil. Yüksek yargıdaki üyeler ise derneğin başındaki kişiyi 'emanetçi' olarak biçimlendiriyor. Bizzat yönetemedikleri dernek, onlar adına ve çok öne çıkmadan idare edilsin istiyorlar. Bir anlamda memurları sayılan bir savcı veya tetkik hâkiminin başkanlığı böylesine ciddiye almasını hazmetmekte zorlanıyorlar. Eminağaoğlu'na yeni başkan Tarhan'la birlikte yüksek yargı mensuplarından engel çıktığını sanıyorum.

Yüksek yargının desteği YARSAV için doğru kullanılsa avantaja dönebilirdi. Ancak verilen görüntü ters tepkiye sebep oldu. Yargı camiasında herkes bilir ki, ilk derece mahkemeleri üzerinde Yargıtay ve Danıştay'ın vesayeti, Adalet Bakanlığı'ndan çok daha fazladır. Sadece kararların temyizi değil, verilen notlar da önemli ölçüde baskı aracıdır. "Buna rağmen YARSAV neden kesin mağlubiyet yaşadı?" sorusunun cevabı basit: Dernek yüksek yargıdaki ağırlığı yeterli gördü, yerel mahkemelere açılmayı istemedi. Oradan gelecek kalabalığın kontrolü zorlaştıracağından korkuldu herhalde. Aksiyon Dergisi'nin 'Yüksek Yargıçlar Kulübü' başlıklı dosyasında anlatıldığı gibi, yüksek mahkemelerde yüzde 40'ın üstünde temsil edilen birlik, ilk derece mahkemelerde yüzde 8'lere düşüyor. Örgütlenmedeki strateji hatasının faturasını ağır ödediler. Psikolojik tepkiler de sonucu tetikledi. "Şimdiye kadar adam yerine konulmadık, şimdi bizden oy istiyorlar" düşüncesi ağır bastı. HSYK'nın Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerinin son haftaya kalmış istifaları da tabanda olumsuz etki yaptı. Çaresizlik ve 'havlu atma' şeklinde algılanan istifalar çok geç kalmıştı. Ve Başkan Vekili Kadir Özbek itiraz etse de 'ucuz kahramanlık' değerlendirmelerine yol açtı. 'Şahsi hesaplarla yapılmış şov' suçlamasına ikna edici cevaplar verilemedi.

YARSAV'ı şimdi zorlu bir süreç bekliyor. Henüz resmî açıklama olmamakla birlikte kasım ayı içinde genel kurul yapılacağı belirtiliyor. Bence bu toplantı derneğin rotasını belirleyecek. Bu saatten sonra ilk derece mahkemeleri dışlayan ve yüksek yargıya yaslanan örgütlenmenin yaşama şansı yok. Tabanla barışmanın yollarını bulmak zorundalar. Ayrıca siyasi söylemleri bir kenara bırakıp, gerçekten meslek örgütü haline gelmeliler. Referandum sürecindeki hatalarını analiz etmeliler. Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen referandumda 'hayır'a bu kadar asılmamaları gerekiyordu. YARSAV hataları ile yüzleşip ders çıkarabilirse yaşayacak ya da marjinalleşip zamanla kaybolacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi