Binnaz Toprak 'ibadet bölgesini' nasıl değiştirdi?
Boğaziçi'nden sonra, Bahçeşehir Üniversitesi'nde çalışmaya başlayan siyaset bilimci Binnaz Toprak, köşe yazarlığına soyundu.
Tabloid yüzüyle kamuoyunun önüne ilk kez pazar günü çıkan Radikal'de yazmaya başladı.
Okurlarımız onun adını iki araştırma dolayısıyla hemen hatırlayacaktır:
Bunlardan ilki, Sabancı Üniversitesi'nden Ali Çarkoğlu ile birlikte yaptıkları "Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" araştırmasıydı.
Başını örten kadınlarda, 10 yıl içinde, 10 puanlık düşüş olduğunu saptayan bu araştırma, 2006 sonbaharında bir tartışma fırtınası koparmıştı.
Çünkü otoriter bürokrasi, bir yandan Nisan 2007'de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için kendi adayını empoze etmeye hazırlanırken, diğer yandan da darbe ağları örülüyordu.
Vesayetçi merkez, kendine bağlı kesimleri harekete geçirmek üzere her zamanki gibi "Laiklik elden gidiyor" temasını işliyordu.
İşte böyle bir ortamda "Başını örtenler azalıyor" sonucunu veren ciddi bir araştırma, pişmiş aşa su katmaktı.
Binnaz Toprak ise yaptıkları araştırmayı, kendilerine saldıran askerci medyaya karşı var gücüyle savundu.
* * *
Ama Toprak kısa sürede tavır değiştirdi. Sadece görüşlerinden değil, bilim üretiminden de tavizler verdi.
Şerif Mardin'in başka bir bağlamda ortaya attığı... Aydın Doğan medyasının ise "karşı tarafı" töhmet altında bırakmak için kullandığı "mahalle baskısı" terimini, Anadolu'da keşfe çıktı. Buldu da!
Hiçbir "zaman ve mekân içinde karşılaştırma" ve "sağlama yapma" kaygısı gütmeyen... Gazetecilik standartları açısından bile yüzeysel sayılacak bir çalışmayı, kamuoyuna "bilimsel araştırma" diye sundu.
Eski araştırmaya sırttan bıçaklanmak olarak gören Kemalist çevreler, bu kez Binnaz Toprak'ı alkışladı elbette.
Ama tabii o takımdan kimse, "Madem insanlar mahalle baskısı altında eziliyor, nasıl oluyor da başını örtenler azalıyor" diye sormadı. (Biz sorduk, cevap alamadık.)
* * *
Görünen o ki Binnaz Toprak, tabloid Radikal'e niye yazar yapıldığını gayet iyi anlamış:
Daha ilk yazısında, "sivil vesayet" saçmalığını ortaya atanların izinde giderek "endişelerinden" söz etti. (17 Ekim)
İkincisinde ise mahalle baskısı yüzünden yaratıcılığını gösteremeyen Anadolu gençlerinden söz etti. (18 Ekim)
İşin ironik yanı neydi biliyor musunuz?
Toprak bunları yazarken, 6 Ok zihniyeti, İstanbul'un ortasında, Beşiktaş Meydanı'nda, bir sanat eserine saldırıyordu!
Bimeras Kültür Vakfı tarafından düzenlenen "Free Zone İstanbul" sergisine, Hollandalı sanatçı Rosan Bosch de ilginç bir çalışmayla katılmıştı.
Havaalanlarındaki ibadet yerlerini işaret eden "İbadet Bölgesi" levhasına, bir de Atatürk'ü eklemişti Bosch...
* * *
Bu saldırı beni hiç şaşırtmadı.
Çünkü Eylül 2007'de, 10'uncu İstanbul Bienali'nin dünyaca ünlü küratör Hou Hanru, Kemalist modernleşme modeli için "tepeden inme bir dayatma" deyince, ortalık yine karışmıştı.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi resmi bir açıklamayla Hou Hanru'yu kınamıştı.
Sanatla ilgili bir kurum bunu yaparsa, Beşiktaş Belediyesi'nin otobüsünden inen güruh da, kafasına uymayan sanat eserine saldırır elbette...
Özetle: Türkiye toplumunda "farklı" olana "hoşgörü" zayıftır. "Herkes herkese" baskı yapmaya çalışır. Bunu zaten biliyoruz.
"Baskı vardır" demek, malumu ilamdır. 1930'larda da vardı baskı, şimdi de var, yarın da olacak.
Binnaz Toprak'ta birazcık bilim yapma niyeti varsa, "değişimi dışlayan" araştırmaları allayıp pullamak yerine, şu sorunun cevabını versin:
Toplumsal baskı azalıyor mu, artıyor mu?
Not: Kendisine pek yakıştırdığı "endişeli modern" tabirinin Tarhan Erdem'e ait olduğunu Toprak'a hatırlatan var mı acaba?