İbadet Bölgesi’ne CHP saldırısı
Gündem yoğunluğundan, Beşiktaş’taki olaya değinme fırsatını ancak bugün bulabildim... Önce kısa bir hatırlatma: Yanılmıyorsam 1994 yılıydı... Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan “Periler Ülkesinde” isimli heykeli “müstehcen” bulduğu için parçalatınca, hakkında “linç kampanyası” başlatılmıştı...
Gökçek de, bu saldırılar üzerine; “Bu mu sanat?” deyip, eklemişti:
“Tükürürüm böyle sanatın içine!.. Ahlâksızlığın adını sanat koymuşlar.”
Saldırılar daha da yoğunlaşmıştı...
“Saldırı cephesi”nin başını Cumhuriyet gazetesi çekiyordu...
Ne var ki, kendilerinin bir “sanat sabıkalısı” olduğunu unutmuşlardı!..
“TÜKÜRÜN NAZIM’IN YÜZÜNE”
Hani derler ya;
“İlk taşı, hiç günahı olmayan atsın!”
Cumhuriyet, Melih Gökçek’e “taş yağdırıyor”du ama, kendisi “günah çukuru”nun en dibindeydi!..
Öyle ya, o günlerde “Faşist Almanya’nın safında” yer alan Cumhuriyet gazetesi komünist Nazım Hikmet’in, Moskova’ya kaçtıktan sonra “ilk fotoğraf”ı geldiğinde, bunu 12 Temmuz 1951’de “birinci sayfasının göbeğine” yerleştirmiş ve şöyle demişlerdi:
“... Yukarıda gördüğünüz resim, bunlardan biridir. Bu fotoğrafı sütunlarımıza geçirirken; şair Eşref’in, tavsiyesi aklımıza geliyor. Bu tavsiye, ‘resmini teksir ettirip dağıt ki, millet doya doya yüzüne tükürsün’ mealindedir... Biz de yukarıdaki resmi, Nazım hesabına aynı gaye ile basmış bulunuyoruz.”
Bu olayı niye hatırlattım?..
Hatırlattım, çünkü, ilk taşları artık “masum”lar değil, “günahkâr”lar atar oldu...
1994’te Cumhuriyet!..
2010’da Cumhuriyet Halk Partisi!..
CHP’NİN TOPHANE TAVRI
Biliyorsunuz, “referandum sonrası”nda Tophane’de bir “sergi” açılmıştı... Ancak, davetliler “sergi salonu”ndan dışarı taşmışlar, üstelik “alkol duvarı”nı aşıp, sokaktan geçen kadınlara “sözlü taciz”de bulunmaya başlamışlardı... Tacizler “hakaret” boyutuna ulaşınca; mahalle halkı ile “sarhoş davetliler” arasında “arbede” yaşanmıştı...
İşte bu olayın medyada yer alması üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Eylül 2010 tarihinde şu yorumu yapmıştı:
“Tophane’deki olay... Sanata karşı saldırı... Niçin sanata karşı saldırıya geçeriz? Beğenmediğimiz türkü olabilir, şarkı olabilir, resim olabilir ama onu yapan, onu besteleyen, onu yazan sanatçıya hep saygı duymamız gerekir.”
Oysa, ortada “sanatçıya saldırı” diye bir olay yoktu... Saldırı, “haddini aşan sarhoşlara”ydı!..
Her neyse... Aynı olay üzerine, CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a yazılı önergeyle şu soruyu soruyordu:
“Beyoğlu’nun mahalle baskısına maruz kaldığını düşünüyor musunuz?”
CHP’li Haluk Koç ise şunları söylüyordu:
“Bu gelişmelerin referandumdan sonraya gelmesi son derece dikkat çekici... Yaşananlardan endişe duyuyoruz. Hükümetin destekleyici tavırlardan uzak durmasını, kolluk kuvvetlerinin de önlem almasını bekliyoruz.”
Özetle, CHP’liler diyordu ki;
“Tophane’deki olay, yüzde 58’in mahalle baskısıdır!”
CHP’lilere göre; “Yüzde 58 Evet”ten sonra, “sanat”a da, “sanatçı”ya da “baskı”lar yoğunlaştı... “Tahammülsüzlük” zirveye çıktı!.. Mı acaba?..
İBADET BÖLGESİ’NDE ATATÜRK!
Dedik ya; ilk taşı, artık “masum”lar değil, “günahkâr”lar atmaya başladı!..
1951’de “Nazım Hikmet’in yüzüne tükürten” Cumuriyet ne kadar “sanatçı dostu” ise, bugünkü CHP de o kadar “sanat ve sanatçı dostu”dur!..
Efendim, olay şu:
Hollandalı tasarımcı Rosan Bosch ve ekibi, 16 Ekim Cumartesi günü Beşiktaş Meydanı’nda bir “sergi” açmış!..
“Free Zone İstanbul”, yani “özgür alan” adlı sergide; “3 dinin sembolleri”nin, yani “Haç... 6 Köşeli Yıldız ve Hilal”in yanı sıra, “Atatürk”ün resminin yer aldığı bir “levha” hazırlayıp, üzerine de “İbadet Bölgesi” yazmışlar!..
ATATÜRK İÇİN YAZILANLAR
Sizin anlayacağınız;
Atatürk’ü de “din” gibi göstermişler!..
Aslında, çok yanlış da değil!..
Çünkü bu ülkede, bir zamanlar, Atatürk o kadar yüceltildi ki; hâşâ bir “peygamber” ve hattâ “ilâh” olarak görüldü, gösterildi... Hakkında “mevlit”ler yazıldı, Çankaya “Kâbe” gibi gösterildi!..
Meselâ, şair Edip Ayel... Daha sağlığında iken Atatürk’ü önce “peygamber”, sonra “tanrıya eş” ve en sonunda da, hâşâ “Allah” ilân eden oydu...
Şu satırlar ona ait:
“Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe,
Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.”
Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı’yla müsâvi,
Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî.
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!”
Edip Ayel’den geri kalmayan Behçet Kemal de şunları yazıyordu:
“Kaç yıldır Türkçeydi Tanrı’nın dili
İnsana ne ilâh, ne de sevgili,
Ne de ana-baba aratıyordu
Her an yaratıyor, yaratıyordu.”
Yusuf Ziya Ortaç da; belli ki öteki şairlerden geri kalmak istememişti... O da, şu şiiriyle katılmıştı kervana:
“Dağların ardında sönüşü gibi,
Millete can veren, vatan yaratan;
Tanrının göklere dönüşü gibi...
Her zaman ırkıma büyük Baş Atam,
Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!”
Bu da, İlhami Bekir’den:
“İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa,
Toprağın haritasını çizdi bayrağa;
Allah değil, o yazdı alın yazımızı.”
CHP’Lİ GENÇLERİN SALDIRISI
Rosan Bosch ve ekibi de “Atatürk’ün ilâhlaştırıldığını” biliyor olmalı ki; tasarımında, Atatürk’ü de “ibadet bölgesi” içinde göstermiş!..
Vayy sen misin böyle gösteren?!?
“CHP’li Beşiktaş Belediyesi’ne ait bir otobüs”ten inen “50 kadar CHP’li genç”, anında saldırıya geçmişler.
“Atatürk imgesini bu çerçevede kullanamazsınız!.. Buraya koyamazsınız” diye bağırıp, başlamışlar vurup-kırmaya!..
Gerisini, Rosan Bosch’tan dinleyelim:
“Amacım, kavramları tartışmaya açmaktı... Açıklamak istedik, ama dinlemediler... Çok öfkelilerdi... Asistanıma saldırıp, ittiler!.. Bu kadar öfkelenmeleri çok garip... Bu hassasiyet, radikal dincilerin hassasiyetinden bile fazla!”
BUNLAR MI SANAT DOSTU?
Tamam, “serginin muhtevası” elbette tartışılır... Ama, bu “saldırı” neyin nesi?..
İşin garibi, bu saldırı “sanat ve sanatçının dostu” olduklarını iddia eden CHP’den geliyor!.. Bu saldırı, Tophane’deki olayı “Yüzde 58’in mahalle baskısı” olarak gören CHP’den geliyor!..
Bu saldırı, “toplumun kutuplaştırıldığını” iddia eden CHP’den geliyor!..
Demek oluyor ki;
Bütün mesele, “nasır” meselesi!..
Nasıra basılınca, ne “sanat” geliyor akla, ne de “sanatçı!”
“İslâm’a ve Müslümana küfredersen” mes’ele yok!.. Ama Atatürk’e dokunursan, al başına belâyı!..
Nerede kaldı sanat aşkı,
Nerede kaldı sanatçı dostluğu!..
Dün “Nazım Hikmet’in yüzüne tükürten” zihniyet, bugün de Rosan Bosch ve ekibine saldırıyor!..
Üstelik, orası Tophane de değil!..
Orası “çağdaş”ların yaşadığı Beşiktaş!
ŞİMŞEK NİYE SAHİPLENMEDİ?
Olayın, bir garip tarafı da şu:
Kendisi de “eski bir sanatçı” olan CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek, olaydan sonra demiş ki; “Muhtelif bir grubun böyle bir eylem yapmış olması, onların CHP üyesi olduğunu göstermez!.. Gençlik kollarımız, protesto gösterisi yaptıktan sonra dağılmıştır!.. Orada kalan grubun ne yaptığını bilemeyiz!”
El insaf!..
O gençler oraya “CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nin otobüsü” ile getirilip, “saldırı”dan sonra yine “aynı otobüs”le götürülmedi mi?..
Bu gençler “CHP’den” gelmediyse, “uzaydan” mı geldiler oraya?.. Uzaydan gelip, “UFO”larıyla mı döndüler “galaksi”lerine?..
Bu gençler eğer “CHP’li değiller” ise, sormak lâzım Bay Berhan Şimşek’e;
“Siz hangi galakside yaşıyorsunuz?”
Bir çift söz de “medya”ya:
Tophane’deki olayı anında “Yüzde 58 Evet” diyenlerin, dolayısıyla AK Parti’nin üzerine yıkmaya çalışan medya, “Beşiktaş’taki saldırı”yı gerçekleştiren “CHP’liler” için ne dedi biliyor musunuz;
“Bir grup genç!.. Bazı gençler!”
Bu gençler, “CHP’li” değil de, maazallah “dindar” olsaydı var ya; o zaman görürdünüz “manşet”leri!..
Ne “sanata düşmanlık”ları kalırdı, ne de “gericilik” ve “yobazlık”ları!..
Ama, “saldırganlar CHP’li” olunca, bir anda, “Bir grup genç” oluverdi!..
O da, ufacık bir haber!..
Ve sadece, bir-iki yazı!..
O da “yasak savma” kabilinden!..
Bu zihniyete “yuh” olsun!..
Bunun adı “gazetecilik” değil, düpedüz “orostopolluk”tur; bu, resmen “medya puştluğu”dur!..
“CHP neden düşüşte” ve “medya niye yükselemiyor” diye merak eden varsa, “CHP saldırısı”na ve “saldırının veriliş biçimi”ne bir baksın!..
“Erime”lerin sebebi;
Bu “çifte standart”tır!..
==============
Galiba yargıda da “kartel” yıkılıyor!
Dün de yazdım... Hiç kimse “Ayranım ekşi” demez... Hiç kimse “yenilgi”yi kabullenmez ve “hezimet”e o kadar “kılıf” bulur ki; bu “ambalaj”a aldanıp, “bahane”lere hak verebilirsiniz...
Ancak, HSYK seçimlerine “bahane” bulmak, “kılıf” uydurmak hayli zor...
“Adalet Bakanlığı’nın listesi”nden söz ediyorlar... İyi de, bu seçimde “YARSAV’ın listesi” yok muydu?.. Demokrat Yargı Derneği’nin desteklediği adaylar yok muydu?..
“Adalet Bakanlığı listesi” kazandı da, diğer listeler niye kazanamadı?..
Dün Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin de yazdığı gibi; “HSYK seçimleri”nin ortaya koyduğu en önemli sonuç şudur:
“CHP’nin oyu yüzde 23”tür!..
Aaa şu tesadüfe(!) bakın ki;
“YARSAV adaylarının aldığı oy da yüzde 23’tür!”
O zaman, şöyle diyebiliriz:
CHP, nasıl ki “sahil”lerde sıkışıp kalmıştır, YARSAV zihniyeti de “yüksek yargı”da sıkışıp kalmıştır!..
Anadolu genelinde CHP nasıl “yok” ise, “hakim ve savcı tabanı”nda da, “YARSAV yok”tur!..
CHP, nasıl ki “halktan kopukluğunun” cezasını çekmektedir, YARSAV zihniyeti de “halktan kopuk” ve “tepeden bakıcı”lığının faturasını ödemiştir!..
CHP’nin “halk” nezdindeki gücü nasıl “yüzde 23”, ama “iktidara taş koyma oranı yüzde 77”dir, YARSAV zihniyeti de öyle... YARSAV’ın da hakim ve savcılar nezdindeki gücü “yüzde 23”tür ama, “yargıda söz sahibi olma”da, yüzde 70-80 güce sahiptir!..
Bu rakamlar, bir gerçeğe daha işaret ediyor: Özellikle de “yüksek yargı” bugüne kadar “CHP’nin arka bahçesi” gibi bir işleve sahipti.
Galiba, bütün “gürültü”nün sebebi de bu... Pazar günü yapılan seçimlere “gölge” düşürme ve “şaibe” bulaştırma çabalarının arkasında “Yargıdaki kast sistemi”nin sona eriyor olması yatıyor.
Kartel gazetelerinin “şamata”larının sebebi de bu olsa gerek... Çoğu “yoldaş ve candaş” yazar, “Bağımsız yargının ruhuna el Fatiha” dediğine göre; demek ki, ortada bir “mevta” var... Bütün mesele, bu “mevta”nın kimliğinde!..
“Mevta” olan YARSAV mı, CHP mi, yoksa “Patron’un çıkarları” mı?
YARSAV’da olağanüstü seçim gündeme geldiğine göre, demek oluyor ki, panik zirvede...
Kartel gazeteleri de dün 16 yazarla “topyekûn taarruz”a geçmiş... Galiba “Patron’un dengeleri” de sarsıldı!..
Öyle anlaşılıyor ki;
“Yargı”da da “kartel” yıkılıyor!..
==================
İslâm parça, İsrail bütün!
Aslında “sevmeye yatkın” bir toplumuz... Birisi, birazcık “bizden bir tavır” sergilese, onu “baştacı” yaparız... Hatırlarsınız; 1999 depreminden sonra ABD Başkanı Bill Clinton gelmişti de, bir “depremzedenin çocuğu”nu kucağına alıp sevdi diye, ne övgülerde bulunmuştuk kendisine...
Aynı ilgiyi, dün de Almanya Cumhurbaşkanı Chirstian Wulff’a gösterdik... Adam, “İslâm da Almanya’nın bir parçası” dedi diye, yere-göğe sığdıramadık... Hatta gazetelerimiz, “Müslüman Wulff geldi” diye başlıklar bile attılar.
Tabiî, ülkemize gelen adamın bir “Alman” olduğunu unuttuk... Almanya’da, “İsrail’in egemen” olduğunu da!.. Doğrudur, adam; “İslâm da Almanya’nın bir parçası” dedi ama, “bütün”ün İsrail olduğunu söylemekten de kaçınmadı!..
“TBMM’ye hitap eden ilk Alman Cumhurbaşkanı” olarak dün demiş ki; “İsrail’e karşı özel bir sorumluluğumuz var... İsrail’in varlığı tartışma üstüdür!.. İsrail tartışılmaz!”
Demek oluyor ki; Alman’ın gözünde “esas” olan İsrail’dir!.. “İslâm” ise, sadece bir “parça!”
“Alman usûlü” dedikleri bu olsa gerek!..