Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bütün yönleriyle Yalçınkaya Vak’ası!

Bütün yönleriyle Yalçınkaya Vak’ası!

Aristo’yu bilirsiniz... M.Ö. 384 veya 385 yıllarında Makedonya’da dünyaya gelmiştir... Ünlü “Devlet” kitabının yazarı Platon’un “en parlak çömezlerinden biri”dir...
Tarihe “Büyük İskender” olarak geçen krala “hocalık” yapmıştır... M.Ö. 322’de, 63 yaşında iken ölmüştür.
İşte bu Aristo; “işgal ettiği topraklarda insanları nasıl kontrol etmesi gerektiği” konusunda kendisine akıl danışan Büyük İskender’e şöyle bir “nasihat”te bulunmuş:
“İnsanları kontrol etmek istiyorsan, aralarında fitne çıkar... Fitne çıkararak, onları birbirine düşür!
Tabiî;
Hakem de, hukuk da sen ol!..
Amaaaa;
Anlaşmaya giden bütün yolları tıka!.. İnsanlar birbirleriyle anlaşırsa, onları kontrol edemezsin!”
Adına ister “Aristo mantığı” deyin, ister “Aristo felsefesi”, ama “zihniyet” bu!..
“Fitne çıkar!..
Halkı kontrol et”
O “AÇIKLAMA” NİYE?
Bu zihniyet, elbette “Aristo’nun ölümü”yle ölmedi... Çağları delip, bugünlere ulaşan bu felsefe, 2 bin 300 yıldır yaşıyor!..
Demek oluyor ki;
İnsanları “kontrol” etmek istiyorsan, aralarına “fitne” sokacaksın!.. Ki, birbirlerine düşsünler!..
Ama, “fitne” de yetmez!..
“Fitneyi yönetmek” için, “hakem” de sen olacaksın, “hukuk” da!..
Ki, “anlaşma” eğilimine girmesinler!..
Ne zaman “anlaşma eğilimi” ortaya çıkarsa, hemen devreye girecek “fitne ateşi”ni körükleyeceksin!..
Söyleyin Allah aşkına;
Türkiye’de “partiler”in, “başörtüsü sorunu”nu çözmek için “ilk defa” bir araya geldikleri bir günde, hem de “görüşmelerden 15 dakika sonra” Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Basın Bürosu” tarafından yapılan “muhtıra” gibi açıklama; “partileri kontrol amaçlı bir fitne” değil midir?..
Bu açıklamanın; “partileri birbirine düşürme amaçlı” olmadığını kim iddia edebilir?..
Zaten bu yüzdendir ki;
Yargıtay Başsavcılığı’ndan yapılan açıklama, “zaman ayarlı yargı bombası” olarak görülmüştür... “Açıklama” da, bir “muhtıra” olarak görülmüştür!..
Buna, “zaman ayarlı yargı bombası” değil, daha da ileri gidilip, “canlı bomba” demek daha doğru olur!..
NİYE BASIN BÜROSU?!?
Yalnız, bir “ayrıntı”yı gözden kaçırmamak gerekir... Açıklama, “Yargıtay Başsavcılığı”ndan veya “Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya” tarafından yapılmıyor.
Açıklamanın altında “Yargıtay Başsavcılığı Basın Bürosu” imzası var!..
Acaba, açıklamada niye “Başsavcılık” veya “Yalçınkaya” imzası yok?..
Öyle ya;
Hemen her gün baktığınız, okuduğunuz “Ayna”lara, ben nasıl “Hasan Karakaya” imzası atıyor ve böylece “risk” aldığımı ve “yazdıklarımın arkasında durduğumu” gösteriyorsam, A. Yalçınkaya da aynısını yapmalı değil miydi?..
Madem bir “açıklama” yaptın, altına niye “imzanı” atmıyor da kaçak güreşiyorsun?..
Kendine güveniyorsan, yüreğin yetiyorsa, niye ismini kullanmıyorsun?.. Böyle bir açıklama ihtiyacı hissettiysen, “fatura”sını ödemeye de hazır olacaksın!..
Yoook, o kadar “cesur” değilsen, “başkasının adı”yla yiğitliğe soyunmayacaksın!..
Bizim atasözlerimiz arasında; “El bilmem nesiyle gerdeğe girmek” diye bir tabir vardır... Başsavcı Yalçınkaya’nın yaptığı da, maalesef budur... “Yiğit” dediğin, “kendi adını” kullanır!.. “Basın Bürosu”nun adını değil!..
Ne yani;
Yarın-bir gün bir “soruşturma” veya “dâvâ” açıldığında, Bay Yalçınkaya, “minder dışı”na kaçıp, “O açıklamayı ben yapmadım, Basın Bürosu yaptı” mı diyecek?..
Kim yutar bunu?..
BAŞSAVCI NİYE SEÇİLDİ?
Birkaç gün önce de yazdım;
Bu işin altında, “Yüksek Yargı’daki koltuk savaşları” yatıyor...
Bay Yalçınkaya; “zaman ayarlı yargı bombası” ve “muhtıra” olarak görülen o “açıklama” ile, demek istemiştir ki;
“Ben daha yasakçıyım!”
Öyle ya; 14-15 ay sonra Yargıtay Başkanlığı ve Danıştay Başkanvekilliği için seçimler yapılacaktır... Bu seçimlerdeki adaylardan birisi Kadir Özbek, diğerleri de Emine Ülker Tarhan ve Suna Türkoğlu’dur!..
Özbek ve Türkoğlu’nun “vuruşarak çekilmeleri”nden sonra, sıra A. Yalçınkaya’ya gelmiştir!..
O da “vuruşarak çekilmeli” ki, 7 ay sonra görev süresi dolduğunda eski görevine “güçlü” olarak dönebilsin, “kulis faaliyetleri”ni rahat rahat yapabilsin!..
Malûm, Vural Savaş da öyle yapmıştı!..
“HSYK üyeliği” devam ederken, “istifa” etmiş ve “Yargıtay 8. Dairesi”ndeki görevine geri dönmüştü!.. Orada yaptığı “kulis”ler ve hazırladığı “zemin” ile “Yargıtay Başsavcılığı”na seçilmiş, ilk iş olarak da “Refah Partisi’nin kapatılması” için dâvâ açmıştı.
Aslına bakarsanız;
Abdurrahman Yalçınkaya’nın, “Yargıtay Başsavcılığı”na atanmasında da “bir amaç” olduğunu düşünüyorum.
Diyeceksiniz ki, niye?..
Çünkü efendim;
2004’teki “Yargıtay Başsavcı Vekilliği Seçimi”nde “iki aday” yarışmıştı.
Biri, Uğur İbrahim Hakkıoğlu,
Diğeri de Abdurrahman Yalçınkaya!..
Seçim sonuçları şöyleydi:
Hakkıoğlu: 171 oy.
Yalçınkaya: 141 oy!..
Normal olarak Uğur İbrahim Hakkıoğlu’nun atanması gerekirken, dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, tam tersini yapıp, “Yargıtay Başsavcı Vekilliği”ne Yalçınkaya’yı atamıştı...
A. Yalçınkaya, 2007’de yapılan “Yargıtay Başsavcılığı” seçiminde de yine “düşük oy” aldı... Ama Sezer, yine Yalçınkaya’yı atadı... Ve Yalçınkaya, 20 Mayıs 2007’de “Yargıtay Başsavcısı” oldu!..
Peki, “ilk yaptığı iş” ne oldu?..
Göreve geldikten “8 ay sonra” yaptığı ilk iş, 14 Mart 2008’de “AK Parti hakkında kapatma dâvâsı” açmak oldu... Malûm, bu dâvâyı açmakla, tarihe “Google Savcısı” olarak geçti!..
Siz olsanız, şüphelenmez misiniz;
Vural Savaş’ın hedefi Refah Partisi, A. Yalçınkaya’nın hedefi AK Parti olduğuna göre; “atama benzerliği”ne dikkat kesilmez misiniz?..
Demek ki;
“Özellikle” atanıyorlar!..
KILIÇDAROĞLU’NDA TIK YOK!
“Yalçınkaya Vak’ası”nda, benim dikkatimi çeken bir taraf da, “CHP desteği!”
Herhalde dikkatinizi çekmiştir;
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın; “Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan, statükonun kibirli mensupları, artık halkı ikna edememektedir” sözlerine sert cevap verip; “Sen hukukçu bile değilsin!.. Senin hukuk dersine ihtiyacımız yok!.. Yemezler!.. Sen hukukun Haliç bölümünde yaşıyorsun, kokulara alıştın” diyen Kemal Kılıçdaroğlu; Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’nın “muhtıra”sından sonra “gık” bile diyemedi!.. Dün de, bu “muhtıra” ile ilgili sorulara cevap vermemiş!..
Gerçi, bu da normaldir!..
Çünkü Bay Kılıçdaroğlu, CHP içinde “ilk sözü” söylese de, “son sözü” başkaları söylediği için, bana öyle geliyor ki; “son sözün ne olacağını” kestirmeye çalışıyordur!.. Ki, yine “manevra” yapmak, Anadolu tabiriyle “kayış atmak” zorunda kalmasın!..
Oysa, “CHP’den açıklama” yapıldı.
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Yalçınkaya’nın “muhtıra”sına “destek” verip, dedi ki;
“Başsavcı, mevzuatı hatırlatmıştır. Görüşlerini TBMM’ye müdahale olarak değerlendirmiyorum, Başsavcı Yalçınkaya uyarı görevini yapmaktadır.”
AL GÜLÜM-VER GÜLÜM!
Peki, Haşim Kılıç’a, resmen ve alenen “hakaret” eden bir CHP, Yalçınkaya’ya niye “destek” verdi?..
Öyle zannediyorum ki;
Burada da, “Gör beni, göreyim seni” kuralının tersi işledi.
“Görme beni, görmeyeyim seni!”
Malûm, şu günlerde CHP’nin, “Yargıtay Başsavcılığı” ile başı dertte!.. Bir yanda, “yılan hikâyesi”ne dönse de, “CHP’nin Alman Ebert Vakfı’ndan maddi yardım aldığı” iddiası soruşturuluyor, bir yandan da “tüzük değişikliği”nden dolayı sıkıştırılıyorlar!..
CHP, “Yalçınkaya’ya destek açıklamaları” yapıyor ki, Yalçınkaya da bu “kıyakçılığı” görsün ve “CHP’nin üstüne gelmesin!”
Tabiî, ortada böyle bir “Al gülüm, ver gülüm” veya “Körler sağırlar birbirini ağırlar” gibi bir ilişkinin olup-olmadığını bilemeyiz!..
Ne var ki, “görüntü” bu!..
“Algılama” böyle!..
MECLİS Mİ, YARGI MI?
Yoksa; “Yasama ve yürütme, yargı kararlarına uymak zorundadır” diyen bir Başsavcı’ya, CHP niye destek versin ki?..
CHP’liler bilmez mi ki; “yasama” işini yapan, yani “yasa” çıkararn Meclis’tir!..
Dolayısıyla, “Yargı, Meclis’in yaptığı yasalara uymak” zorundadır!..
Sizin anlayacağınız;
“Yasama yargıya değil, yargı yasamaya uymak zorundadır.”
Çünkü, “yasa”ları çıkaran Meclis’tir!..
CHP de bilir bunu!.. “Hiçbir kişi ve kuruluşun Meclis’in üzerinde olamayacağını” da çok iyi bilirler!.. Ama dedik ya, CHP’nin; “Ebert Vakfı” ve “Tüzük” gibi “açık”ları var!.. Bu yüzden de, “Yalçınkaya’nın muhtırası”na destek vermek zorunda kaldılar!..
İşte, Aristo’nun “fitne” dediği, tam da budur... AK Parti ve MHP’nin şiddetle karşı çıktığı açıklamaya CHP de katılsaydı; yani bir “anlaşma”ya varsalardı, Yalçınkaya o koltukta kalamaz, “istifa” etmek zorunda kalırdı!..
Ama, o “fitne” yok mu, o fitne; ipin ucu bir türlü “yargının eli”nden alınamıyor!..
“Hakim” de onlar, “hukuk” da!..
CHP’nin yaptığı ise;
“Fitne ateşini körüklemek!”
=================
Rüşvet operasyonu ve...
Benim, öteden beri seslendirdiğim bir “tez” vardır... Her zaman derim ki; “Türkiye’de yasalar örümcek ağına benzer... Eşşek arıları deler geçer, bal arıları takılır kalır!”
Dün, “Yüksek yargıda rüşvet operasyonu” haberleri gelince, bu söz geldi aklıma... İddialara göre; Dünya Ticaret Merkezi ile CNR Fuarcılık arasındaki bir davada, “rüşvet”ler verilmiş, “rüşvet”ler alınmış!.. Operasyonda “40 kişi” gözaltına alınmış!..
Her nasıl olmuşsa, İTO Başkanı Murat Yalçıntaş’ın adı da karışmış olaya... Halen Amerika’da olan Yalçıntaş, haberi alır almaz programlarını iptal edip, “Türkiye’ye dönmeye” karar vermiş!..
Açık ve net söyleyeyim; Murat Yalçıntaş gibi bir insanın, “yasalara aykırı bir iş yapacağına” kesinlikle ihtimal vermem!..
Çünkü Murat Yalçıntaş, bırakın “yasadışı” bir iş yapmayı, “yasal bir iş” yaparken bile, kılı kırk yarar... Hani, “elbisemize çamur sıçramasın” diye çok dikkatli yürürüz ya, Yalçıntaş, tam da böyle bir adamdır... Ben, onun gelip “ifade” vereceğini, daha sonra da serbest bırakılacağını sanıyorum... Öyle ya; eğer “kendisinden kuşkusu” olsaydı, apar-topar dönmez, bazı “Ergenekoncu”lar gibi, “dünyayı turlamaya” devam ederdi.
Kısacası; Murat Yalçıntaş ayağına “toz veya çamur” bulaştırmayacak kadar “titiz” ve “temiz” bir adamdır!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi