Mayın tarlasında dans
Gerçekten de mayın tarlasında yürür gibiyiz...
Çünkü bu ülkede hiçbir şey yerli yerine oturmamış, sınırları çizilmemiş, tarifi yapılmamış, hiçbir tartışma konusu netleşmemiş...
Bu yüzden hiçbir tartışma gerçek zemininde cereyan etmiyor...
Söz hemen sapıyor ve ilgisiz alanlara akıyor.
Başörtüsü tartışmalarına (kırk yaşında), Anayasa ve hukuk tartışmalarına, irtica-lâiklik tartışmalarına bu gözle bir daha bakın.
Ya da yazı uzamasın diye, sadece lâiklik tartışmalarına bakalım...
Kabaca lâiklik, “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak tarif ediliyor, ama her konunun içinde...
Alabildiğine “maydanoz” yani...
“Statükonun kibirli çocukları” (Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “cuk” oturan sözüdür) bile, “uzlaşma” aşamasına yaklaşan “başörtüsü açılımı”nı engelleme hususunda lâikliği bir “tehdit unsuru” olarak kullanıyorlar...
Hem ideolojik hukukun (örneği eski Sovyetler Birliği’nde vardı), hem de “Statükonun kibirli çocukları”nın tercümanı olan Başsavcı Abdurrahman Bey, “Anayasa Mahkemesi, Danıştay, AİHM’nin kararlarına rağmen üniversitede türbanın serbest bırakılması yönünde düzenleme yapılması halinde, siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumluluk tüm siyasi partilere ait olacaktır” deyiveriyor...
“Şimdi bu ne demeye geliyor?” diye sormaya hacet var mı?..
Siyasi partilere, milletvekillerine ve topyekûn TBMM’ye gözdağı anlamına geldiği çok açık...
“Üniversitelerde başörtüsünü (muhalifler “türban” demeyi tercih ediyor) serbest bırakırsanız, temelli kapatılmanız için dava açabilirim” demeye getiriyor.
En azından CHP, Başsavcı’nın ifadelerini böyle algılıyor...
Böyle algıladığı için de, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, sorunun çözümüne ilişkin olarak verdiği sözleri yok farzederek “uzlaşma”dan çekildiğini açıklıyor...
“Dönek” derlerse desinler canım, zamanla unutulur!
Hem “dönek” olmak, kapatılmaktan iyidir!
Her şey “silbaştan” oluyor...
Üniversite kapısına gelecek kadar eğitimli kızların tercih ettikleri kılık kıyafette okumak istemelerinin neden lâikliği ihlâl ve neden “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümleri zir-ü zeber ettiği anlaşılamıyor...
Çünkü iddiaya dayanak yapılan kavramlar muğlak!..
Sınırları belli değil...
Ayrıca, neye yaradıkları da...
Bu yüzden “dayatma” olarak kullanılmaya son derece müsait.
Hem efendim, “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ne demek?
Zaman değişecek...
İmkân değişecek...
Mekân değişecek...
Durum değişecek...
İlim değişecek...
Ama bunlar kıyamete kadar sabit mi kalacak?
Hani siz “hurafe”lerle değil, “müspet ilmin ışığı”nda hareket ediyordunuz?
Bin senede değişmeyen, hatta değiştirilmesi “teklif dahi” edilmeyen “ilim” olur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.