Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Anadolu’nun “baş öğretmeni” kadınları

Anadolu’nun “baş öğretmeni” kadınları

Ben mi “çok zeki”yim, yoksa televizyondaki “başörtüsü tartışması”na katılan kadın mı “IQ seviyesi düşük” biridir, anlayamadım...
Kadın; “IQ numarası, ayakkabı numarasından daha düşük” bir “zekâ seviyesi”ne sahip olmalı ki; milyonlarca insanın gözlerinin içine baka baka; şu “aptalca” sözü sarfediyordu:
“Türban; inanç gereği örtülen bir örtü değil, siyasal simgedir!.. Niye siyasal simgedir?.. Çünkü, daha düne kadar Türkiye’deki bütün örtü bağlama biçimleri birbirinden farklı iken, bugün, birbirinin aynısı olmuştur... Hatta, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyadaki örtünme biçimleri birbirinin aynısıdır... Demek ki, burada siyasal bir kalkışma var!.. Öyle olmasa, bütün türbanlar, birbirinin aynısı olmazdı!”
Bu, “Ayakkabı numarası, IQ numarasından büyük” kadına söyleyecek söz çok...
Eskiler, “Lâfın tamamı aptallara söylenir” deseler de; karşımızda, “leb demeden leblebiyi anlayacak” zeki insanlar olmadığı için, mecburen “lâfın tamamı”nı söyleyeceğiz.
ETRAFINIZA BİR BAKIN!
Bu “aptal”lar, hiç etraflarına bakmazlar mı?.. “Ekran camı”ndan baktıkları gibi; sadece “evlerinin camı”ndan mı bakarlar Türkiye’ye?..
Hiç mi “şehir”leri gezmediler, hiç mi “yabancı bir ülke”ye gitmediler?..
Meselâ, “Hac” veya “Umre”ye gitselerdi, Mekke ve Medine’ye gelen “Malezyalı veya Endonezyalı kadınlar”ın, son derece değişik bir “başörtüsü” taktıklarını görürlerdi!..
Haydi Mekke ve Medine’ye, ya da Malezya ve Endonezya’ya gitmediler diyelim, bu “önyargılı embesil”ler, Türkiye’nin herhangi bir şehrine de mi gitmediler?..
Hiç olmazsa, bir “bayram ziyareti”nde, “büyüklerinin ellerini öpmek” için herhangi bir “Anadolu şehri”ne gitselerdi, görürlerdi ki, “çeşit çeşit baş bağlama” şekli vardır!..
Bırakın “baş bağlama” biçiminin “çeşit çeşit” olmasını, “şehir”lerde ve hatta “aynı şehrin köylerinde” bile, “başörtüsü”nün adı çeşit çeşittir!..
7 BÖLGEDE, 70 FARKLI TARZ
Geçenlerde Şevin Ayaz Hanımefendi, yaptığı “son derece çarpıcı araştırma”sının sonuçlarını yayınlamıştı.
Araştırmanın ana fikri şuydu:
“Anadolu kadını; 7 bölgede 70’den fazla örtünme biçimiyle, şekilcilere adeta BAŞ ÖĞRETMENLİĞİ yapıyor.”
Şöyle demiş Şevin Ayaz:
“70 farklı tarzın her biri, amaç olarak ortak bir paydayı haykırıyor: Namahremden sakınmak!.. Namahreme, saçının bir telini dahi göstermemek!”
Olay budur...
Kadın, “tesettür”e bürünüyor ki, kendisini “muhtemel tehlikelerden” koruyor!..
Haa, “Bana bir şey olmaz” diye düşünen kadına da, diyecek bir sözümüz yok!.. Tercih kendisinin... “Baş”da kendisinin, “beden” de!..
İster açar, ister örter!..
Ama, karşımıza geçip de; “Türbanlar da tek tip oldu” gibi palavralar sıkmasın!..
Çünkü, Şevin Ayaz’ın da dediği gibi; “Türkiye’nin 7 bölgesinde 70’den fazla örtünme biçimi” vardır!..
BÖLGELERE GÖRE ÖRTÜ
Meselâ, “Marmara Bölgesi”nde “başörtüsü”nün adı, “çember”dir... Onlar, “baş bağlamak” demezler, “çember bağlamak” derler!.. Tabiî, buna “çeki” veya “taka” diyenler de vardır.
¥ Güneydoğu Anadolu şehirlerinde, meselâ; Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adıyaman civarında geleneksel başörtüsü biçimleri oldukça çeşitlidir... Mardin’de çoğunlukla renkli tülbent yani epri bağlanıyor. Evli kadınlar ise kaftan ve huçuk üzerine beyaz tülbent kullanıyorlar. Dağ köylerinde kofi denilen silindir biçiminde başlık da takılıyor. Ova kesiminde kadınlar başlarına bağladıkları renkli puşularla dikkat çekiyorlar.
Evlendikten sonra ise birman veya şifondan yapılmış beyaz renkli kıtteni eşarpları kullanılıyor.
¥ İç Anadolu Bölgesi’nde de geleneksel örtü oldukça zengin. Kadınlar, Bartın yazması, pullu, fes, hindi adı verilen ince örtü, fes, pullu yemeni, şal, tepelik, kıvrak çeki, çora bürük, bürüncek, çar, silgi kullanıyor.
Kayseri, Kırşehir, Niğde, Sivas bölgelerinde geleneksel kadın giyimindeki çeşitlilik başlık türlerinde belirgin. Tepelik ya da fes, en yaygın başlıklar arasında.
¥ Doğu Anadolu’da çar, ehram, çarşaf, yazma, atkı, çitayi, şal en çok kullanılan örtülerden. Erzurum, Kars, Bayburt civarında ehram en çok kullanılan örtü biçimi. Ehram yünden yapılan bir giysi ve kadınlar başlarını ve omuzlarından aşağısını tek parça şeklinde bununla örtüyorlar. Yazma da bölgenin geleneksel örtüsü.
¥ Ege Bölgesi’nde kadınlar daha çok yemeni ve çitareyi tercih ediyor. Çitare, ipek ve pamuk karışımından yapılan bir örtü biçimi. Kıvrak da bölgede kullanılan biçimlerden.
¥ Karadeniz’de kadınların örtünme şekilleri de günlük hayat ve özel günlerde değişiyor. Çember, yaşmak, yazma, atkı, makaslı peştemal, kara peştemal sık kullanılanlar arasında.
Hemen belirteyim, bunları, Şevin Ayaz’ın araştırmasından aktardım.
Gördüğünüz gibi;
“Tek tip” bir örtü veya örtünme biçimi yok... Örtünün adı ve şekli “bölge”lere, “şehir”lere ve hatta “aynı şehrin değişik köyleri”ne kadar “farklılık”lar arz ediyor!..
“Devrimcilik”leri, “şekil”den ve “gardırop devrimciliği”nden öteye gidemeyen “lâikçi”ler, tüm bunlardan sonra “gerçeği itiraf” etmelidirler!..
İşte gördüler;
Türkiye’de ve dünyada “tek tip örtünme” yoktur... Kendileri, “kendi icatları” olan “türban”a kilitlenseler de, “Anadolu kadını”nın verdiği isimler çeşit çeşittir:
“Çember, tülbent, yazma, yaşmak, epri, bürük, bürüncek, çar, ehram, çarşaf, çitare” ve yüzlerce örtü adı!..
Gerçekten de;
“Başörtüsü” ile ilgili tartışmalar “asıl” değil, “şekil” üzerinden devam ederken, Anadolu kadını, bu “şekilci”lere, tam bir “baş öğretmenliği” yapıyor!..
BUNLAR İLKEL VE GERİCİ
Oysa, bu tartışmalar “şekil”den çıkıp, “öz”e dönmelidir... “Gardırop devrimcileri”nin yapması gereken ilk şey, “kadınların niye örtündüğünü” anlamaya çalışmak olmalıdır... “Örtünme şekilleri”ne takılıp kalmak, “kısır tartışmalar”dır ve hiç kimseyi, hiçbir yere götürmez!..
Bu noktada, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünkü “çağrı”sına kulak verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Conrad Otel’de düzenlenen “Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğinin İnşası” konulu “forum”da konuşan Erdoğan, özetle demiş ki;
¥ “Kadınları, genç kızları, kılık kıyafetine göre, inancına, aidiyetine veya aile yapısına göre üniversite eğitiminden mahrum bırakmak, üniversitenin özgürlükçü niteliğini aşındıran ilkel ve gerici bir tutumdur.”
¥ “Modern dünyada kadının istismarına, bir meta olarak, bir reklam aracı olarak kullanılmasına da şiddetle karşı çıktığımızı ifade etmek istiyorum.”
¥ “Kadının bir reklam aracı olarak kullanılmasına karşı bütün kadınlarımızın da engel olma mücadelesi vermesi gerekir.”
¥ “Kadına yönelik her türlü şiddet ne ise kadının bir reklam aracı olarak bana göre taciz edilmesi de aynıdır.”
Erdoğan, “televizyonlardaki tartışmaları” izlediğini de belirterek, demiş ki;
“Orada, kadın erkek fırsat eşitliği, haklar noktasında eşitlik veya eşitsizlik konuşulurken, bakıyorum ki kılık kıyafetinden dolayı eğitim özgürlüğünü kaybetmiş bunu yaşamayan hanımlara, hanım kızlarımıza karşı, başı örtülü olmayan bayanlar, onların haklarını savunmuyor. O noktada kalkıp bir mücadele vermiyor. Şimdi, bu adil bir yaklaşım tarzı mı? Önce buradan işe başlamamız gerekir. Önce kadınların kendi dayanışmasını sağlamak gerekir.
Bakıyorsun bir başörtülü bayan, kalkıp başı açık bayan için ‘Ben senin haklarını savunacağım’ diyor. ‘Seni mahalle baskısından kurtarmak için her türlü mücadeleyi vereceğim’ diyor. Ama öbür taraftan, başını örtmeyen hanım kardeşim, kalkıp başı örtülü olan için ‘Ben de senin için bu mücadeleyi vereceğim’ diyemiyor. İşte işin sırrı bu.”
Evet, “işin sırrı” da bu, “özü” de!..
ANADOLU’YU DOLAŞIN!
“Şekil” üzerinde mıhlanıp kalanlar, öncelikle “hakları” konuşmalıdır!..
Ben, senin “röfleli saçlar”la dolaşman için her mücadeleyi vereceğim, peki sen benim “başımı örtmem” için ne yapacaksın?.. Bırak “örtünme biçimim”den anlam çıkarmayı da, “örtüme saygı duy!”
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Tartışmalar “öz”e dönerse, bu konu, kadınları yakan bir “köz” olmaktan çıkar!..
Haa, “örtünme şekilleri”ni merak edenler de, “Anadolu turu”na çıksınlar ve “baş öğretmenleri”ne müracaat etsinler!..
Anadolu’da “baş öğretmeni” çok!..
================
Şapkasız çıkmam abi!
Bundan 8 yıl önce, yani 2002 yılının 11 Kasım’ında, gazetelerde şöyle bir haber yer almıştı:
“Şapka ve Kıyafet Devrimi, dün bütün yurtta törenlerle kutlandı. İstanbul’da da CHP İl Kadın Kolları’nca panel düzenlenirken, İstanbul Kız Lisesi Eğitim Vakfı öncülüğünde bazı kadın kuruluşları temsilcileri de, Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bırakıp saygı duruşunda bulundular.
Boyunlarına Atatürk resmi asan ve fötr şapka takan kadınlar anıt önünde saygı duruşunda bulunup 10. Yıl Marşı’nı okudu.
Vakıf Başkanı Birnur Özümert, Şapka Yasası ile başın içinin de aydınlandığını söyledi.”
Şimdi; ne “şapka”sını takıp Atatürk’ün huzuruna koşan kadınlar var, ne de gazetelerde böyle haberler!..
Oysa, bir “devrim yasası” olduğu söylenen “Şapka İktisaı Hakkında Kanun”a; kendisinin “laikçi, devrimci, çağdaş ve Atatürkçü” olduğunu söyleyen “herkes” uymalıdır!..
“Kadın”lar da uymalıdır,
“Erkek”ler de!..
Ama, ne hikmettir bilinmez;
Günümüzde,
“Şapkayı takan yok!”
Sadece “kadın”lar değil,
“Erkek”ler de artık,
Şapkayı “takmıyor”lar!
Atatürk, madem ki 25 Kasım 1925’te bu yasayı çıkartmış, bu “devrim yasası”na, özellikle “devlet memurları”nın uymasını “mecbur” tutmuş, o halde “devlet memurları” niye uymuyor bu yasaya?..
Meselâ; “Başörtüsünün laiklik ve devrim yasalarına aykırı olduğunu” iddia eden Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya; madem ki “devrim yasaları”na o kadar “sadık”tır, neden “şapka” takmaz da, “başı açık” dolaşır?..
Başına bir “fötr” veya “kasket” geçirip, öyle dolaşamaz mı?..
Hadi, bir zamanlar “şapka sıkıntısı” vardı ve Vitali Hakko, kullanılmış şapka”ları ithal ederek, “kirini-pasını” temizleyip satıyordu...
Tabiî, köşeyi de dönüyordu...
Ama şimdi, böyle bir sıkıntı yok!..
O halde;
Niye “takmıyorlar” şapkayı?..
“Devrim yasaları”na o kadar bağlı, o kadar düşkünsen, takacaksın arkadaş!..
Hatta, MFÖ’nin Mazhar’ı gibi, “şapkasız çıkmam abi” diyeceksin!..
Ya da; karşıma geçip, “devrim yasası” demeyeceksin!..
Önce sen uyacaksın o yasaya!.
Haa, şunu da bileceksin...
Bu ülkede “şapkayı mecburi kılan” bir yasa vardır ama, “başörtüsünü yasaklayan” bir kanun yoktur!..
Uzun lâfın kısası;
Konuşuyorsan,
“Bilerek” konuşacaksın!..
=============
Siz de istismar edin!
CHP’liler ve “onun zihniyeti”ni savunan “yoldaş” ve “candaş”lar; kendi “yasakçılık”larını görmeyip, diyorlar ki;
“AK Parti, türban sorununun çözülmesini istemiyor...
Türban olayını istismar ederek kitlelerden oy topluyor!..”
CHP’lilere, yoldaş ve candaşlara “düz mantık”la cevap vermek gerekir.
Böyle dediklerinde, diyeceksin ki;
“Başörtüsünü istismar etmek madem ki oy getiriyor, o halde sen de istismar et!”
Görüyorsun ki, “örtü karşıtlığı” prim yapmıyor, sana oy getirmiyor!.. O halde; sen de, “örtü yandaşlığı” yap!..
AK Parti, “örtüye özgürlük” mü diyor; sen “daha ileri” git, “çarşafa özgürlük” iste!.. AK Parti, senin çizgine gelip, “çarşafa özgürlük” mü dedi, sen bir adım daha ileri gidip, “Burka’ya özgürlük” de!..
Öyle ya; “istismar”sa, istismar da “oy getiriyor” ise, sen de istismar et!..
Ama sen ne yapıyorsun?..
“Özgürlük” istemek yerine, “yasakçılık”ta direnip, “istemezük” diyorsun!..
Kusura bakmayın ama; “yol-yöntem” de bilmiyorsunuz siz!..
Her konuda “AK Parti’yi taklit” etmeyi öğrendiniz de, “örtüye özgürlük”te taklit yeteneğinizi geliştiremediniz!..
Söyleyin, ne zaman “evrimleşeceksiniz” siz?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi