Beyaz Türkler koruma altına alınsın!
'Çatışmasız aşk da olmaz, demokrasi de' demiş Chantal Mouffe. Bu açıklamasından dolayı Belçikalı 'radikal demokrat' Mouffe'yi Türkiye'deki bazı 'radikaller' fena halde yadırgayacak.
Öyle ya, bırakın 'çatışma'yı, bizim post-Marxist radikaller ve onların beyaz Türk okuyucuları 'farklı' olma halini bile lanetli ilan edecekler neredeyse. Çatışma, 'farklı' olanların iktidar ve imkânlara ulaşma süreci olarak görülüyor çünkü. Bu, demokratik bir mücadele olsa bile...
Dolayısıyla sorun, değişimin önünü kesmek. 'Aman çatışma, gerginlik olmasın; uzlaşalım' tezinin gerisinde önce çatışma yaratan bir pozisyon alan, ardından da 'uzlaşma' için kendi doğrularını ve çıkarlarını dikte etmeye kalkan fazlaca açıkgöz, dolayısıyla da çok 'sırıtan' bir stratejik akıl var. Buna 'endişeli modern' ruh hali diyorlar ki, aslında düpedüz 'modern bir kontrol' söylemi. Amaç, değişimin taşıyıcı aktörlerini etkisizleştirmek ve değişimden kaybettikleri anlaşılan beyaz Türklerin kayıplarını devletten 'sübvanse' ettirmek...
'Uzlaşın' baskısı bir siyasetsizleştirme girişimi. Siyasetin doğasında farklı olanı bağrında bulundurma, temsil etme, iktidara taşıma vardır. Hele 'farklı' siyasi partilerin birbirleriyle rekabeti demokrasiyi mümkün kılar.
Ama bizde birileri hâlâ tek parti/devlet partisi özlemi taşıdıklarından herkes uzlaşsın, birbirine benzesin havasındalar. Farklı düşüncelerin, programların, partilerin 'rekabet'ini ortadan kaldırdığınızda ne demokrasi, ne çoğulculuk ne de özgürlük kalır.
Uzlaşalım, peki nasıl? Değişimi durduralım, çünkü Anadolu sermayesi İstanbul sermayesinden daha hızlı büyüyor. Sitelerimizde, AVM'lerde bize benzemeyen insanlar türedi. Tek insan tek oy ilkesini terk edelim, çünkü memlekette beyaz Türk sayısı az; çoğunluk yoksul, eğitimsiz, köylü. Dolayısıyla CHP hiç seçim kazanamıyor, demokrasi AK Parti'nin lehine çalışıyor. 'Yeni orta sınıf'ın çoğunluk olmasını bekleyecek takatimiz de yok. İnsan hakları iyi de 'başörtülüler'in de insan sayılmalarını içimize sindiremiyoruz!
Buyrun; uzlaşın, açıkça bunları söyleyenler ve söyleyemeyip de 'endişe ve korku' söylemlerinin arkasına saklananlarla...
Uzlaşmayı demokrasi, özgürlükler, insan hakları, hukuk devleti ve eşitlik dışında arayanlarla 'modern zamanlar'da asla kalıcı bir uzlaşma olmayacak. Çünkü 'modern insan' daha az eşit, daha az insan, daha az özgür olmaya asla razı olmayacak.
Uzlaşalım deyip, başörtüsünün bir hak, eşitlik ve özgürlük meselesi olduğunu bile anlamayanların derdi değişimi durdurmak. Bunun yolu da 'siyasetsizleştirme'den geçiyor. 'Sorun çözücü' ve 'hak talep edici' bir süreç ve mekanizma olarak 'siyaset' yerine; değişmez, değişmesi teklif dahi edilemez 'Kemalist devlet aklı'nın 'siyaset üstü' hegemonyası dokunulmaz kalsın istiyorlar. Dolayısıyla, her uyuşmazlık ve müzakere anında ona danışılacak, tek ve değişmez referans noktası o olacak.
Siyaseti sevmemeleri bundan; demokratik siyaset, beyaz Türklerin Kemalist devletini dönüştürüyor, derinleşen ve yaygınlaşan değişimle beyaz Türkler kaybediyorlar. Çünkü rekabetçi bir siyaset, ekonomi ve toplum hayatına alışkın değiller. Onlar resmî ideolojinin toplumdaki ve ekonomideki uzantıları olarak hep 'beslendiler'. Piyasa ekonomisi ve demokrasi içindeki 'rekabet' onlara tabii ki zor geliyor.
Serbest rekabet ortamında birilerine 'özel koruma' uygulamak pek nadir bir uygulamadır. Ancak yaşlılara, kadınlara, çocuklara, özürlülere ilişkin 'pozitif ayrımcılık' yapılabilir. Beyaz Türklerin karşı çıktığı son referandumla bu, anayasal bir ilke haline de geldi zaten. Ama 'beyaz Türkler'i devletin koruma kanatları altına almak biraz fazla olmaz mı? Değişimin beyaz Türklere verdiği zararın devlet tarafından tanzîm edilmesine bir 'liberal' olarak destek verir miyim?
Bu ülkede gariban çiftçinin 'sübvanye' edildiği günler bile geride kalmışken, 'kentli, eğitimli, kibirli' beyaz Türklerin sübvanye edilerek koruma altına alınmasının gerektiği bir dönemin geleceğini hiç düşünmemiştim. Demek Türkiye hakikaten değişiyor...