Toplumumuzda sorun yok sorun fesat mafyasında
Ülkemizde veya yurtdışında yaşayan ve kendisini bu topraklara ait hisseden hangi aileye gitseniz, giyim kuşamdan düşünce farklılığına kadar ayrılıklar görürsünüz.
Bu ayrılıklar aile bütünlüğünü bozmaz. Herkes birbirini kabul etmiş olarak yaşar. Özellikle bu hal Türkiye’de çok daha net görülür.
Memlekette fesat çıkararak, toplumda bir çatışma meydana getirmek isteyen fitneciler, sokağa çıkıp herhangi bir düğün salonunun önünden geçseler bu hali görebilirler.
Görme kabiliyetlerini yitirmemiş, idrak melekelerini yok etmemişlerse, her türlü fikir ve düşünce ayrılıklarına rağmen, insanlar arasındaki birlik ve bütünlüğe şahitlik edebilirler.
Sonra bizim halkımız birbiriyle akraba bir toplumdur. Ne olduysa 1940’lardan sonra oldu. Altı yüz sene koca Osmanlı Devleti’nde böyle bir ayrım olmamıştır.
İstanbul’da ve diğer bölgelerimizdeki tüm yöneticilerin içerisinde Kürt, Türk, Çerkez, Abaza ve diğer etnik kökenlerden yüzlerce insan vardı ve gül gibi geçinip gidiyorlardı.
Bugün de öyle değil mi? Hangi vilayetimize, hangi ilçemize, hangi beldemize gidilirse gidilsin, hemen her etnik kökenden binlerce, yüzlerce, onlarca insanı görmek mümkündür.
Üstelik bunların hepsi birbiriyle dost ve akrabadır. Kız alıp verirler, iş ortaklığı yaparlar, rızıklarını beraber arar ve beraber yiyip beraber giyinirler.
Peki, ülkeyi sürekli kaosun sınırında tutarak; huzuru, refahı, güveni tehlikeye sokan fesatçılar, bu toplumun bireyleri değil midir? Elbet bireyleridir.
Bir aile sıcaklığından yoksun kalmış, bir toprağa ait olma hissini unutmuş, insani değerlerini yok etmiş yarını olmayan fertler, her toplumda olduğu gibi bizde de var.
İşte ülkeyi karıştırmak ve milleti fesada sürüklemek isteyenlerin hepsini bu güruhun içerisinde düşünebilir ve değerlendirebiliriz.
Hafta sonu Kubbealtı Cemiyeti’ndeydim. Dursun Gürlek, Osmanlıca dersi veriyordu. O derse katıldım. Yaklaşık kırk kişi vardı ve her bir katılımcı birbirinden çok farklıydı.
Hepsinin de ortak noktası, Osmanlıcayı öğrenmek, kaybettiğimiz medeniyetin izlerini aramaktı. Oradan Türk Ocağı’na geçtim. Tanıdıklarıma rastladım.
Ortak dostlarım bir arada oturmuş, Kürtçe yayın yapacak bir televizyonda toplumun birliğine ve beraberliğine nasıl hizmet edebiliriz diye konuşuyorlardı.
Programın yapımcısı Türk, programa katkı sağlayacak olan da Kürt kökenli arkadaşlardı. Manzarayı görünce sevinmemek elde değildi. İşte bizim toplumumuz buydu.
Dün de tanımadığım birinden küçücük ama ilginç bir mesaj geldi. Şöyle diyordu:
Aç olan insanları doyurduğum da herkes bana; ‘Kahraman’ diyordu. O insanlara; “Neden açsınız” diye sorduğum da ise herkes bana ‘Komünist’ demeye başladı.
“Türkiyem için kanımın son damlası dahi feda olsun” dediğimde herkes bana; ‘Vatansever’ diyordu. “Ne mutlu Türküm” dediğimde ise herkes bana; ‘Faşist’ dedi.
“Merhaba” diye insanları selamladığımda herkes bana; ‘Modern-Çağdaş’ diyordu. “Selamun Aleyküm” dediğim de ise herkes bana; ‘Gerici-Yobaz-Şeriatçı’ demeye başladı.
Şimdi “Ben kimim acaba” diye soruyorum kendi kendime.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.