Konjoktüre teslim olmayın başkan
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı geçen hafta öyle bir söz etti ki kulaklarıma inanamadım.
Bırakın insan haklarıyla ilgili komisyonu akl-ı selim sahibi sıradan bir insanın bile ağzına almayacağı bir ifade idi.
İlköğretim çağındaki çocukların okula başörtüsü ile gönderilmesi halinde ailelerinden alınabileceğini söylüyordu sayın başkan.
Sıradan bürokratlar ya da kimi kaygıları taşıyan siyasetçiler söylese endişelerini anlardık. Çünkü kanunlar ve uygulama onlar için fevkalade önemlidir.
Ama insan hakları komisyonunun başkanı üstelik meclise gitmeden önce de bir insan hakları derneğinin aktif üyesi olan başkandan böylesine bir söz işitmek gerçekten beni hayrete düşürdü.
Çünkü başkanın işgal ettiği makam tam da söylediği sözlere karşı çıkmayı gerektiren bir makamdır.
8 Aralık 1990 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 3686 numaralı İnsan Hakları Komisyonu kanunu ona tam da bu görevi veriyor.
Çünkü 3686 sayılı kanunun 4. maddesinin b bendi "Türkiye'nin insan hakları alanında taraf olduğu uluslararası anlaşmalarla T.C. Anayasası ve diğer milli mevzuat ve uygulamalar arasında uyum sağlamak amacıyla yapılması gereken değişiklikleri tespit etmeyi ve bu amaçla yasal düzenlemeler önerme" yi, d bendi, "Türkiye'nin insan hakları uygulamalarının, taraf olduğu uluslararası anlaşmalara, Anayasa ve Kanunlara uygunluğunu incelemek ve bu amaçla, araştırmalar yapmak, bu konularda iyileştirmeler, çözümler önerme"yi emrediyor.
Başkan ne yapıyor? Tam tersini. Vatandaşını, İnsan haklarına aykırı bir kanunla tehdit ediyor.
Gelelim taraf olduğumuz uluslar arası anlaşmaya.
Türkiye BM Çocuk Hakları Sözleşmesine taraftır.
20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda onaylanarak 02 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak Türkiye Cumhuriyeti'nce de kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir.
Yürürlüğe giren bu sözleşmenin ikinci maddesi her çocuğun anne babası veya vasisinin sahip olduğu düşünce ve inanç dahil tüm statülerine sahip olacağı ve bu konuda ayrım yapılmayacağını taahhüt edilmiştir.
İkinci maddenin ikinci bendinde çocuğun anne-babasının, yasal vasilerinin veya ailesinin öteki üyelerinin durumları, faaliyetleri, açıklanan düşünceleri veya inançları nedeniyle her türlü ayırıma veya cezaya tabi tutulmasına karşı etkili biçimde korunması için gerekli tüm uygun önlemin alınacağı devlet tarafından taahhüt edilmiştir.
Sözleşmenin 14. maddesinin birinci bendi "Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler." diyor, ikinci bendi, "Taraf Devletler, anne-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler." diyor, üçüncü bendi ise, "Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliği, düzeni, sağlık ya da ahlakı ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir." diyor.
Şimdi ilköğretimde okuyan bir Müslüman kız çocuğu büluğ çağına gelmişse inancı gereği örtünmek isteyebilir. Yönetim, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği bu isteğe saygılı davranmak zorundadır. Ama memur statüsündeki yöneticiler ellerindeki yönetmelikleri, kanunları ya da konjoktürü göz önünde bulundurarak bu isteğe karşı çıkabilirler. Onları anlarız. Nihayetinde memurdurlar.
Ama TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve milletvekilleri memur değillerdir. Hele İnsan Hakları Komisyonunun temel görevi yukarıda izah ettiğimiz üzere kanunlarımızdaki uluslar arası sözleşmelere aykırılıkları tespit edip meclise yasal düzenleme teklif etmektir.
Durum böyleyken İnsan Hakları Komisyonu'nun sayın başkanı da kendisini sıradan bir devlet memuru yerine koyup insan haklarına aykırı bir yasa ile vatandaşı tehdit etmiştir.
Şimdi sayın başkana soralım 12 yaşındaki bir kız çocuğunun başörtüsü kamu güvenliğini ya da düzenini mi tehdit etmektedir, yoksa sağlık için mi bir tehlike oluşturmaktadır, ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini mi kısıtlamaktadır?
Konjoktüre herkes ayak uydurabilir hepsini anlayışla karşılayabiliriz ama insan hakları savunucularını ve hele hele İnsan Hakları komisyonu üyelerini ve başkanını anlayışla karşılayamayız. Çünkü onların görevi konjonktürü hukuka davet etmektir!
Başkandan gereğini yapmasını bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.